"Hey, daha az sürtük olan! Sana tasma da takıyor mu Mic?" Kahkahalar etrafımı sararken orta parmağımı kaldırdım.
"Onlara aldırma, güzelim. Sen benim tek en yakın arkadaşımsın."
Michella'nın göz kırpmasına kimsenin görmeyeceği bir şekilde öğürme taklidi yaparak kantinin tarafında sessiz bana ait olan masasına geçtim. Tabii ki de bir klasik olarak kulaklıklarım kulağımda, önümde ki romanı okuyarak yemeğimi yemeye çalışıyordum.
O da her zaman ki ponpon kız masasında, seksi sevgilisiyle öpüşme seanslarını devam ettirdiği öğle arasında vakit geçirdi. Onu az çok anlayabiliyordum, kafasıyla değil de vücuduyla öne çıkan bir kız olmayı o seçmemişti. Böyle bir şekilde ayırt ettiğim için kendime kızarak kaşlarımı çattım.
Ve tam o sırada, kantinin kapısı gürültüyle açıldı. Boğuk seslerin duyulduğu kafeterya, bir anda sessizliğe büründü.
Siktir.
Kaslı? Yapılı? Siyah saçları karıştırılıp dağıtılmış? Yanında 3 erkek daha?
Siktir.
Okulumuza yeni öğrenciler gelecekti. Bunlar mıydı?
Kızların ağzından akan salyaları bu kadar uzak köşeden görebiliyordum. Bu görüntüye ben midemi bulandırırken, erkeklerin ise kıskançlıkla sevgililerini veya hoşlandıkları kız arkadaşlarını koruyucu bir eda ile sardıklarını fark ettim. Bu yüzümün daha da buruşmasına sebep oldu. Aptalca, her gencin yaşayabileceği bir lise draması daha.
Yemeklerini alırlarken eski haline dönen kafeteryadan sesler yükselmeye başladı. Gülerek kantinin ortasında durduklarında ise olayı kavrayıp gözlerimi sımsıkı yumdum. Hepsinin sığacağı bir masa yoktu. Benim masam haricinde.
Ah daha büyük bir siktir.
Bir klişeye kurban mı gidecektim?
Telefonumdan müziği yükseltip, yemek tepsimin yanında ki kitaba odaklandım. Kafamda dikilen dört tane uluslararası yakışıklılık ödülü almaya layık erkekleri görmezden gelerek. Gerçekten inkar edilemeyecek kadar yakışıklı ve büyük duruyorlardı. Tanrım gerçekten lise öğrencisi olduklarına inanamıyordum.
Biri büyük bir cesaret gösterip kulaklığımı çekiştirene kadar gözlerimi kitabımdan ayırmadım. Baygın bakışlarımla esmer fahişeye döndüğümde, kalın dudakları gözlerimin ilk odağı olmuştu.
"Hey renkli saç, masana oturabilir miyiz?"
Kulaklığımın tekini elinden alıp elimi umursamazca salladım ve kulaklıkta ki aparattan müziğin sesini kıstım. Onları duymuyormuş gibi kafamı sallayıp kitabıma geri dönerken ne konuşacaklarını ve kim olduklarını merak ediyordum.
Siktir.
Esmer fahişe yanıma oturmuştu. Kokusu burnuma çalıyordu ve bedeninin sıcaklığını aramızda ki beş santimetreden hissedebiliyordum. Sikeyim sonbahardaydık nasıl bu kadar sıcak olabiliyordu?
"Değişik bir kız buldum beyler, sahne aldığımız barda arada o da sahne alıyormuş. Herkes maskeli kız diyormuş."
TANRIM!
SİKTİR!
EN BÜYÜK SİKTİR!
Sanırım Tanrı hayatımda hiç klişe yaşamadığım için hepsini birden bana yaşattırmaya kalkışmıştı.
Derin bir nefes alarak kitaba odaklanmaya çalıştım lakin yanımda ki esmer fahişenin gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Saniyeler sonra ağzını açtığını hissettiğimde bir anda kalkarak kitabımı ve telefonumu alıp hızla çıkışa ilerledim.