Tony eve gelebildiğinde hava daha yeni kararmaya başlıyordu. Stephen hep odasına kendini kapatıp ders çalıştığından onu bu halde görmeyeceğini bilmek, Tony'i rahatlatmıştı. Steph'in yargılayıcı bakışları cidden hiç çekilmiyordu.
Çantasını kanepeye fırlattıktan sonra banyoya ilerledi ve ilkyardım çantasını dolaptan çıkardı. Pansumanı nasıl yapacağını bilmiyordu. Şu anda cerrah olmak için kendini paralayan Stephen'dan yardım isteyebilirdi ama bunu yapsa büyük ihtimal onu böldüğü için üstüne o da döverdi. Bu yüzden doğaçlama yapacaktı. Ne kadar zor olabilirdi ki?
Önce yüzünü yıkayıp kurumuş kanların temizlenmesini sağladı. Ardından kopardığı bir parça pamuğun üstüne tuhaf renkli bir sıvı döktü çünkü hap olmayan tek şey buydu. Ardından pamuğu elmacık kemiğine bastırdı fakat kesinlikle bu kadar yanacağını düşünmemişti. Pamuğu hemen çektikten sonra yüzünü buruşturarak yaralarına baktı. Orospu çocuğunun eli cidden çok ağırdı.
Pamuğu bastırmaya devam etti. Bir süre sonra acısı hissedilmemeye başlamıştı ya da Tony acıyı hissetmek için fazla uyuşmuştu. Yeterli olduğuna karar verdikten sonra pamuğu çöpe attı ve dudağındaki yaraya baktı. Dikişe ihtiyacı olduğu kesindi. Ama Tony bunu umursamayacak kadar da yorgun düşmüştü.
Işığı kapatarak odasına geçti ve günün yorgunluğuyla uykunun onu esir almasına izin verdi.
*
"Yüzüne n'oldu? Tırın altında kalmış gibisin." Dedi Natasha ayaklarını sıranın üstüne koyarak.
Normalde pek umrunda olmazdı ama Tony ona zorunda olmadığı halde derslerinde yardımcı oluyordu ve bu Nat'i ona karşı bir empati hissetmeye zorluyordu.
Tony içini çekip biyoloji kitabını kapattı. Tek söyleyebildiği "Ben iyiyim." olmuştu. Natalia da zorlamadı. Anthony'e güveniyordu.
Tony sınıftan çıkıp dolabına ilerledi. Şimdiki dersi bedendi ve Tony bu dersten tüm benliğiyle nefret ediyordu. Hangi ahmak 2 saat boyunca deli gibi koşturmak isterdi ki? Yani biri ona mantıklı bir açıklama verse daha sıcak bakabilirdi.
"Beden mi?"
Tony yanından gelen sese çevirdi kafasını. Bu çocuğu tanımıyordu. Ama ilk bakışta epey yakışıklı olduğunu söyleyebilirdi. Giyim tarzı, insanın onu dinlemeyi istemesini sağlıyordu.
"Evet" dedi Tony sade bir şekilde. Hala bu çocuğun niye kendisiyle konuştuğunu anlayamamıştı.
Bıçak arkasıyla çizilmiş kadar keskin yüz hatları, gülüşüyle gamzelerini belli ediyordu. "Kotla mı gireceksin derse? Bay Brown seni öldürür." Dedi.
"Deneyebilir." Şimdi Tony'de sırıtıyordu. Onun kim olduğunu bilmese de sohbeti eğlenceli birine benziyordu.
"Yedek eşofmanım var. Sana olur diye düşünüyorum. Ne dersin?"
Tony kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırmıştı. Daha adını bile bilmiyordu ama kendisine eşofmanını vermeye razıydı!
"Adım Benjamın bu arada. Seninkini biliyorum, ünlü Tony Stark." Dedi gülümsemesi hiç düşmeden. İnci taneleri gibi sıralanmış dişleri ve normal bir insandan daha sivri olan köpek dişleri ona gülmeyi çok yakıştırıyordu. Vampirimsi bir havası olduğu söylenebilirdi.
Tony kendisine 'ünlü' denilince rahatsızca yerinde kıpırdandı. Ünlü değildi, o hayatı geride bırakmıştı. Böyle anılmak ona eskiden mutluluk verse de şimdi sadece canını sıkıyordu.
"Yanlış bir şey mi dedim?" Benjamin Tony'nin düşünceli ifadesini görünce onu kızdıracak bir şey dedi diye korkmuştu.
Anthony hızlıca kendisini toplayarak sahte bir gülüş takındı.
"Hayır, şimdi derse gitmem gerekiyor. Eşofmanı veriyor musun vermiyor musun?" Dedi şakayla karışık.
Benjamin'in gülüşü yüzündeki yerini tekrardan aldığında hızla tek omzuna takılı çantasına uzandı ve gri bir eşofman çıkarttı. Tony'e verdip aniden çantasını geri omzuna attı ve zil çaldığı için çoktan boş olan koridorda yürümeye başladı.
"Bu akşam gelip alırım!"
Tony, onun görmeyeceğini bilse de kafasını sallamıştı. Ama sonra aklına geldi, Benjamin onun evini nerden biliyordu?
*
"Kaldır kıçını Stark!"
Bay Brown'ın ona koşmasını söyleyen sinirli sesini teker duyduğunda Tony yere yığılmamaya çalışıyordu. Hayatında hiç bu kadar fazla koşmamıştı. Normalde iki tur attırıp bıraktırıyordu ama Tony ilk kez eşofman giydiği için herkese birden on beş tur koşturma kararı almıştı çatlak adam. Sırf bu yüzden herkesten kötü bakışlar alıyordu Anthony.
Asırlar gibi hissedilen bir süre sonra koçun düdüğü koca salonda yankılanmıştı. Herkes rahat bir nefes verip su içmek için stadlara yönelirken esmer genç kendini olduğu gibi yere bırakıp birinin ölü cesedini götürmesini bekledi.
Bunun olmayacağını anladığında zorla ayağa kalkıp su içmek için o da stadlara yürüdü. Nefes nefeseydi ve yanakları adrenalinden mi yoksa kalbinin artık kan pompalamayı istememesinden midir bilinmez, yanakları pespembe olmuştu.
Su içerken salonun içinde dolanan yüzlere göz gezdirdi. Yarısının yüzleri yanıdıktı ama sadece iki kişiyi tanıyordu. Gözü Steve'de takıldı.
Salonun diğer ucunda arkası dönük biriyle konuşuyordu. Dünü hatırladı Tony. Bakışları ayaklarına inerken derin bir nefes verdi. Hiç gerçek arkadaşının olmadığı bazen yüzüne tokat -ve ya dünkü gibi bir yumruk- gibi iniyordu.
Gözlerini kapattı ve derin bir nefes daha aldı. Kimin arkadaşlara ihtiyacı vardı ki? Hepsi seni kullanıp bir köşeye atmak için zaman kollayan sırtlanlardan başka bir şey değildi. İyi gün dostlarıydılar.
Tony bu düşünceleri kafasından uzaklaştırdı ve suyunu geri yerine koyduktan sonra koçun ayırdığı gruplarla esmerin zerre anlamadığı futbolu oynamaya başladılar.
***
Benjamin oh yavrum seni çok svyrm
Ya bu kitabı yazmak ne kadar kolay amk kösjspshlshs bir de internetim olsa baya baya bitiririm ben bunu.
Neysem düşünceleriniz eleştirileriniz falan filan varsa yazın kafa yoralım lol
Lots of love💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy In The Bubble [stony]
Fanfikce[stevextony highschool au] "İnsanlar ölür çünkü kimse yenilmez değildir." ◇