Mishaal - Runaway
7. Bölüm: Kızıltan
"Ne zırvalıyorsun?" dedim. Söylediklerini idrak etmeye çalışıyordum ama kulağa olağandışı geliyordu. Sessiz kaldı ve rahatsız edici bakışlarıyla beni izlemeye başladı. Hâlâ dibimdeydi ve uzaklaşmak gibi bir derdi yok gibiydi. Ellerimi göğsüne bastırdım ve sertçe iterek onu kendimden uzaklaştırdım. Geriye doğru bir iki adım sendeledi.
"Ne zırvalıyorsun dedim sana?"
Eğer buradan çıkmanın yolunu biliyorsa daha fazla burada vakit kaybedemezdim.
Yeni tanıştığın birine bu kadar kolay güvenemezsin.
İnkar etmiyorum, iç sesim her zamanki gibi haklıydı ama bu konuda risk almaya hazırdım. Beni bu ölüm çukuruna hapsedip aklımı kaybetmemi istiyorlardı ama başımı eğip onların ekmeğine yağ süremezdim.
"Eğer kaçmayı bu kadar istiyorsan daha önce yolları denemiş olmalısın."
Hızla, "Etrafımız ormanla çevrili yürüyerek hiçbir yere gidilmez. Gidersen en iyi ihtimal ormanda açlıktan ölürsün." dedim.
"O zaman bir araba lazım." Kafasını pencereye çevirdi ve buraya gelen doktorların park edilmiş arabalarına göz gezdirdi.
Yüzüne dikkatlice baktım ve gerçekten kaçmayı planladığını fark ettim. Bu deliceydi. Tanımadığı bir insana bu şekilde yaklaşması ve kaçmayı teklif etmesi güvenilir gelmiyordu. Deliydi. Etrafımdaki kimseye güvenmediğim gibi ona da güvenmiyordum, şimdiye kadar söylediğim cümleler alaya alınmış olağan dışı şeylerdi. Kaçmak istiyordum ama beraber kaçmayı düşündüğüm kişi o değildi. Her zaman kendi işimi kendim halletmiştim ve şimdi adını yeni öğrendiğim birinden yardım alamazdım.
"Neden güveneyim sana?" diye sordum.
"Tek başına kaçman imkansızda ondan," dedi kendinden emin bir sesle.
Sen öyle san, dedim kendi kendime. Gerçekten isteseydim çıkmanın bir yolunu bulurdum. Ama bugüne kadar beklemiştim. Ailemin yanlış yaptıklarını fark etmelerini ve beni buradan kendilerinin çıkarmasını beklemiştim. Pişman olarak buraya gelmelerini ve beni geri götürmelerini beklemiştim içten içe. Ama yoklardı, ziyaret saatlerinde benim için birinin gelmesini ummuştum ama arkadaşlarım bile görünürde yoktu.
Ama artık birilerinin gelmesini bekleyemeyeceğimi hissettim.
"Bu tanımadığım birine güveneceğim anlamına gelmiyor," dedim ve cevap beklemeden odadan çıktım. Önce bu konuyu kafamda tartmam lazımdı.
Koridora çıktığımda yöneldiğim oda Sâre'ye aitti. Kapıyı çalmadan araladım ve odada kimseyi göremedim. Bomboş oda soğuktu, pencere açıktı ve rüzgar perdeyi havalandırarak içeri doluyordu.
"Sâre," diye seslendim ama cevap alamadım.
Odadan çıkarak merdivenlere yöneldim ve yavaşça inmeye başladım. Bu kadar harekete alışkın olmayan bacaklarım ağrıyordu. Sonunda bahçeye çıktığımda sonbahar ayazı ben karşıladı. Sabahın erken saatleriydi ve güneş doğalı çok olmamıştı. Hava buz gibiydi ve buna tezat üstümdekiler inceydi, odama döneceğim sırada tanıdık birini gördüm.
Ağaçların altında iki büklüm oturan ve soğuktan titreyen kişi Sâre'den başkası değildi. Gözlerini ileriye dikmiş ağaçları izliyordu, daha çok bir şey düşünüyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEZAR VE ÇİÇEK
Mystery / Thriller"Anlatmak insanı iyileştirir, derler." "O zaman sen niye anlatmıyorsun?" "İyileşmek istemiyorum."