qian kun

1.4K 187 368
                                    

Tıpkı kararlaştırdıkları gibi, John o sabah Ten'i almak için erkenden evlerinin önüne gelmişti. Fakat yirmi dakika boyunca kapıyı da çalsa, telefonlarını da çaldırsa Ten'den ses yoktu.

John endişelenmemeye çalıştı ve zihnini kötü düşüncelerle doldurmak yerine onun hala uyuyor olabileceğini düşündü. Uyandığı zaman evden çıkmadan onu araması gerektiğini söyleyen bir mesaj attı ve okula tek başına gitti.

İlk birkaç saat boyunca Ten hiçbir şekilde John'ın ne mesajlarına dönmüştü ne de aramalarına. John istemese bile kötü şeyler düşünmeye başlıyor, aklında türlü senaryolar oluşturuyordu.

Her zamankinin aksine sınıfta oturup ders çalışmak yerine, temiz hava almak için dışarı çıktı. Hala bir umutla sevgilisinin numarasını çaldırmaya devam ediyordu. Kendi hayatı üzerine yemin ediyordu ki Simon denen adam Ten'e herhangi bir şey yapmışsa ya da yaparsa, John onu doğduğuna pişman ederdi.

Bahçenin zaten neredeyse boş olduğuna aldanarak başını telefondan kaldırmadan bulduğu ilk yere oturdu. Birkaç tane daha mesaj attı, en sonunda telefonun şarjının iyiden iyiye azaldığını fark ettiğinde ekranı kapatıp Ten'in ona geri döneceği zamanı beklemeye başladı.

Tam da o sırada fark etti yanında oturup kitap okumakta olan çocuğu. Onu tanıyordu, seçimlerde oy verdiği rakibi Qian Kun'du.

"Özür dilerim, orada oturduğunu fark etmemişim." dedi kabalığını mazur görmesi adına. Fakat hemen ardından, Kun'un verdiği cevaptan sonra, söylediğinin davranışından daha kaba olduğunu anladı.

"Sorun değil. Fark edilmemeye alışığım."

İstifini bozmadan yarısından daha az bir kısmının kaldığı kalın kapaklı kitabını okumaya devam etti. Kun'un bu cevabı üzerine John'ın aklı kısa süreliğine Ten'den uzaklaştı, sonunda.

Kun'u çok az tanıyordu. Daha önce de söylediğim gibi sessiz biriydi, başkanlık için de sadece eğlencesine aday olmuştu büyük ihtimalle. Aynı yaşta olduklarını biliyordu fakat ilk yılından Kun'a dair neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordu.

John, onun söylediği şeyi cevapsız bırakıp oradan gitmenin bu dakikadan sonra ayıp olacağını bildiğinden, çocuğun kitap keyfini bozmak pahasına bir sohbet açmaya çalıştı.

"Neden buradasın?" diye sordu. Basit bir soru olabilirdi fakat gerçekten cevabını merak ediyordu.

"Çünkü hava güzel." dedi Kun başını kitaptan kaldırmadan. "Ya sen?"

"Hava... güzel."

Kun bir saniyeliğine göz ucuyla ona baktı. Arından sayfasını okumaya kaldığı yerden devam etti, aynı şekilde konuşmasına da.

"Ama sen kötü görünüyorsun. Senin için yapabileceğim bir şey var mı başkanım?"

Başkan kelimesine karşılık gülümsedi John, (hele de bu kişi kendisinin diğer rakibiyken) birinin hala Donghyuck yerine onu başkan olarak kabul ediyor olması ve belki de hala saygı duyuyor olması onu en fazla iki ay öncesine götürmüştü. Her şeyin güzel olduğu çünkü hiçbir şeyden haberi olmadığı zamanlar.

simon says ㅅ johntenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin