final

1.7K 199 358
                                    

5 yıl sonra:

Valizlerini taşımalarına yardım eden otel görevlileri gittikten sonra Ten kendini direkt odanın ortasındaki devasa yatağa attı yüz üstü şekilde.

"Yorgunluktan ölüyorum." diye yakındı, yüzü yatağa gömülü olduğu için sesi boğuk çıkıyordu.

John da yanına uzandı, nişanlısının yanağını öptü. "Biliyorum bebeğim, ben de yorgunum. Ama herkes bizi bekliyor."

"Tamam ya..." diye mızmızlandı Ten. Yataktan kalkarken suratı asıktı. Diğerleriyle buluşmak istemiyor değildi ama şu an nişanlısının kollarında sıcak ve uzun bir uyku çekmeyi her şeye yeğlerdi.

Dört yılın ardından Kore'ye dönmüşlerdi birkaç haftalığına. Başka bir ülke, başka arkadaşlar yaşadıkları şeyleri daha kolay atlatmalarını sağlamıştı.

Ten'in hala çok net hatırladığı o günün ardından çok şey olmuştu. Yuta yaptığı her şeyi itiraf edip John'dan özür dilemişti. Kimse ondan şikayetçi olmamıştı ama zaten olsalardı da bir şey değişmezdi. Doktor raporuna göre Yuta'nın psikolojik sorunları vardı ve bu olaylardan sonra, liseden mezun bile olamadan bir hastaneye kapatılıp tedavi olmaya başlamıştı.

Bu durum John'ın arasının diğerleriyle tekrar iyi olmasını sağlamıştı. Belki de yanında Ten olduğundan, etrafında diğerleri varken kendini normalde rahatsız hissetmesi gerekiyorken hissetmiyordu. Yine de hepsini tamamen affettiği söyleyemezdi, içinde hala bir kırgınlık olsa da yaşananları hatırlamıyor gibi yapmak daha iyiydi.

Ayrıca John'ın babası da Hyunbae'nin cinayeti için hapse atılmıştı sonunda. Bunda tabii ki Donghycuk'un olayı tüm okula anlatması rol oynuyordu. John, babası sonunda cezasını çektiği için mutluydu.

Mezun olduktan sonra ikisi Chicago'ya taşınmıştı. Kore'ye dair her şeyi unutmak için, yeni bir sayfa açmışlardı. John taşındıkları gün çok önemli bir şey fark etmişti ki, yanındaki çocuğu asla kaybetmemeliydi. Ten onun yüzünden ölümle burun burun gelmişti, yine de onu bırakmamıştı. Başka biri olsa o akşamdan sonra onu bırakırdı belki, hatta okulunu değiştirip açacağı yeni sayfada tek başına olurdu. Ama Ten hem onu bırakmamıştı hem de onunla Amerika'ya gelip sayfaya iki kişi başlamalarını sağlamıştı.

Üniversiteyi bitirmiş, ardından nişanlanmışlardı. Ten'in annesinin çok ısrar etmesi üzerine kısa süreliğine dönmüşlerdi. Uçaktan iner inmez Ten'in evine gitmişler ve kahvaltı yapmışlardı. Akşama doğru da arkadaşlarıyla buluşmaları gerekiyordu. Daha sonra tekrar döneceklerini söyleyip bir otel odasına yerleşmişlerdi. Aslında Ten'in annesi onların kendi evinde kalması konusunda ısrarlarına başlamak üzereydi, oğlunun 'nişanlımla yalnız kalmak istiyorum' bakışlarını görene kadar.

John kısa bir duşa girdi, o sırada da Ten ikisi için kıyafet seçiyordu. Yağmurlu havada onları sıcak tutacak bir çift siyah pantolon ve sade kazaklar çıkardı valizden. Valizdeki diğer kıyafetlerin bazılarını da odadaki dolaba yerleştirmeye koyuldu.

John duştan çıktığında belinde bir havlu asılıydı sadece. Islak saçlarından damlayan sular parkeleri ıslatıyor, ıslak cildi yetersiz ışığa rağmen göz kamaştıracak şekilde parlıyordu. Ten'in onun için hazırladığı kıyafetlere uzandığı sırada Ten kıyafetleri ondan uzaklaştırdı.

simon says ㅅ johntenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin