John elindeki kağıtları düzenledi. Dürüst olmak gerekirse kağıtlar, gizli silahı olmadan işine yaramazdı.
"Yuta..." diye fısıldadı aklından çıkmayan fikirle. "Sana büyük görev düşüyor koçum."
Yuta ona söylediklerini detaylandırmasını ister gibi baktı.
"Her şey bir yana, şu okulun sayfasının heklenmesinden sonra millet yüzüme zor bakıyor. Bazıları hala o yazıyı benim yazdığımı düşünürken bazıları da okul başkanı olup bir sayfaya sahip çıkamadığımdan yakınıyor. İnsanlar seni seviyor, bunun bir şekilde mantıklı bir açıklamasını yaparsan sana inanacaklar. Ama nasıl olur bilmiyorum, senin kadar zeki değilim sonuçta."
Yuta, anladığı belli edercesine başını salladı. Ardından John, sistem odasının anahtarını Yuta'ya verip Mark ve Taeil'e döndü.
"Zor biliyorum ama ikinizin karşı tarafa sızmasını istiyorum. Yani onlarla yakınlık kurabilirsiniz, okuldaki her telden insanla muhabbetiniz var zaten. Çünkü ne derler bilirsiniz; dostuna yakın ol, düşmanına daha yakın."
İkisi de onu onayladı fakat Mark, Taeil'e kıyasla çok daha gergin görünüyordu. John onun işi yapıp yapamayacağı konusunda kendine güvenmediğini düşünüyordu ama Mark yapardı.
"Jaehyun, senin bu broşürleri dağıtmanı istiyorum." dedi elindeki kağıtları ona uzatırken. "Özellikle alt sınıflardaki kız öğrencilere. Yakışıklılığın sayesinde daha çok oy alacağımıza inanıyorum. Bu yüzden hep gizli silahım oldun."
Jaehyun kağıtları onun elinden alırken gözü yanında oturan Taeyong'a kaydı. Taeyong dudaklarını büzüp ters ters yere bakarak kıskandığını belli ediyordu, en azından sadece Jaehyun'a. Jaehyun hafifçe güldü onun tatlılığına.
"Ben ve Taeyong da pankartların taslağını oluşturacağız. Evet, bugünlük görev dağılımı bu şekilde." Etrafındaki beş oğlana bakıp memnun şekilde bir iç çekti. "Siz olmasaydınız ne yapardım bilmiyorum."
Altılı öğle arasında kalan zamanı yemek yiyerek ve önceki yıllardaki gibi keyifli vakit geçirerek harcadılar. Belki de hiçbiri bunun son kez olduğunu bilmiyordu.
Öğleden sonra yapılan bir duyuruda son ders okula bir sağlık ekibi geleceği ve tüm okulun önünde konferans salonununda bir sunum yapılacağını öğrendiler. Son sınıfların çoğu ne gerek var şimdi böyle bir şeye, modundaydı. Öte yandan epeydir sesi çıkmayan Ten sevinmişti. Belki John'ın yanına oturma fırsatı olurdu çünkü şu sıralar asla arkadaşlarından ayrı kalmıyordu ve konuşamıyorlardı.
Son dersten önceki boş derste de Yuta, okulun sayfasını çalan kişinin konumunu bulmuştu. Konum okulu gösteriyordu. Bu John'ı daha da çaresizliğe düşürürken Simon'ı bulma işini bir süreliğine askıya almaya karar verdi.
Son ders herkes çantasını alıp konferans salonuna geldi. Şanssızlığa bakın ki John'ın bir yanında Taeyong bir yanında Yuta oturuyordu. Ten bunu görünce çaresiz adımlarla oturacak başka bir yer buldu.
Sunumun ilk yirmi dakikası inanılmaz sıkıcıydı. Öğrencilerin bir kısmı gizlice sıvışmaya başlamıştı bile. Hatta öğretmenler bile gitmişti. John ise okul başkanı olduğu için öğrencilere örnek olmak adına zorla orada duruyordu. Ve ne olduysa o yirmi dakika sonra oldu.
Bir kadının büyük ekrana yansıtarak gösterdiği ve anlattığı grafik resmi kayboldu. Bir süre sadece karartı oldu ekranda. Görevliler bilgisayardan hatayı gidermeye çalışırken etrafta öğrencilerin fısıldaşmaları başladı. Ardından; gitmek için ayağa kalkan birkaç kişinin, sunumu yapan görevlilerin, John'ın, Mark'ın ve diğerlerinin kalakalmasını sağlayacak bir şey oldu.
Ekranda başka bir görüntü oluştu, okul tuvaletlerinden birinin görüntüsü. Videonun altında bir de tarih vardı. Birkaç hafta öncesini, Taeyong'un yaralandığı günü gösteriyordu tarih.
Birden görüntüye Mark girdi. Önce kabinleri kontrol etti, boş olduklarını anladığında da lavaboya yaslandı gergince. Ardından içeri biri daha girip kapıyı kapattı. Mark onu görünce gülümsedi. Artık duruş açısından yeni kişinin Donghyuck olduğu anlaşılıyordu.
Salonda bir sessizlik hakimiyetti. John iki yanında oturan Mark'ın nefes seslerini duyabiliyordu sadece.
Videodaki Donghyuck Mark'a yaklaşıp onu lavaboyla arasına kıstırdı ve belini kavradı. Mark da halinden memnun şekilde kollarını onun boynuna doladı.
Donghyuck'un yüzü Mark'ın boyun girintisine girerken Mark "Seni özledim." diye fısıldadı ona.
John burnundan soluduğunu hissedebiliyordu. Mark'ın da kalbi ağzında atıyordu. Vücudu donup kalmıştı sanki, ekrandaki görüntüleri engellemek için her şeyi yapmak istiyordu ama kılını bile hareket ettiremiyordu.
"Yeni haberler var mı?" diye sordu Donghyuck. Normalde John'a ve onun arkadaşlarına karşı kaplan olan bu çocuk şimdi Mark'ın yanında kedi gibi davranıyordu.
"Var." dedi videodaki Mark onun saçlarını okşarken. "Taeyong'un hastaneye kaldırıldığını biliyorsun."
Donghyuck ilgisini çekmeye başlayan konuyla başını kaldırıp yüz yüze gelmelerini sağladı.
"Kendi kendine düşüp yaralanmamış, birisi onu bıçaklayıp düşürmüş."
Donghyuck'un eli şaşkınlıkla ağzını örttü.
"Şaka yapıyorsun değil mi? Kim?"
"Keşke şaka olsa. Kim olduğunu bilmiyoruz. Taeyong yüzünü görmemiş."
Donghyuck bir süre üstündeki şaşkınlığı atmaya çalıştı. "Demek John'ı benim dışımda sevmeyenler de varmış."
"Bilmiyorum, bana sorarsan bu tamamen Taeyong'la alakalıydı."
Ardından videoda zil çaldığı duyuldu. İkili birbirinden yavaşça ayrıldı. "Seçimler yaklaşıyor." dedi Donghyuck. "John'ın planladığı her şeyi anlatacaksın."
Mark tuvaletten çıkıp gitmeden önce onun dudaklarına bir öpücük bıraktı. "Anlatacağımı biliyorsun."
Video burada sona erdi. Etrafta tüyler ürperten bir sessizlik vardı, herkes dönüp Mark'a ve John'a bakıyor haldeydi.
John en sonunda dönüp Mark'ın yüzüne bakabildi. Çocuk utançtan, belki de biraz pişmanlıktan, kıpkırmızı olmuştu. Ağzını açıp açıklama yapmaya çalıştı, hiçbir şey söyleyemedi.
"Bana ihanet ettin." dedi John sadece yanındakilerin duyabileceği şekilde. "Sikeyim, sen benim arkadaşımdın."
Başka bir şey söylemedi ya da yapmadı. Sadece çantasını alıp ayağa kalktı. Taeyong elini tutup onu durdurmaya çalışsa da işe yaramadı. Neredeyse tüm okulun gözü üstlerindeyken öfkesine hakim olmaya çalışıp okulu terk etti. Simon yine yapmıştı yapacağını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
simon says ㅅ johnten
Fanfictionㅡ etrafında neler döndüğünü görmüyordun, beni görmediğin gibi. ben de sana hepsini göstermeye karar verdim. ㅡ texting - tw