3. Bölüm

44 3 0
                                    


Nefretim gözlerimi o kadar kör etmişti ki evleneceğim gerçeği önemsiz bir detay olmuştu. Bir prangamdan kurtulup diğerine sürükleniyordum duygularımın karmaşasında. Evden uzaklaştığım her anda yalnızlık duygusu beni sarıp sarmalıyordu. Yabancı bir dünyaya gitmek beni korkutmuyor değildi ama intikam duygusu o kadar yakıcıydı ki bütün tedirginliğimi alıp götürüyordu.

Evleneceğim adam ise, benim için tam bir muammaydı. Sadece isminin Ali olduğunu duymuştum. Amcam ile teyzem veranda da konuşurken kulağıma çalınmıştı. Hiç merak etmemiştim. Hiç görmemiştim...

Şuana kadar...

Karşımda takım elbisesi içinde, gözlerinde büyük bir öfkeyle bana bakıyordu. Aynı ruhumu saran siyah örtü gibi kara gözleri vardı. Dudakları sinirle birbirine kenetlenmişti. Damat tıraşı olmayı bırakın saçı başı birbirine karışmıştı. Kirli sakallarını arada sıkıntıyla karıştırıyordu ve yanlış kişiye öfkeleniyordu.

Sert görüntüsü beni korkutmaktan öte güldürmüştü. Çünkü bu hali ile beni dizginleyebileceğini düşünüyorsa çok geç kalmıştı. Çünkü ben dizginlediğim bütün duygularımı serbest bırakalı çok olmuştu ve aklımdan geçen bütün düşünceler masumluğunu kaybetmişti. Yaşadığım her acı, hatırladığım en büyük anılardı ve unutmaya hiç niyetim yoktu. Yaşadıklarımı bir bir herkesin aklına kazıyacaktım.

Arabanın yanına geldiğimde kapıyı açtı benden bakışlarını çekmeden. Duvağım olmasa belki bu bakışların bana etki etmediğini görürdü ama o daha da kıstı kara gözlerini. Kolumdan tutup beni arabaya doğru hafifçe itti.

O zaman ilk kez de sesini duydum.

"Geç Rapunzel..."

Benimle alaylı bir şekilde konuşması beni öylesine sinirlendirdi ki dişlerimi sıktım. Yine de sessizce ön koltuğa oturdum. Bana hayatın yapıştırdığı bir etiketti bu isim. Beni bir kalıba sokmak, benim hakkımda kararlar vermek herkesin hakkı gibiydi. Ve herkesin elinden önce bunu alacaktım.

Ali bütün hiddetiyle şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. Ve delice çalınan kornalar eşliğinde hareket ettik. Bugün bu düğünü değil, ödenen bir sözün kutlaması vardı. Kurban edilmemin kutlamasıydı bu. Kornalar bunun için çalınıyor, davullara bunun için vuruluyor, kazanlar bunun için kaynıyordu.

Ali'nin öfkesi sıktığı çenesinden belliydi. Direksiyondaki ellerinin boğumları beyazlamıştı. Benim gibi o da kurbandı ama halinden o kadar belliydi ki beni suçladığı. Bana değersiz bir paçavra gibi bakıyordu.

Bana öyle bakması beni ise hiç etkilemiyordu. Beni suçlaması önemsizdi çünkü bu hayatta kırılmam gereken belki son kişi bile o değildi. Ben bu dünyada ne kadar kırılabilirse bir insan o kadar kırılmıştım. Üzülmeyen tek bir parçam dahi kalmamıştı.

Bakışlarımı ondan çekip arabanın camından dışarıya baktım. Altı yıldır tutsak olduğum dört duvarın dışında ilk defa bulunuyordum. Yollar daha da uzamıştı sanki. Kenardaki ağaçlar azalmış gibiydi ama arka fon hep aynıydı. Yalnızlık...

Sessizlik yolculuk boyunca en büyük refakatçimiz olmuştu. Ali'nin söyleyeceği her şey dilinin ucunda birikmiş gibiydi. Buna pek takılmadan geldiğimiz yere şöyle bir baktım. Büyük bir konağın önünde durduk. Asalet kelimesi konağın ihtişamında can bulmuştu sanki ama karamsarlık bir akbaba gibi çökmüştü üzerine.

Ali arabada biraz daha bekledikten sonra gözlerini sımsıkı kapattı. En ağır tercihlerin bedelini ödüyordu belki. Zorunluluk ona zor geliyordu.

RAPUNZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin