Parti tam Boyle kardeşlere göreydi. Bahçe oyun salonu gibiydi ve en önemlisi onlarca içki çeşidi vardı, her biri etkisine göre farklı renkte plastik bardaklara koyuluyordu; böylece elindeki bardağın renginden kimden uzak durmamız gerektiğini anlıyorduk. Yani en azından ben böyle bir çıkarım yapmıştım.
Theodore, araba süreceği için içki içmeyi reddetmişti, ben de ona bu partiden sarhoş çıkanların yarısının araba süreceğini söyledim. Yine de kabul etmedi. Benim yüzümden eğlencesini bölmesini istemiyordum. Onun eğlenmeyi sevdiğini biliyordum.
Bahçedeki yarım ay şeklindeki koltuklardan birini biz kapmıştık. Theodore'un futbol takımından arkadaşlarıyla oturuyorduk. Birkaçı dans ediyordu, birkaçı sevişiyordu ve kalan kısım muhabbet ediyordu. Theodore ise ben buradayım diye pek fazla konuşmaya dahil olmuyordu. Gözlerim bir ara Bellanita'yı aradı, belki onu Theodore ile tanıştırabilirdim ama onu kısa bir an bardakların orada görür gibi oldum, ardından gözden kayboldu.
Kaşlarımı kaldırarak Theodore'a bir bakış attığımda aklımdan ne geçtiğini çözmeye çalışıyordu. Yanımdan geçen, içinde çok ağır olmayan bir içki olduğunu belirten iki bardak taşıyan çocuktan birini kaptım. Çocuk şaşkınlıkla baktığında anlık refleksle onu kışkışladım.
"Pekala." diyerek bardağı sağ elimle dikkatlice tuttum ve bacaklarımı açarak kucağına yerleştim. "Her bir yudumda seni öpeceğim."
İlk önce küçük bir şaşkınlık yaşadı ama söylediklerimden mi yoksa kucağına oturmamdan mı ayırt edemedim. Yutkundu. "Sence seni öpmeyi mi yoksa kaza geçirmemeni mi tercih ederim, Rosa?"
Rosa. Adımı doğru kısaltıyordu. Bir tek adımı böyle kısaltan Brant vardı, onu da Veronica'yla konuşurken duymuştum. Yüzüme söylediği yoktu. Tamam. Neyse. Brant'i boşver."
"Taksi diye bir şey var." Başını iki yana salladı. Sol elimin parmaklarıyla saymaya başladım: "Benim yüzümden içmiyorsun, benim yüzümden arkadaşlarınla normal konuşmuyorsun ve yine benim yüzümden eğlenceden mahrum kalıyorsun. Eğer biraz daha böyle devam edersen gerçekten yeşil bardaktan içerim ve rezil oluruz."
Güldü. Elimin üzerinden bardağı tuttu ve bir yudum aldı.
"Harika." dedim ve eğilerek kollarımla boynunu sardım. Dudağımı onunkiyle birleştirdim, olabildiğince ağırdan alarak onu öpmeye başladım. Vücudum onu daha fazla keşfetmek için can atıyordu ama Theodore'un Brant'e dönüşmesi kısa sürüyordu. Başkasını düşünerek onunla birlikte olamazdım, bu kadar kötü değildim. En azından şimdi.
Evet, Theodore sağlam öpüşüyordu. Hızlı ya da yavaş, ikisinde de mükemmeldi. Üstelik karşısındakinin zevkine önem veriyordu, elleri vücudumu dolaşırken dokunduğu yerlerin alev almasını sağlayabiliyordu ve ardından bum! Karşımda Brant'i buluyordum, eğer ileri gidersek Brant'in adını inleyecektim. Her seferinde. Her lanet seferde aynı yerde bırakırdık ama şimdi daha fazlasını yapabilecekmiş gibi hissediyordum.
Ama bir bağırış sesi herkesi durdurdu.
Geri çekilecek başımı arkama döndürdüm.
"Yanlışlıkla çarptım be sakat herif, itmene ne gerek vardı!" diyerek ayağa kalkan çocuk burnundan soluyordu. "Siktiğimin dayağını istiyorsan bunu sana feci şekilde veririm!"
"Ya, öyle mi?" diyen sese karşılık vücudum gerildi. Brant. Kollarını sıvadı, kalabalığın kavgaya destek verişinden sonra sırıttı. Kahretsin, deli gibi sarhoştu. "Versene."
Brant, neredeyse boynunu kıracak kadar ağır bir yumruk yedi. Bunu neden yaptığını biliyordum. Kavgaya başlamadan önce, ki çok az kavga ederdi, karşı tarafın onu öfkelendirmesini beklerdi. En fazla bir yumruk ya da bir tekme sonrası şalteri atardı ve onu durdurmak inanılmaz zor olurdu. Bu yumruk da onun başlangıcıyla işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tenimin altındasın
Teen Fiction(3) Rosalinda Cruz, Brant Wood için elinden gelen her şeyi yaptı ama hiçbiri ona iyi gelmedi.