Bölüm Şarkısı: Candan Erçetin
DEĞİŞİYORUZNasıl geçti?
Nasıl geçer?
Ne bileyim, iyi geçer, kötü geçer, 'eh işte' geçer...
Ama geçer.
Geçmese..
Geçmeyecekmiş gibi yapan bile geçer.
Herkes geçer
Hepsi geçer
Öyler derler...
İyi midir geçmek?
Keşke kalsa bi'şeyler.
Birileri sabitlense, bazı duygular yüzüstü bırakıp gitmese...-MEHMET GÖKKAYA-
Bazen; bir şarkının en can alıcı melodisinde, bir şiirin en yürek yakan mısrasındadır hayat..
İki efkarlı kadeğin birbirine çarpmasında, bir dal sigarının içe çekilen yüklü nefesinde, iki göz yaşı ararsında saklıdır hayat...
Yaşamak; gülmek, acı, göz yaşı, keder, bir göz açıp kapama, iki adımlık yol, tek nefes..
Ölmek; soğuk musalla taşı, iki metre toprak altı, tahtaya çakılan dokuz çivi, bir mezar taşı.. Ebedi sonsuzluk.
Umut; kanadı kırık bir kuşun çırpına çırpına uçması, gözden düşen incilerin yanaklarda kuruyan yansıması. Eğilmek, lakin diz çökmemek. Umut; ben de varım diyebilmek. Yıkılmadım, hayattayım, yaşıyorum, ölmedim diyebilmek.
Melis gibi. Melis gibiler gibi...
Hiç bir dilde yakıştırıp bir sıfat bulamamışlar yavrusunu kaybeden bir ananın yangınına. İzahı yok! Acının tuzu basarken yaraya, yine de yıkılmadım, hayattayım, yaşıyorum, ölmedim diyebilen bir ananın yüreğinde tuttuğu, kaybetmediği, umudu gibi.
Benim gibi... Benim gibiler gibi..
"Öğrenmelisiniz... Artık," dedi Melis, şiddetlenen hıçkırıklarının arasından. "Siz bana böyle hiç alışık olmadığım şekilde alakadar yaklaşıyorsunuz... Ben tutamıyorum içimde." Avuçlarımın içindeki ellerini daha sıkı kavradım. Oktay, Melis'in önünde dizlerinin üstünde, şefkatle bakan gözlerini kırpmadan Melis'e bakıyordu. Sevil'de ayakta sabit bir halde durmuş, üzgün bakışlarını Melis'e doğrultarak ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu.
Oktay sesi titreyerek, "Neyi?" Diye sordu.
Melis içine titrek bir soluğu çektikten sonra mahsun ifadesiyle dudağını büktü. "Siz... Benim her şeyimsiniz."
Söylediğine ve kendini sır gibi saklayan Melis'ten böyle bir atak beklemediğimizden, Oktay, Sevil ve benim şaşkın bakışlarımız birbirimizde gezindi. "O nasıl söz Melis?" Diye çıkıştı Sevil, ürkek bakışlarıyla Melis'e bakarken. "Koca şehir, tabiki birbirimizin her şeyiyiz burda." Alnını sıvazladı, "kimimiz var ki?"
Melis, kızarmış baygın gözlerini Sevil'e doğrulttu, sonra da dik tutmakta zorlandığı başını koltuğun arkasına yasladı. "Öyle değil..." derken çenesinin titrememesi için kendisiyle büyük uğraş veriyordu. "Kimsem yok Sevil."
Tedirginlikle, "Nasıl?" Diye sordum.
Yüklü bir nefes aldı, başını yasladığı koltuktan, gözlerini de salonun tavanından çekmeden, "Nasılı yok İnci," dedi, yutkundu."Annem yok, babam yok, evim yok... Kimsem yok!"
Melis, ağzının içinde tuttuğu jileti çevirdiğinde, o kelimeler kanata kanata dökülmüştü dudaklarından. O kanayan yüreği benim kalbimi buza döndürürken bir güneş daha sönmüştü içimde. Bu sönen kaçıncı güneşti? Nefes alamadığımı hissettim. Buz kesilen kalbimin parçalara ayrılıp içimde bir yerleri dondurduğunu hissettim. Melis'in ellerini canını yakacak derecede sımsıkı tuttuğumu hissettim. Gözlerimden düşen yaşlarımın çeneme doğru kaydığını hissettim. Bedenimin verdiği tüm tepkileri hissetmiştim fakat, bunca zamandır yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen, dostum dediğim, her şeyimi paylaştığım insanın yaralı yüreğini, kırık kanatlarını hissedememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNCİ (SİL BAŞTAN)
Ficción General"Koş anne! Durma koş.." "Asya'm nerdesin kızım?" "Yapabilirsin anne... Durma!" Dünya öyle bir yer ki, ne duracak gücüm var, ne de koşacak kadar cesurum. Uzaklarda çok uzaklarda biri var. Ne koşsam yetisebilirim ne de uzansam tutabilirim. Tek bir...