final

505 76 123
                                    

darian'dan

Arabayı son hızla Amelia'nın evine doğru sürerken içimden ölmemesi için Tanrı'ya yalvarıyordum. Üstüne üstlük bir de şu trafikle uğraşmak kafayı yememe sebep oluyordu!

Gözlerimi sımsıkı kapayıp birkaç saniye öylece bekledikten sonra direksiyona hızla yumruğumu geçirdim. O ölemezdi, ölmemeliydi!

Bu kadar kısa sürede ona güvenebilmişken şimdi onun aniden yok olmasını kolay kolay kabullenemezdim ki ben. Hem daha bir sürü izlenecek dizi, okunacak kitap ve dinlenecek müzik varken nasıl ayrılabilirdi ki bu dünyadan?

Yaşanacak, yaşanması gereken güzel anılar vardı. Hatta belki de birlikte yaşayacaktık. Her şeye rağmen hayat devam ediyordu ve bizi şaşırtıyordu. Tanrı'nın, onu benim karşıma çıkarması ise buna bir örnekti. Lakin şimdi o...

Sikeyim, sikeyim, sikeyim!

Telefonuma gelen bildirim sesiyle vücudumun titremesine engel olamadım. Hızla cebimde çıkarıp gelen bildirime baktım.

amelia: yapamadım.

amelia: korktum.

Gelen mesajı kahkahalarla art arda okudum. Öyle ki bir süreden sonra akıl sağlığımı kaybettiğimi düşünmeye başlamıştım. Hatta bir an gözlerimin bana ihanet ettiğini bile düşünmüştüm. Fakat gerçekti, hem de hiç olamayacak kadar!

Bu...bu bana bahşedilen eşsiz bir armağandı âdeta.

Telefonum tekrar titrediğinde gelen konumla birden arabayı yolun ortasında durdurup indim. Arkamda bıraktığım arabalardan gelen korna sesleri ile küfürleri bile umursamadan sahil kenarına doğru son hızda koştum.

Dakikalar sonra geldiğim sahil kenarında nefes nefese hızla etrafa göz atarken gözlerim onca kişinin arasından sadece onu bulmayı başarmıştı. Zaman kaybetmeden hareketlenip ona doğru koştuğumda o da beni fark edip ayaklanmıştı.

Aramızdaki mesafeyi kapattığım an onu kendime çekip sımsıkı sarıldım. Üzerinin ıslak olması şu an umursayacağım en son şey bile değildi. Boğularak ölmeyi denemişti. Ama yapmamıştı, bırakıp gitmemişti beni bu iğrenç dünyada yalnız başıma.

Tanrım, sana şükürler olsun...

Ne kadar süre öylece sarıldık bilmiyorum ama en sonunda geriye çekilip alnımı, alnına yasladım. Gözlerimi kapayıp defalarca varlığına teşekkür ettim içimden.

"İntihar etmeyi bile beceremeyecek kadar aptalım. O kadar çok korktum ki..."

Gözlerimi açtım. Elimi akmakta olan gözyaşlarının üzerinde gezdirip sildim. Titreyen dudaklarını dudaklarımla kapatırken tüm hıncımı çıkarmak istercesine öptüm onu.

Ölmüş olduğu korkusu bile kalbimin sıkışmasına yetmişti.

En sonunda nefes nefese kaldığımızda geriye çekildim. Ona sinirle bakarken "Geri zekalı nasıl ölmeyi düşünebilirsin sen? Daha mezarın bitmedi!" diye bağırdım. O ise ellerini beline yerleştirip saldırı moduna çoktan geçmişti.

Mıncıracağım ben dayanamayıp bu kadını!

"İstemiyorum mezar falan, ölmeyeceğim ben. Yedin zaten paramı!"

"Hangi mezarı seçeyim diye sorarken öyle demiyordun ama."

"Unut onu. Seni şu hayattan bezdirmeden hiçbir yere gitmiyorum."

Ona, tekrardan boğmak istercesine sarılmama engel olamadım. Şu saatten sonra ona asla ölümü düşündürtmeyeceğime dair içimden defalarca sözler verdim. Ne pahasına olursa olsun ona tekrardan yaşamayı öğretecek, hayatın güzel taraflarını göstermek için elimden ne geliyorsa yapacaktım...

god's bittersweet tragediesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin