headache

310 42 32
                                    

Sorgu odasından çıkarken sinirle bir kahkaha attım. Mark zaten karışık olan saçlarını eliyle karıştırırken hafifçe saçlarını çektiğinde onun da sinirinin bozulduğunu anlamıştım.

"Aptal yerine koyuyorlar bizi. Yok ben öldürdüm, yok hayır ben öldürdüm. Kim öldürdü lan bu üç kişiyi?!" Mark bana hak verip kafasını sallarken
konuştu.

"Şu an Jinyoung'a gidip Yugyeom bize böyle böyle dedi desek bile hayır yalan söylüyor diyecek. Parmaklarında oynayatacaklar. Hayır yani ben anlamıyorum ki onca büyük malikane insan en azından bir tane kamera koyar." İkimizde aynı anda oflarken bir polis elinde kağıtlar ile yanımıza koşturarak geldiğinde durduk.

"Amirim şu bizden istediğiniz doktorları araştırdık, ikisi de ömrü boyunca hastanelerde çalışmış. Kendine özel muayene açan olmamış. Biri şu an 57 yaşında, diğeri ise 46. İkisi de hala Seoul Hastanesinde görev yapıyor. Başka bilmek istediğiniz bir bilgi var mı?" Kafamı olumsuz anlamda sallarken gidebilirsin anlamında çenemi hafifçe kaldırdım. Polis yanımızdan ayrıldığında sırıttım.

"Farkettin değil mi?" Mark'ın da sırıtışı yüzüne yayılırken onun da farkettiğini anlamıştım. Hızla ikimizde kodeslere doğru yürüdük ve Jinyoung'un kodesinin önünde durduk.

"Ah... Park Jinyoung neden bize yalan söyledin? Güzel kurgulamışsın olayı, zekisin ama ufak bir detayı gözden kaçırıyorsun..." Jinyoung meraklı bakışlarla bana bakarken yutkunduğunu görmüştüm. Alaycıl bir şekilde sırıtıp kurumuş iki dudağını dilinin yardımıyla ıslattı.

"Hmm, demek öyle? Neymiş peki attığım yalan?" Kodesin demirleri içinden kolumu geçirip elimi Jinyoung'un omzuna koyup hafifçe sıktım.

"Jinyoung... Daha Kore'de kimliği bile olmayan birini nasıl bu kadar ünlü doktorlara tedavi ettirmeye çalıştınız. Sorgu odasında biz onlara gittik demiştin ama o ünlü Seoul Hastanesine kimliksiz birini nasıl soktunuz?" Jinyoung tam ağzını açıp kendini savunacağı sırada yeniden konuşmaya başladım.

" Hayır Park Jinyoung, baban ne kadar para verirse versin o kadar iyi seviyedeki doktorlar buna göz yummaz, bu riski alamazlar. O yüzden lütfen artık yalan söyleyi bırak. İşleri daha da zorlaştırma." Gözlerimi diğer kodeste oturan Yugyeom'a çevirirken göz devirdim.

"Düşünüyorum da acaba gerçekten hasta mısın Yugyeom?" Mark hemen ardımdan polislere Yugyeom'u muayene ettirmelerini söylerken ben ise kapıya doğru yönelmiştim. Tam çıkacağım sırada Jinyoung'un seslenişi ile durdum.

"Bu kadar aptal olabileceğini düşünmemiştim Wang Jackson..." Demek ismimi biliyordu. "İşleri zorlaştıran sensin. Klasik normal bir olayı saçma sapan şeylerle uzatan ve içinde büyük bir olay arayan Jackson, tıpkı haberlerde gördüğüm gibi. Uzatma işte, mahkemeye götürün beni. Ben öldürdüm diyorum üçünü de, basmıyor mu kafan? Cezamı çekmek istiyorum. Ne kalp hastası olan bu çocuğu sıkışık ortamın içinde tutmaya hakkın var ne de davayı uzatıp içinde bir şeyler aramaya. Katil gelip suçunu itiraf ediyor ama sen hala..." Sinirden gülmesinin sesi kulaklarıma dolarken düşünmeden edemedim, çok mu güzel gülüyordu bana mı öyle geliyordu?

"Aptal, git istediğini yap. Sen ne bulursan bul ben burda suçumu itiraf edeceğim." Yavaşça ona doğru dönerken sinirle bana baktığını görmüştüm. Gözlerimi hızla gözlerine kenetlerken yüzüme en güzel gülümsememi yerleştirdim.

"Madem öyle..." Konuşmaya başladığımda yeniden demirlerin oraya doğru ilerlemeye başladım. "Bu çocuk..." İşaret parmağımla Yugyeom'u gösterdim. "Neden bana ben öldürdüm dedi? Neden Jinyoung Hyung yalan söylüyor dedi?" Kaşlarımı hafifçe havaya kaldırıp cevabını ondan duymak istediğim sorunun ağzımdan çıkmasına izin verdim. Gözleri hızla Yugyeom'u bulurken dudaklarında bir küfürü mırıldandığını duymuştum. Hızlı bir şekilde düşünüp bana dönerken o da benim gibi yüzüne sinir bozucu bir gülümseme yerleştirdi.

"Naparsın işte? Bazen kardeşin sana yaptığın şeyler için minnettar olur ve senin cezanı üstlenmek için yalanlar söyler." Gülümsemeyi kesip yeniden ciddi bir yüz ifadesine büründüm.

"Kardeş olduğunuz ne kadar belli, o da aynı şeyleri söyledi sorgu odasında." Kafamı onaylamaz bir şekilde sağa sola salladım. Jinyoung'un sesi kesildiğinde ben de arkamı döndüm ve çıkışa ilerledim. Mark hemen yanımda biterken beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Söylene söylene ilerlerken yeniden bir polisin geldiğini gördüğümde iç çektim.

"Demedi deme yine bu dava ile ilgili. Bıktım cidden tek bir günde bıkmayı başardım." Mark dediğim şeye gülerken yeniden sakinleşmemi söyledi. Bilmiyordu ki ben o sakinleş dediğinde sakinleşmeyecektim. Polise dönerken tek kaşımı kaldırıp ağzından çıkacakları dinledim.

"Amirim..." Mark hemen araya girdi.

"Umarım iyi haberlerle geliyorsundur." Polis kafasını sallarken söylemesini söyledim.

"Davada olan anne Park Beoyong öldürülmemiş, intihar etmiş."

guilty | jinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin