Saat altıya geldiğinde Gavin ve Dennis gitmiş, Matthew salonda uyuyakalmıştı. Veronica ise odasındaydı ama hepimiz biliyorduk ki Brant uyuyunca aşağı inecekti.
Gariptir ki Brant'in uyumaya niyeti yoktu, yine de odasına çıkmayı teklif ettiğimde geri çevirmedi. Oyuna orada devam etmek ve Brant'in bana eşlik etmesini istemek önceliğimdi ama öyle olmamıştı. Brant sessizleşmişti, hülyalı şeyler düşünüyormuş gibi camdan dışarı bakıyordu ve ilk kez onda kendimi görüyordum.
"Bir şey mi oldu?" dedim, yanına giderek. Oyun kolunu daha ayarlamadan yatağına bırakmış ve yanına gitmiştim.
Kollarını göğsünde birleştirmiş, öylece dikiliyordu. "Nasıl hissettin bu gece?"
Hazırlıksız yakalanmış gibi sendeledim. "İyi."
"Bir ama'sı var sanki. Aslında yaptığın her şeyde bir sorun var gibi." Cevabını bilmiyordum. Eğlenmiş, mutlu hissetmiştim. Ama tamamlanmış değildim. "Bana dürüst ol lütfen. Hayatımda kimsede görmediğim bir araştırma yeteneğine ve hafızaya sahipsin. Ama okuduğun bölümle alakan yok. Neden?"
"Sen buradasın diye seçtim bu üniversiteyi." Donup kaldı. "İstediğim bölüme ve hayalimin üniversitesine girebilirdim ama yapmadım, seninkini seçtim."
"Lütfen bana şaka yaptığını söyle." dediğinde başımı iki yana salladım. Ağır bir nefes verdi ve duvara yaslandı. "Böyle yapamazsın."
"Sanırım. Ama yaptım. Şansım kaçtı. Davet mektuplarını iki kez reddettim." Ailemin ne kadar çıldırdığını hatırlayınca ürperdim. West oldukça iyi bir üniversiteydi ama Manchester'ın yanında neredeyse bir hiçti. "Sorun değil ama, zaten bu gidişle başarılı olamazdım."
"Hangi gidişle, Rosalinda?" diye sordu, acı çeker gibi. "Çok başarılı olabilirsin. İlgin olmayan bir yerde bile notların gayet güzel. Neden bunu yapmaya devam ediyorsun?"
Bir şey oldu.
Zihnim bir patlama yaşadı. Nefes aldı. Bayılacağımı düşündüm.
"Ben... eve gideceğim." Beni tutmaya yeltendiğinde ellerimi kaldırdım. "Sorun yok. Sadece gitmem gerek." Panik yapmıştım, nedenini ve nasılını bilmiyordum. "Taksiyle gideceğim, arabayı sonra... Alırım."
Hava aydınlanırken beni hiçbir şeyin beklemediği eve gitmedim. Taksi de tutmadım. Sadece yürüdüm. Sanki ardımda her şeyimi bırakıyormuş gibi yürüdüm hem de.
Yarım saat geçmişti ki son dakikalarda onlarca kez çalan telefonumu çıkardım. En sonunda arayan her kimse beni rahat bırakmasını söylemek için açtım ama duyduğum ses beklediğim kişi değildi. "Rosalinda?" Theodore'a aitti. "Annen sana ulaşmaya çalışıyor. Ona iyi olduğunu söyleyeceğim, eğer öyleysen."
Ortalıkta görünmeyen annemin bana ulaşmaya çalışmasına mı şaşırmalıydım yoksa Theodore'un sesini duyunca telefonu yüzüne kapatmak yerine öylece kalmasını istememe mi?
"İyiyim." dedim.
Telefonu kapamak için uzaklaştırdığını, az gelen sesiyle anlamıştım: "Tamam."
"Kapatma."
Sessizlik birkaç saniye sürdü; ardından, ifadesiz kalmaya çalışsa da endişe kırıntıları barındıran sesini duydum: "Sarhoş musun? Yanında biri var, değil mi?"
"Uykusuzum. Tek başımayım."
Birden Theodore'un bir şeye çarptığını duydum. "Ne yaptı?"
"Düşündüğün gibi bir şey yok." Kendi kendime gülümsedim. "Sadece hayatımın içine sıçtığımı anladım ve yarım saattir yürüyerek ondan kaçmaya çalışıyorum. Muhtemelen bir tabela daha geçersem başaracağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tenimin altındasın
Teen Fiction(3) Rosalinda Cruz, Brant Wood için elinden gelen her şeyi yaptı ama hiçbiri ona iyi gelmedi.