S-Bölüm 7

604 38 19
                                    

Selin

Hastanede Burak'ın yanındayken benimle olan cesaretim, kapının önünde elimde anahtarımla beklerken, benden çok uzaklara gitmiş gibiydi. Saat gece yarısını birkaç dakika geçmişti ama salonun ışığı yanıyordu ve ben babamla konuşmaya hiç hazır değildim. Kavga etmek istemiyordum. Bugün her anlamda o kadar yorulmuştum ki, hiçbir şeye enerjim yoktu. Kapının girişindeki güvenlik kamerasının ışığı kırmızıdan yeşile döndüğünde, ki bu kameranın babam tarafından kontrol edildiği anlamına geliyordu, benim geldiğimi gördüğünü anladım. Çaresizce anahtarı kilide sokmaya hazırlanıyorken kapı açıldı.

"İçeri girmeyi düşünmüyor musun kızım? Gel haydi." Babam ağır adımlarla salona doğru giderken, sanki normal bir akşamda, normal bir saatte, arkadaşlarımla buluşmaktan geliyormuşum gibi davranıyordu. İyice tedirgin oldum. Acaba konu komşu görmesin, duymasın diye mi böyle yapıyordu? Asıl hesaplaşmayı içeride mi yapacaktık? Montumu askılığa asıp peşinden gittim. Odama da çıkabilirdim aslında ama beklediğim yüzleşmeyi ne kadar erken yaparsak benim için o kadar iyi olur diye düşünüyordum. Sonuçta ertelemenin hiçbir faydası olmayacaktı değil mi? Salona şöyle bir göz gezdirdim. Annem ortalarda görünmüyordu. Babamın karşısındaki koltuğa geçip kendimi bıraktım ve ilk cümlenin ondan gelmesini bekledim. Bilmiyorum, belki neden olduğu şey için özür dilerdi. Belki pişmanlığını dile getirirdi. Sakin bir hareketle bana baktı ve yakın gözlüğünü gözünden çıkararak yandaki sehpanın üzerine bıraktı. İşte dedim, işte başlıyoruz.

"Ben Şeker hanımın kalp hastası olduğunu bilmiyordum kızım." Sakinliği devam ediyordu. Sessizce onu dinliyordum.

"Annen akşam eve gelince epey konuştuk. O çocukla görüşmene kızmıyorum ama onaylamıyorum da! Bunu bil..." Kaşları hafifçe yukarı kalkarken ne tepki vereceğime bakıyordu. Bu kadar mı yani!? Ne kadar salağım! Özür mü bekliyordum ben! Pişman olduğunu mu duyacaktım? Metin Şanlı asla pişman olmazdı ki!!! Tüm mimiklerime hakim olmaya çalıştım. Artık babama karşı açık bir kitap olmayacaktım. Beni izlemeye devam etti, benden bir tepki gelmediğini görünce sözlerine devam etti.

"Sana olumsuz bir şey söylemiyorum. Sen benim kızımsın, ne yapıp yapmayacağın konusunda karar verebilecek yaşta ve idraktasın." Ayağa kalktı ve benim de oturduğum yerden kalkmam için eliyle işaret verdi.

"İyi geceler." Kuru kuru söylenen iki kelimelik bir cümle... 'Özür dilerim' değil, ya da 'kararlarına saygı duyuyorum' değil! Ama bir kasırga kopmamıştı aramızda. Henüz... Her ne kadar bu gece kavga gürültü olmasa da, babamın sakinliğinin ne kadar süreceğini bilmesem de, hiçbir şey söylemedim. Önümüzdeki iki haftada hem sınav için hem de Şeker teyzenin hastane sürecinde Burak'ın yanında olabilmem için sessiz kalmam gerekiyordu. Merdivenleri çıktım elimde telefonumla, kıyafetlerimi çıkarmadan kendimi yatağa attım. Burak'a iyi olduğumu yazdım ve gelecek cevabı bekleyemeden uyuyakaldım.

Son bir buçuk hafta Ege'nin getirdiği denemeleri çözmekle (aynılarını Burak'a da çözdürüyormuş), Şeker teyzeyi hastanede kısa kısa da olsa ziyaret etmekle ve babamla evin içinde köşe kapmaca oynamakla geçti. O geceden beri neredeyse zorunlu durumlar dışında konuşmamıştık. Annemle de... O gün bana gösterdiği desteğe hala şaşırıyor olsam da, tekrar babamın yörüngesine girdiğini gördüğümde aynı şaşkınlığı yaşamamıştım. Zaten benim yanımda olup babamın karşısında durmaya devam etmesi bir mucize olurdu.

"Seliinnn... Ege geldi, seni görmek istiyormuş. Salonda bekliyor..." Annemin sesini duyunca kitabımı kapatıp masamdan kalktım. Madem Ege gelmişti neden doğrudan odama çıkmak yerine beni aşağı çağırtıyordu ki? Merak ile merdivenlerden inerken babamın Ege'nin kulağına eğilerek bir şeyler fısıldadığını gördüm. Kesin Burak ile ilgiliydi! Sinirlenmemeye çalışarak yanlarına gittim.

SELİN IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin