Bölüm Şarkısı: Candan Erçetin
BAHARDesem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm
Sende tattım yemişlerin cümlesini
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin.
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber...-CAHİT SITKI TARANCI-
Apartmanın dış kapısından elimde dört büyük market poşetiyle soluk soluğa içeriye girmeye çalışırken asansöre takılıyor gözüm. Bir an içimden gelen deli cesaretiyle asansöre atlamak geliyor ama, beni çoktan merdivenlere yönlendirmiş olan ayaklarım basamakları tırmanmaya başlamıştı bile. Evi tutarken dairemin 8. katta olmasını umursamamıştım. Asansör vardı. Modern dünyanın geleceği için bulunmuş en faydalı icatlardan bir tanesiydi. Faydasından faydalanamayan 52 kiloluk bedenim ise 30 kilo ağırlığı taşımak zorunda mıydı? Asansör taşısaydı. Kesinlikle yere yakın bir evde oturuyor olmak isabetli bir karar olacakmış, fakat artık çok geçti.
Ben bu elimde ağır poşetlerle nasıl çıkacaktım ki sekiz katı? Ancak hâlâ asansöre binmeyi de içim el vermiyordu. Binemezdim. Kerem'in kendinden geçmiş bitik halini, benim çırpınışlarımı asla unutamazdım. Zira aklım unutsa, kalbim unutmazdı. Sebebini bilmiyor olabilirdim, fakat Kerem'e olduğu kadar en az benim içinde travma etkisindeydi.
Bizim içinde kaldığımız o geceden sonra bir daha bozuk olduğuna hiç denk gelmemiştim. Arızayı tamamen gidermeleri için, içinde birilerinin ölecek raddeye gelmesini bekliyorlarmış demekki. Tarafımca yapılmış sağlam bir ayara ya da.
Ben bu düşünceler silsilesiyle boğuşurken bir yandan marketten neden bu kadar çok şey aldığıma söyleniyor, bir yandan da sekizinci katta oturuyor oluşumu sorguluyor ve kızıyordum. Diğer taraftan da ağır ağır, dinlene dinlene merdivenleri çıkabilmek için üstün bir çaba sarf ediyordum.
Kerem evde değildi, o da traş olmak için berberine gidecekmiş. Birkaç dakika önce hem beni yoklamak, hem de kendinden haberdar etmek için arayıp bildirmişti. İyi düşünmüştü çünkü sakalları uzamıştı. Ona da batıyor olmalı ki rahatsızlık duymuştu. Zira bana batıyordu. Sözde ararım ulaşamam, kapısını çalarım duymaz kafayı yerim düşüncesiyle almıştım anahtarlarını fakat, beni hiç merakta bırakmıyordu. Sevgili olmak böyle bir şeydi heralde. Öğretiyordu. Öğrenecektim.
Daha erken bir vakitti fakat kış ayında olmamız sebebiyle hava çoktan güneşi söndürmüş, karanlığa kollarını açmıştı. Eskiden olsa, içim kadar karanlık, tek başıma yalnız geçirdiğim geceleri sevmezdim. Ama artık benim gecem dışarısının karanlığı değil, Kerem'in gözlerinin içine her baktığımda gördüğüm sayısız yıldızlarımdı.
Nefessiz açtığım kapıyla birlikte kendimi mutfağa attım. Dermanı kalmayan kollarımla beraber, elimde ağır poşetlerle çıktığım yüzlerce basamak dizlerimde de derman bırakmamıştı. Poşetleri mutfağın bir köşesine yere koyup iki kolumu belime koyarak sık nefeslerimi düzene koymak adına başımı yukarı kaldırıp soluklandım.
![](https://img.wattpad.com/cover/209561864-288-k331471.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNCİ (SİL BAŞTAN)
Ficción General"Koş anne! Durma koş.." "Asya'm nerdesin kızım?" "Yapabilirsin anne... Durma!" Dünya öyle bir yer ki, ne duracak gücüm var, ne de koşacak kadar cesurum. Uzaklarda çok uzaklarda biri var. Ne koşsam yetisebilirim ne de uzansam tutabilirim. Tek bir...