9. Bölüm

50 3 0
                                    


Elime zamansızca tutuşturulan yüzüğün bana tanıdığı hakları hiç sorgulamamıştım. Hep esaretimi temsil eden sönük bir simgeydi benim için. Ama Ali aklımda kurduğum domino taşlarını darmadağın etmişti. Parmağındaki yüzüğün ona hangi hakları verdiğini bilmiyordum ama resmi sınırları çoktan geçmişti.

"Sana inanamıyorum Ali SAYAR..." dedim. Yağmur şiddetli bir şekilde yağarken içimdeki sinire eş bir şimşek çaktı. Silecekler hızla çalışıp önümüzü açıyordu ama benim gözüm Ali'nin öfkeden kasılmış yüzündeydi. Kelimelerim onun yüzünde mimik bile oynatmazken boş bir duvara konuştuğumu hissettim ve içimdeki öfke daha da harlandı.

"Adamı dövüp eline ne geçti?"

Gözünü bir iki saniyeliğine yoldan ayırıp bana kısa bir bakış attı. Yüzündeki ifade bir gram bile ciddiyetini kaybetmezken homurdanır gibi bir ses çıkardı.

"Sana asılması hoşuna mı gitti?"

Gözlerimi kapattım sinirle. Söylediklerini görmezden gelmeye çalıştım ama içimde bir şeylerin ucu tutuşmuştu bile. Yine de sakin bir sesle konuştum.

"Bu seni ilgilendirmez..."

Direksiyonu tuttuğu elinin boğumları daha da beyazlarken gaza biraz daha yüklendi. Araba birden ileri atlayınca irkilmeden edemedim.

"Sabrımı sınama Nevra." Dedi dişlerinin arasından.

Dudaklarımdan sinirli bir gülüş kaçtı. "Ben sana karışıyor muyum? Bak, Enisa ile istediğiniz zaman görüşüyorsunuz."

Çatık kaşları ilk defa yukarı kalktı ve bakışları bana döndü. "Sana ortada bir şey olmadığını söyledim."

İçimde bir şeyler bu cümlelere tutunmak için heyecanla çırpınırken Enisa'nın gülümsemesi geldi gözlerimin önüne. "Bende, bana açıklama yapmak zorunda olmadığını söyledim."

Bakışları tekrar yola dönerken "Doğru..." diye mırıldandı.

İçimde çırpınan anlamlandıramadığım duyguları elimin tersiyle sustururken kararlı gözlerimi yola çevirdim. "O yüzden bende sana açıklama yapmak zorunda değilim."

Araba birden durunca ileri doğru sendeledim ve şaşkınca Ali'ye baktım.

O ise kararmış bakışlarını bana dikmişti. "Sen bana aldığın attığın her adımı, aldığın her nefesi bile açıklamak zorundasın." Dedi tane tane.

Duyduklarım şaşkınlığımı alaşağı ederken öfkemin fitilini ateşledim. "Bu hakkı sana veren ne Ali Sayar? Ben vermedim de..."

Onun kısa suskunluğu beni daha da sinirlendirdi. Parmağımdaki yüzüğü çıkarıp elime aldım. "Bu yüzük mü? Yoksa o resmimin bile olmadığı kağıda attığım imza mı?" Gözyaşlarım akmak için zaman kollarken ağlamamak için kendimi zor tuttum.

"Yoksa beni altı yıl bir eve mahkum eden geçmişte verilen sözler mi?"

Ali'nin delici bakışları yerini ıssızlığa bırakırken gözyaşlarıma hakim olamadım. Ağladığım için kendime olan kızgınlığım arttı ama yine de titrek bir sesle devam ettim.

"Senin bu yaptığın, beni başka bir altı yıla mahkum etmek değil de ne. İçinde duyduğun öfkeyi anlayabiliyorum ama sen beni anlıyor musun Ali Sayar?" derken kendimi gösterdim.

"Benim de bu evliliği istemediğimi biliyorsun değil mi? Bir hayatım bile yok benim."

Gözyaşlarımı durdurmaya çalıştım ama olmadı. Üstüme binen ağırlığın altında ezilip durdum. İçimde büyüttüğüm intikama sarılmak istedim ama her tutunduğum yer elimde kaldı. Ali'ye söylediğim kelimeler için pişman oldum ve acılarımı alıp sakladığım sandığa tekrar koymak istedim ama sözcükler çoktan havaya karışmıştı.

Ve birden Ali bana uzandı ve başımdan tutup göğsüne yasladı. Şaşkınlık bir ara yanıma uğrar gibi olsa da üstüme yıkılan ağırlığım altında beni bulamadı. O yüzden elimi Ali'nin göğsüne koyup biraz daha ağladım. Hayatın bana göstermediği teselliyi Ali'de aradım o ara. Kalbimin üstündeki acı hafifledi ama o hafifledikçe duyduğum utanç artmaya başladı.

Tereddüttüm haftalardır sürdürdüğüm sessizliği ağlayarak yıkmaktı. Cesaretimi az önce kelimelerin arasına düşürmüş olmalıydım zira bir yerlerde ipleri koparmıştım ve içimde kopan fırtınadan bir nebze de olsa göstermiştim. O yüzden pişmanlığım utangaçlığımın da önüne geçti.

Çekingen bir şekilde başımı Ali'nin göğsünden çektim ve hemen gözlerimi ellerime indirerek utangaçlığımı gizlemeye çalıştım. Ağzımı bir iki kere açıp kapadım ama havadaki ağır havayı dağıtacak bir şeyler bulamadım. Sessizliği yanı başıma oturtup gökten boşalırcasına yağan yağmura diktim gözlerimi.

Ali'nin sesi arabadaki garip ortamı dağıttı. "Özür dilerim..." dedi biraz da fısıldar gibi.

Utangaçlığımı bir kenara atıp şaşkınca Ali'ye baktım ve durulmuş yüzünde samimi bir şeyler aradım.

"Ne?" dedim anlamayarak.

Derin bir nefes alıp verdi ve tekrar arabayı çalıştırdı. Gaza basmadan önce de bana bakarak konuştu. "Sert tepki göstermiş olabilirim biraz..."

Tekrar yola koyulurken şaşkınlığım iki katına çıktı ve Ali deki bu sakin kapıları açanın ne olduğunu merak ettim.

"Biraz mı?"

Kaşları hafif bir şekilde çatıldı tekrar ve homurdanır gibi konuştu. "O herifin sana asılmasının hafifletilecek tarafı yok."

Bana kısa bir bakış attı.

"Ve yine söylüyorum. Enisa ile aramızda bir şey yok."

İçimde çırpınan duygular Ali'nin dediklerine tutundu ve dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım. Ali bana açıklama yapmak zorunda değildi. Yapıyordu ama...

Aklıma gelen sorular dilimin ucunda sıraya girerken Ali'den aldığım cesaretle mırıldandım. "Enisa neden oradaydı?"

"Konuşmak için gelmiş."

"Hmm..." diye mırıldandım Daha fazla soru sormak için cesaret bulamadım. İçimde bir şeyler öğrenmek için zıplayan kızı susturup kendime çekildim yine. Yağmur hızını azaltmıştı ve silecek artık daha rahat yolu aydınlatıyordu. Bakışlarımı öne çevirdim ve konağın önüne geldiğimizi fark ettim.

Araba yavaşlayıp surların içinden geçti ve garaja yönelip durdu. Gözlerimi çevirip Ali'ye baktım. O da kara gözlerini bana dikmişti. Yerimde rahatsızca kıpırdandım ve yanımdaki poşeti alıp arabanın koluna uzandım.

"Nevra..." dedi Ali.

Uzandığım kolu bırakıp Ali'ye döndüm. Geriden gelecek kelimeleri sabırsızlıkla beklediğimi fark ettiğimde nedensizce nefesimi tuttum.

"Akşam görüşürüz... Şimdi işe gitmem lazım."

Uzunca nefes verdim ve kafamı salladım olumlu anlamda. Ali'nin basitçe söylediği cümleler bile bana uzunca sohbet ediyormuşuz gibi hissettiriyordu. Bunun nedeni haftalardır düzgünce konuştuğumuz anların neredeyse hiç olmayışı olabilirdi.

"Görüşürüz..." diye fısıldadım nedensizce.

Belki de fısıltım içimde uyanmak üzere olan şeyleri ürkütmemek içindi.

Bilmiyordum...

RAPUNZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin