bill, coca cola içmeyi çok severdi.
her akşamüstü okuldan eve dönerken okul otobüsüne binmeden hemen önce yiyecek otomatlarının oraya gider ve bir kutu coca cola almadan geçmezdi.
perşembe gününün son dersi geometriden çıkışta richie ve bill sınıftan ayrılıp arkadaşları beverly ve stan'i karşılamak için matematik sınıfına doğru yol aldılar. bill bir ders önce aldığı coca cola'sını çantasından çıkartıp yavaş yavaş içmeye başlarken sınıfa varmışlardı bile. richie çantasının tek askısını sol omzuna alıp diğer kolunu da bill'in omzunda dinlendirirken kapı önünde diğerlerinin çıkmasını bekliyordu.
saniyeler sonra beverly marsh sol gözünde ceviz büyüklüğünde bir morlukla kapıdan çıkınca bill az daha içtiği kolada boğulacaktı. "tanrım! ne oldu sana böyle?"
"bunu dışarıda konuşalım bence."
stanley üçünü de çekiştirip dış kapıya yönlendirirken açıklama yapma yükümlülüğünün kendisine geçtiğini anladı. beverly konuşamayacak kadar sinirliydi çünkü.
bahçede servisi beklerken stan kollarını birbirine kavuşturup "arkadaş bugün greta bowie'nin sarı saçlarının yarısını kopardı da. o yüzden suratı bu hâlde. tüm ders boyunca ikisi de müdür odasındaydı. zilden iki dakika önce geldiler." dedi.
"hassiktir!" richie tozier dudaklarını 'o' şekline getirip gururlu bir küfür savurdu. bu durum onu eğlendirmişti. bill'in gözleri faltaşı gibi açılırken bev'in öfkeli ses tonunu duydular. "o sürtük bunun beş katını hak etti."
stan "bu kız iflah olmaz." diyerek başını kınarcasına iki yana sallarken richie kız bir beşlik çaksın diye elini havaya kaldırdı. bev ve richie el çakışırken bill kahkaha atıp kolasından birkaç yudum daha aldı.
sarı otobüse binip en arkaya otururlarken beverly stan'le morluğa buz koymak ve koymamak ile ilgili bir kavgaya girişmişti. biner binmez ise başı bill'in omzuna düşen richie gözlüklerini bir kez daha düzeltti.
bugün hava genelinden daha koyu bir renkteydi ve eve gidene kadar yavaş yavaş kararmaya devam etti. stanley ikinci, beverly ise altıncı durakta bill ve richie'ye veda ederek indiler ve evlerine gittiler. bill ve richie'nin evleri birbirine fazla uzak olmadığından onlar beraber yürüyebilmek için bir durak öncesinden birlikte inerlerdi.
on beşinci durakta otobüsten indiklerinde geriye kalan evi neredeyse kasaba dışında olan birkaç öğrenci dışında koltuklar tamamen boşalmıştı. richie dudaklarını bill'in boynuna bastırıp akşam güneşi altında onunla birlikte eve doğru yürürken oldukça uykuluydu.
denbrough'ların bahçeli mavi evi görüş alanına girince bill bitmiş kolasını çöp konteynerlarından birine fırlattı ve richie'nin belindeki elini hüzünlü bir suratla geri çekti.
sıyrılıp gidecekken richie onun kolunu tuttu ve oğlanı kendine çekti. "bana iyi geceler öpücüğü vermeden gidemezsin."
"richard. yarın yine görüşeceğiz nasılsa." diyerek kıkırdadı bill.
"bugünün işini yarına bırakma demişler." richie sırıtıp parmaklarını bill'in çenesine koyup onu nazikçe dudaklarından öptü.
birkaç saniye orada zaman geçirdikten sonra richie geri çekilip kendi dudaklarını yaladı. "şekerli coca cola içmeyi bırakmalısın. bu şey tahrik edici."
bill utanıp onun omzunu yumrukladı ve evine doğru yürümeye başladı. richie'nin ise gülümseyerek arkasından baktığını kendi adı kadar iyi biliyordu.