2

3.8K 287 47
                                        

"Abiii.....".

Arslan arabanın içinde sıkışmış bir vaziyette elini Aliye uzatmıştı. Başını cama vurduğu için boynuna doğru inen kan kardeşinin yüzünü kırmızıya boyamıştı. Ali kırılan camdan dışarı savrulmuştu. Bacağı kırık olduğu için yerinden kıpırdayamıyordu.


İnleyerek kardeşine uzanmaya, yapamayacağını bile bile onu o cehennemden kurtarmaya çalıştı. Uçurumun kenarında duran araba her geçen saniye biraz daha sallanıyor kardeşini ölümle yüz yüze getiriyordu. Arslanın sesi artık titremeye başlamıştı.  Abisinin durumu da kötüydü sanki. Boş boş bakıyor gibiydi ona.

Ali de kafasından darbe almıştı. Kardeşinin yakarmalarına duyuyor ona uzanmaya çalışıyor ama kafasını toparlayamıyordu.

Görüşü gittikçe netliğini kaybediyordu. Kardeşinin kanlanan gözleri vicdanını mahvediyordu. Kendi yüzünden kardeşinin bu halde  olmasına katlanamıyordu. Onun yerinde Ali olmalıydı. Bacağındaki ağrıyı unutup ona doğru süründüğünde kardeşinin yüzündeki mutluluğu görmüştü. Abisi her zaman ki gibi onu kurtaracaktı. O kadar emindi ki bundan. Sıkıştığı yerde debelenip abisine ulaşmaya çabaladı.

"Yapma!".

Arslan kıpırdadıkça araba biraz daha aşağıya eğiliyordu.

"Abi çok korkuyorum!".

Küçüktü Arslan, henüz 16 yaşına yeni basmıştı. Yaşayacak çok şeyi vardı. Ona bir şey olmamalıydı.

"Seni kurtaracağım Aslanım dayan!".

Kırık bacağı söylendiğine engel olsa da kardeşine biraz daha yaklaşmıştı. Ön koltukta sıkışan Arslan abisine gülümsedi.

"Her zaman ki gibi beni kurtaracaksın. Her ne olursa olsun sen benim ağabeyimsin".

Eğer ona bir şey olursa bu durumu yaşamalarına neden olan anne ve babasını asla affetmeyecekti. Öğrendiklerinden sonra onlarla zaten eskisi gibi olamazdı ama canından çok sevdiği Arslanına bir şey olursa çok farklı bir Aliyle karşılaşacaklardı.

"Sen benim kardeşimsin! Dayan geliyorum ".

Süründükçe canı daha fazla yanıyordu. Ondan bu kadar uzakta olduğunu bilmiyordu. Sürünerek ona ulaşacağını düşünmek eskisi kadar mutlulukla kaplamıyordu içini. Çünkü araba her geçen saniye daha fazla uçuruma eğiliyordu. Anlaşılan kardeşide bunun farkındaydı.


"Yardım et abi...".

*

Ali ter içinde uykusundan uyandığında yıllar önceki o günü bir daha yaşamış gibi bacağını yokladı. Hâlâ ağrıyordu. Süründüğü için her yanı sızlıyordu. Ve kardeşinin sesi hala kulaklarında çınlıyordu. Aslında uzun zamandır bu anıları hatırlamıyordu. Rüyaları kabuslardan arınmıştı. Ama dünkü küçük kızın sözleri onu eskiye götürmüştü. Aynı çaresizlik ve aynı korkuyu duymuştu o seste. Ve bir şey daha almıştı o sesten.

Umut!.

O da kardeşi gibi Alinin onu kurtaracağına inanmıştı. Kurtarıcısı olduğunu ummuştu. Ne büyük yanılgıydı bu. Ali'nin kimseye hayrı dokunamazdı bu saatten sonra. Ne vicdanı kalmıştı ne de umudu. Kimseye verecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Hiç!.

Yatakta kalmanın anlamsızlığını düşünmeyi bırakıp üstündeki ince battaniyeyi kenara iteledi. Bacaklarını kenardan sarkıttı. O an sanki evde ondan başka biri varmış gibi hissetti nedense. Bu hissin garipliğini sorgulamayıp oturduğu yataktan kalktı. Attığı ilk adımda yalnız olmadığı hissi uyandı içinde tekrar. Bu defa şüphe daha kuvvetliydi. Kaşları çatıldı. Eli beline gitti lakin baksırının lastiğinde aradığı şeyden eser yoktu. O an sövdü kendine. Bok yemeye donla yattığı için .

Hafif aralık duran kapıya yaklaştı sessiz olmaya gayret ederek. Evet hala bir gölge kadar iyiydi ama böyle bir zaman da evine girecek adam mutlaka en az onun kadar iyi eğitim görmüş bir adam olmalıydı. Neredeyse nefes almadan kapının kenarına kadar yaklaştı. Nefesini tutup başını yana eğerek içeriyi gözledi.

Gelen adam her kimse inanılmaz iyi kamufle olmuştu. Etrafta yaşayan birine ait en ufak bir iz dahi yoktu. Gerginlikle bir adım attı salona doğru. Hemen karşı ki duvara yaslandı ardından. Duvarın soğukluğu tenınde nahoş bir his bıraksa da zihnini bunlarda meşgul etmemeyi çoktan öğrenmişti. Etrafa kulak kesildi tekrardan. Bir kaç saniye sonra mutfak tarafından gelen sesle aradığı kişinin orda olabileceğini düşündü. Fakat mühim bir mesele vardı. Gelen tek mi gelmişti? Haklaması gereken başka adamlar da var mıydı?

Mutfaktan çektiği bakışlarını oturma odasına odakladı. Eğer orda kimse yoksa silahını aldığı gibi henüz onu farketmeyen adamın icabına bakabilirdi. Bir müddet olduğu yerde sesleri dinledi. Mutfakta bir hayaletten farksız olan adamdan başka kimseler yoktu anlaşılan. Tek başına gelmesine şaşırsa da şaşırdığı başka bir konu daha vardı. Neden mutfaktaydı ve neden aynı yerde dönüp dolaşıyordu ve nasıl oluyor da bu denli sessiz hareket edebiliyordu. Narsist bir adam olduğundan değil ama bu konu da kendine asla rakip bulmazdı kimseyi. Onu yok etmeleri için gönderilen adam her kimse ondan bile iyiydi nerdeyse. Ama neredeyse!

Parmak uçlarında adeta süzülerek silahının olduğu odaya girip gelişi güzel attığı yerden aldı eline. Silahın gelişi güzel orda durması da ayrı bir gariplikti. Neden alınmamıştı ordan? Bir hayalet kadar sessiz ama ortadaki silahı farkedemeyecek kadar aptal mıydı bu adam?

Olay daha da karmaşık bir hal almaya başlıyordu her geçen saniye. Elini çabuk tutsa iyi olurdu. Nasıl bir düşmanla karşı karşıya olduğunu bilmemek onu hem geriyor hemde öfkelendiriyordu. Bir an önce evine sızan haini bulmalı ve işini halletmeliydi.

Üzerinde ikinci bir deri misali onu saran baxırı elinde silahıyla salona çıktı dikkatli adımlarla. Bir müddet sesleri dinledi yine. Sesler kaybolmuştu. Sinirleri bozuluyordu iyiden iyiye. Her şeyi siktir edip içeri dalmak vardı ama onu tutan şeyler vardı. Henüz görülmemiş bir dava onu bekliyordu. Ve bu dava da ceza kesen o olacaktı cezası kesilen değil.

Son derece dikkatli adımlarla mutfağın eski kapısının kenarına ilişti. Başını ışık hızında içeri uzatıp geri çekti. Ortalıkta kimseler görünmüyordu. Lakin yine de o silahın ucundaki susturucuyu bir kere daha kontrol etti ve içeri girdi. Ateş etmeye hazır pozisyonda içeriyi taradı gözleri. Eli tetikteydi. Canlı olan herhangi bir nesneyi vurmaya odaklanmıştı. Saniyeler geçiyor ama vuracak bir şey bulamıyordu. Şaşkınlık içinde indirdi silahını. Eliyle terleyen alnının terini silip parmaklarıyla gözlerini kapadı.

Son zamanlarsa ilaçlarını kesmesi hiç iyi olmamıştı. Yine başlıyordu sanrıları. Oysaki hiç zamanı değildi tekrar delirmenin. Kardeşinin ona çok ihtiyacı vardı onu yüz üstü bırakamazdı.

Çekmeceye attığı ilaçları almak için mutfaktan çıkacağı vakit tezgah üzerindeki yarılanmış süt bardağını farketti ve ardından masanın kenarında bir karattı. O an Ali'de film koptu ve acımadan üst üste iki el sıktı aradığı gölgeye. İşte şimdi rahatlamıştı. Orta da hiçbir sorun kalmamıştı.

Taki gölge kenara yığılıp uzun saçları yüzünü kaplayana kadar.

GÖNÜL DAVASI !Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin