noah, setteyken çok sakız çiğnerdi.
hele ki aromalı tatlı sakızlara tapardı. çekimlerden önce minimarketlere dalıp kutu kutu her çeşit sakızdan satın alır, daha sonra da onları karavanında saklardı. bazen birer ikişer sadie ile paylaşır, sonra da şaka yaparak kızıl kıza sakızların parasını ödemesi gerektiğini söylerdi.
nedensiz bir şekilde, noah elinde yeni sezonun senaryosuna göz gezdirip ara ara ağzındaki pembe sakızdan kocaman balonlar şişirip patlatırken, buna finn'in gözleri takılırdı.
oğlanın orada kendi kendine sakız çiğnemesini izlemek finn'in hoşuna giderdi. sakızları tatmak isterdi ama sormaya çekinirdi. noah o kadar çok aromalı sakız çiğnerdi ki bazen farklı olanlardan birkaç tanesini karıştırırdı bile. millie bunun iğrenç olduğunu söylese de noah tat karmaşasına resmen bayılıyordu.
"tanrı aşkına schnapp! naneli ve karpuzlu sakızı nasıl aynı anda çiğneyebiliyorsun? korkunç olmalı!"
"bence bu şey harika mills. önyargılı olmayıp denemelisin."
millie başını hızla iki yana sallayıp saçlarını topladı ve diğerleriyle sohbet etmek için alandan ayrıldı. tek elinde enerji içeceğiyle finn, noah'nın yanına oturdu ve ona samimi bir şekilde gülümsedi.
noah sevimli çarpık gülümsemesiyle ona bakıp elini cebine attı ve bir sakız çıkardı. nazikçe oğlanın eline koydu ve "çiğne. iyi geliyor." dedi.
finn neden böyle bir şey yaptığını sormak istedi ama vazgeçti. sanki anı bozmak istemiyordu.
çünkü noah kimseye durduk yere sakız ikram etmezdi. sadie hariç. o da oğlanı zorladığı için alabiliyordu genelde.
beyaz, damla sakızı aromalı ufak şeyi ağzına atıp aromasını sonuna kadar emmek istercesine bir merakla ağzında dolaştırmaya başladı finn. gerçekten çok güzeldi. enfes bir hazza varırken dönüp yine yan tarafına baktı. elindeki enerji içeceğinin bir önemi kalmamıştı artık. çoktan yüksek oranlı bir enerjiye varmıştı bile. vücudu tümüyle kıpır kıpır, bacakları titrer durumdaydı.
karnındaki kelebekler değildi bunlar, komple tüm hayvanat bahçesi tepiniyordu sanki üstünde.
yüzü ısınırken masumca tebessüm etti ve teşekkürler diye mırıldandı ona. noah göz kırptı. "79. sayfayı okudun mu? will, mike'ı öpüyor." deyince aklı karışan finn bir an duraksadı. "n-ne?"
noah sevimlice kıkırdayıp saçlarını geriye attı. "yavaş okuyorsun muffinn. ilerleyen bölümlerde seni öpmem gerekecek."
finn bir şey diyemeden yavaşça omuz silkti. "will neden mike'ı öpsün? en iyi arkadaş olduklarını sanıyordum." dedi sonra. konunun derinine inmek istiyordu.
"hadi ama! will ve mike arasında bir çekim var, bence bunu herkes görebiliyor finn. yani, mike ve el tamam ama will de sanki mike'a boş değil. hele ki 3. sezonda kavga etmişlerdi ya. o zaman resmen kesinlesmişti bence her şey. will en çok mike'a kırıldı."
finn sıcaktan eliyle kendine yelpaze yaparken mırıldandı. "olabilir. haklısın." bir yandan da durmaksızın sakızını çiğniyordu. bir an için noah ve öpüşmek kelimeleri zihninde yan yana geldi. bu düşünceyle biraz utandı. onu öpmenin nasıl olabileceğini düşündü. fakat hemen def etti bunu kafasından. arkadaşı hakkında böyle düşünmek yanlıştı.
ama yine de engel olamıyordu ki kendine.
•
"anlamıyorsun mike! gitmene izin veremem! zarar görebilirsin! yapma bunu, lütfen."
finn arkasını dönüp yağmurun altında kendine geri çekmeye çalıştı. "bırak kolumu will! el'in yanında olmalıyım! sana bırak diyorum!"
noah'nın dolmuş gözlerine baktı. oğlan hızla başını iki yana salladı. "hayır! h-hayır gidemezsin! ben sana daha söyleyemedim bile! zarar göreceksin hayır!"
"neyi söyleyeceksin will?! bak, saçmalamanın hiç sırası değil! el ve diğerleri tehlike altında--!"
sonra noah onu sinirlenmiş gibi yapıp göğsünden ittirdi. "tek umursadığın şey sevgilin değil mi?! tek umurunda olan, tek gördüğün kişi o! sürekli el, el, el! el şöyle, el böyle! bıktım artık! ne zaman party'den birine, bana dikkat ettin ki böyle? bizi bu kadar düşündün mü hiç? bu kadar endişe ettin mi hakkımızda?!"
"sen ne sikimden bahsediyorsun?! sen kaybolduğunda ölmediğine inanan tek kişi bendim! yokluğunda kimsenin çekmediği acıyı çektim! gece vakti ormanda seni ismini bağırarak fenerle aradım! nasıl umursamadığımı düşünürsün?! ...bak, will, gitmeliyim dostum. lütfen bırak."
noah nefes nefese elini finn'in kolundan aşağı kaydırıp önce bileğine, sonra da eline dokundu. derin bir nefes aldı. "bunu bilmeden ölmeni istemiyorum. affet beni..." diyerek elini daha sıkı kavrayarak kendine çekti ve diğer eliyle de ensesini kavrayıp onu öptü.
"kestik!"
bir süre yağmur efektinden dolayı shawn'ın sesini duyamadılar ama sonra ayrıldılar. ikisi de sırılsıklam ve kıpkırmızıydı. "harikaydınız çocuklar! bu sefer tam da hayalimdeki gibi oldu. ara verelim millet! siz de biraz dinlenin bakalım." o gülümseyerek elinde senaryoyla yanlarından uzaklaşırken kameramanlar esneyerek yarım kalmış kahvelerinden içtiler. finn ve noah sandalyelerdeki pikelerden ikisini alıp sırtlarına sardılar ve birbirlerine gülümsediler. "iyi iş çıkardın wolfhard."
"senin kadar değil."
noah sırıtarak dönüp karavanına doğru ilerlerken finn onun gidişini izledi bir süre. aklında yalnız bir kelime vardı.
sakız. sakızlıydı dudakları. tanrım...