Dava süreci oldukça hızlı ilerliyordu. Herkes suçlunun Jinyoung ya da Yugyeom olduğuna inanmıştı bile. Olay artık basına yansımış, gazeteciler bizim ağzımızdan tek bir söz duyabilmek için peşimizden ayrılmıyorlardı. Hem Mark hem de ben bu duruma alışkın olsak da basının kendisinden haberi olmayan Yugyeom bu olay yüzünden oldukça stresliydi.
Açıkçası bu dava süreci boyunca her şeyin en baştan beri garip olduğunu farketmiştim. Üç kişiyi öldürdüğünü iddia edip kendi hayatını kurtarmaya çalışmadan suçunu itiraf eden bir abi, abisinin onu korumak için yalan söylediğini söyleyen bir kardeş. Kafamızı karıştırmaya çalışıyorlardı. Biri ne derse diğeri farklı bir görüş atıyordu ortaya ki bu fazlasıyla sinir bozucuydu.
"İkisi de suçunu kabulleniyor ama ben ikisinin de suçlu olduğunu düşünmüyorum Jaebeom." İki kardeşin yalanlarının patlak verdiği günden bu yana yaklaşık üç gün geçmişti ve ben ise tavsiye almak adına Jaebeom'un yanına gelmiştim. Bir müvekkliyle görüşmüştü ve günü o kadar yoğundu ki bana zar zor zaman ayırabilmişti. Elinde tuttuğu çantayı peşinde dolaşan iki stajyerinden birine uzatıp kahvesinden bir yudum aldı.
"İntihar olayından sonraki bahaneleri neydi?" Odasına giriş yaptığımızda stajyerlere yemek yiyip gelmelerini söyledi ve kapıyı kapatıp bana döndü.
"Kendini çok bilmiş sanan Park Jinyoung'un dediği şey "Sössöz kölmö hökkömö köllönmök östöyöröm" oldu. Yugyeom da hiçbir şey demedi. Cidden fazla sinir oluyorum... " Jaebeom sırıtıp kahvesinden bir yudum daha aldı ve dönen sandalyesine geçip oturdu. Ben de karşısına oturduğumda konuşmaya devam ettik.
"Patlak verdiklerini anladıkları için sustular değil mi?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Bilmiyorum dostum, cidden bilmiyorum. Bu olayın içinde başka bir olay varsa bile Park Jinyoung zeki birine benziyor, bu olacakları düşünmesi zor olmazdı." Jaebeom anladığını belli eder bir şekilde kafasını sakladığında hafifçe öksürdüm. "Şey... Jaebeom... " Jaebeom
"Ne var?" der gibi baktığında konuştum. "Ben diyorum ki Jinyoung'un avukatı mı olsan? Evet Yugyeom da suçlu olduğunu söylüyor ama Yugyeom'un sağlıksal sorunları yüzünden olay Jinyoung'a kalacak gibi hissediyorum." Jaebeom tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki içeriye nefes nefese dalan stajyer ile ona döndük. İlk baş önümüzde saygıyla eğilip konuştu."Sunbae eski müvekkilimiz geldi, şu kaybettiğimiz tazminat davası ile ilgili olan şahıs. Tae'ye bağırıyor alt katta seni görmek istediğini söyleyip duruyor. Olay çıkmaması için güvenlik müdahale ediyor ama her türlü bağırıp insanlara rahatsızlık vermeye devam ediyor, gelip bir bakar mısın?" Jaebeom sinirle ayağa kalkarken ofladı ve alnını elleri arasına sıvazladı.
"Geliyorum Jungkook..." Hızla bana dönüp elini salladı. Kapıya doğru koşarken bana bağırmayı da unutmadı. "Eve gelince konuşuruz tamam mı? Şimdi olmaz." O kapıdan çıktığında ofladım ve ben de ayağa kalkıp karakola yöneldim.
"Uyuyakalmazsan tabii..."
------
Karakola yeniden geldiğimde derin bir nefes almıştım. Cidden şu günlerde resmen gece gündüz uyumadan, dinlenmeye vakit bulamadan davayı çözmek için uğraşıyorduk Mark'la. Ne Yugyeom ne de Jinyoung konuşuyordu. Bugün son bir kez daha deneyecektim konuşmayı. Ya her şeyi itiraf edeceklerdi ya da her şey şu an olduğundan çok daha fazla karışacaktı.
Mark bugün Yugyeom'un birkaç gün önce gittiği psikolog'a bilgi almak için gitmişti. O yüzden tektim. Sorgu odasına yeniden girdiğimde Jinyoung'un beni orada beklediğini gördüm. Boş boş etrafına bakarken beni gördüğü gibi yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
"Oo, Jackson amirim gelmiş. Hoş geldiniz amirim." Alayla kurduğu cümleye göz devirirken karşısına oturdum.
"Jinyoung sen de sıkılmadın mı?" Jinyoung dediğim şeye hızla kafasını aşağı yukarı sallarken gülümsemesini yüzünden eksik etmedi.
"Evet amirim, evet. O kadar haklısınız ki... Yani sonuçta bir suç işledim ve pişman olmasam da kanunlara saygılı biri olduğum için kendimi bilerek ele verdim. Lakin inatla benim mahkeme sürecimi ertelemeye çalışan bir amire denk geldim. Can sıkıcı, değil mi?" Jinyoung'un gülümsemesi solarken kelepçeli olan ellerini masanın üstüne yerleştirip yumruğunu sıktı.
"Hemen hakim karşısına çıkmak istiyorum Jackson." Sinirleniyordum. Daha sorguya başlayalı kaç dakika olmuştu da tersliyordu? Ne sanıyordu kendini? Bana ismimle hitap edince ona tamam diyeceğimi falan mı?
"Jinyoung ne senin ne de Yugyeom'un yapmadığını biliyorum. İşleri daha fazla zorlaştırma. Bize neden gerçek katili söylemiyorsunuz? Tehdit mi etti sizi?" Jinyoung yutkunurken göz devirdi. Ses tonu biraz daha arttığında ben de gerilmiştim.
"Anlamıyor musun? Kaçıncıya söyleyeceğim sana, bendim diyorum bendim! O ÜÇ APTALI DA BEN ÖLDÜRDÜM! NASIL EMİNSİN BENİM YAPMADIĞIMA? BEN YAPTIM DİYORUM!" Derin bir nefes alıp sakinliğimi korudum.
"Neden söylemedin?" Jinyoung bana "neyi?" der gibi baktığında konuştum. "Neden annenin intihar ettiğini söylemedin bana? Neden onu da ben öldürdüm dedin? Ki hala da öyle demeye devam ediyorsun. Asıl sen mi anlamıyorsun? Otopsi yapıldı ya otopsi, nasıl hala inkar edebilirsin?" Sakinliğim onu sinir etmiş olacak ki, en azından ben öyle düşümüyordum, ayağa kalkıp sinirden dolan gözleri ile sandalyesini fırlattı ve bağırmaya devam etti.
"OTOPSİ YANLIŞ YAPMIŞ DEMEK Kİ İŞİNİ! KENDİ ÖLDÜRDÜĞÜM İNSANI BİLMEYECEK MİYİM? BEN ÖLDÜRDÜM ANNEMİ!" Son dediği cümleye doğru sesi kısılırken tekrarladı. "Ben ölürdüm işte..." Ağzından çıkan minik hıçkırık ile vücudunu yere teslim edip dizleri üzerine düştü. "Ben..." Göz yaşlarını koluna sildi. "Ben öldürdüm."
Hızla yanına çömelirken ağlamasının şiddetlenmesi ile kollarımın arasına aldım bedenini.
"Şşş, sakin ol..." Kafasını omzuma yaslamasını sağlarken sırtımı duvara yasladım. Sakinleşmesine yardım etmek için saçlarıyla oynamaya başladım.
"Söyle... Söyle de rahatla. Çok uzadı bu iş. Senin yapmadığını biliyorum Jinyoung. Yemin ederim yardım edicem size. Ama yardım etmem için ağzından duymam lazım... Katil gerçekten sen misin?" Burnunu çekerken bir süre hareketsiz kaldı. Sarılmaya devam ettim, saçlarıyla oynadım. Tanrım... Saçları fazla yumuşaktı. Ayrıca sanırım... Yavaşça saçlarını o farketmeden kokladım. Evet, cidden saçları acayip güzel kokuyordu. Fazla tanıdık bir kokuydu ama ne olduğunu çıkartamamıştım.
"Hayır." Duyduğum ses ile saçlarıyla oynayan ellerim birkaç saniyeliğine durdu. "Hayır, ben öldürmedim." Gülümsemem yüzüme yayılırken yeniden oynamaya başladım. "Peki ya Yugyeom?" Hızla kafasını omzundan kaldırıp kafasını sağa sola salladı. "Hayır, hayır. O da öldürmedi. Biz değildik." Yüzü kızarmıştı, gözleri şişmiş, dudakları nefes alıp verdiği için aralanmıştı. Wang Jackson, pislik olma ve düşüncelerine hakim ol.
"Peki, artık sakinleş tamam mı? Elimden geleni yapacağım. İkinizi de korumaya çalışacağım. İzin ver size bir avukat tutayım. İşinde iyi bir arkadaşım var. Olur değil mi?" Kafasını olumlu anlamda sallayıp başta arada kalsa da yorgun düşmüş olduğundan olsa gerek yeniden kafasını omzuma yasladı.
"Neden?" Sorduğu soru ile ne demeye çalıştığını anladım ve kafasını hareket ettirmemeye dikkat ederek omuz silktim.
"Katil olmadığını anladığım birinin müebbet yemesine göz yumamam Park Jinyoung." İşte tam olarak bu an gerçek katilin peşine düşmem gereken andı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
guilty | jinson
FanfictionAilesinden üçünü kendi elleriyle öldürdüğünü söyleyen Park Jinyoung'un Seoul Karakolunun Cinayet büro bölümünda çalışan Wang Jackson ile yolları kesişir. İtiraf etmesine rağmen Jinyoung'un hareketlerinden şüphe duyan Jackson davayı uzatır ve olayın...