Ay bu bölümü yazarken çok eğlendim kahoabsba
*
1 hafta sonra
Sarışın fazla yavaş içtiği için soğuyan yeşil çayından bir yudum daha aldı. Tadı çirkin olsa da asla hiçbir şeyi ziyan etmemesi öğretildiği için hepsini tek yudumda içip bitirdi.
Küçük defterindeki karalamaya baktı. Okulun kafeteryasında oturmuş, ders zili çalana kadar çizimine devam ediyordu. Mesleği için öğretmen olmayı seçmeseydi ressam olmak isterdi şüphesiz.
"Beni de çizsene kanka!" Dedi gülen yüzüyle Bucky. Kendisi düz bir çizgi bile çizemediğinden Steve'in çizimlerine tek kelimeyle bayılıyordu. Her bulduğu şansta nü tablosunu yapıp duvara asması için sarışına yalvarsa da bu asla gerçekleşmiyordu.
Steve gülüp kafasını hiç kaldırmadan çizdiği karakalem New York resmine biraz daha detay ekledi. Derse kadar daha çok zamanı olduğu için hiç acele etmiyordu.
"Bunu sormaktan yorulmuşsundur diyordum?"
"Asla!"
İkisinden de gelen kısık kıkırtılar kısa sürede kesilip boğucu bir sessizliğe bulanmıştı. Buck, arkadaşının bahçede dolanan esmere attığı kaçamak bakışları görüyordu. Mavileri, Tony hastaneden çıktığından beri endişeye boğuluyordu. Her eline geçen fırsatta iyi olup olmadığını kontrol etmek için kahveleri arıyor, bulamayınca bedenini kaplayan korku; kalbinin göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi atmasını sağlıyordu.
"Hangi dersin var?" Bucky'nin gergin havayı dağıtma çabaları çok amatörce olsa da sarışın hiç şikayetçi değildi.
İç çekip,"Geometri. Bay Launch giriyor." dedi. Buck'ın yüz buruşturuşunu hissedebiliyordu. Sarışın, onun hocayı sevmediğini biliyordu ama kendisine göre fena değildi o yüzden susmayı seçti.
"Koç geçen hafta seçmelere çağırdı." Şimdi de sarı konu açmaya çalışıyordu. Sessizlik Steve'i rahatsız etmişti.
Uzun saçlı, şaşkınlık ve arkadaşı için mutluluk tepkileri gösterirken, maviler henüz önündeki kağıdı terk etmemişti.
"Steve bu çok iyi! Ama takıma bir daha geri dönmeyeceksin sanıyordum? Haplarını almayı bırakmadın değil mi?"
James'in endişeli gelen sesine karşın kafasını kaldırıp hayır anlamında salladı.
Sarışın ilk yıllarında okul takımında oynamış, hatta yarıdönemden sonra kaptan seçilmişti. Sinirlenince gözü hiçbir şey görmediği için defalarca okuldan uzaklaştırma almış, kırmızı kart yemiş ve bazen de sakatladığı kişilerin aileleri tarafından tehdit edilmişti. İkinci yılında artık oynamak istemediğine karar kılıp kendi isteğiyle takımdan ayrılmıştı.
Steve omuz silkti, "Zaten katılmayacağım ve hayır bırakmadım. Endişelenmene gerek yok Buck." dedi umursamazca.
*
Tony ceplerine soktuğu elleriyle yavaş adımlar atarak Edna'nın yerine doğru ilerliyordu. Soluduğu soğuk hava, zedelenmiş kaburgalarını sızlatsa da artık alışmıştı. Yüzündeki yaralar kabuk tutmuş ve yer yer morarmıştı. Üst bedeni de pek farklı değildi ama çaktırmamakta inatçıydı esmer.
Yıllar gibi gelen yürüyüşün ardından küçük kafeye daldı genç. Anında burnuna çalınan tanıdık pasta ve kahve kokusu ona bütün olanları unutturmuştu.
Tezgah bölümünde Benjamin'i görünce duraksadı. Lunaparka gittiği günden beri ondan haber alamamış, okulda da bir kere bile karşılaşmamışlardı. Sanki varlığı bir anda silinmiş gibiydi.
![](https://img.wattpad.com/cover/211428111-288-k306481.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy In The Bubble [stony]
Fanfiction[stevextony highschool au] "İnsanlar ölür çünkü kimse yenilmez değildir." ◇