Hayat sürprizlerle doluydu.
Eğer biri Brant Wood'tan bunu duyacağımı söyleseydi asla inanmazdım. Kulaklarımla duymama rağmen şoktaydım.
Senelerdir beklediğim soruyu almıştım. Kahrolası seneler. Bu kadar kolay mıydı?
Neler hissettiğimi bilmiyordu. Neler atlattığımı, neleri içimde öldürdüğümü veya ona özel yaşattığımı... Kaç karanlık gece, kaç kabus atlattım. Takıntı olsun, aşk olsun; ne olursa olsun bunları yaşadım ben. Bunlardan sağ çıktım ama hem kendimi hem de etrafımı hırpalayıp durdum. Ben bunu unutamam ki, affetmem ve affedilemem.
Özellikle Theodore. Gözünün içine baka baka onu incittim, acımadım.
Zamanı geri almak isterdim.
Onu gördüğüm ilk gün, olmamam gereken bir yerdeydim. Derse girmemiştim, peşimde de birkaç kızı sürüklemiştim. O zamanlar ders asmak herkesin cesaret edebileceği bir şey değildi. Keşke ben de edemeseydim.
Brant okula adımını ilk attığında ona bakakaldım. Güneş, bulutların arasına saklansa da o kendi ışığıyla parıldıyordu. Gördüğüm en yakışıklı erkekti. Sert yüz hatları olsa da dolgun dudakları ve canlı bakışlarıyla tatlıydı. Bedeni tüm dünyamı kaplamıştı, o zamanlar daha iriydi. Saçları daha uzun, geçmişi daha temizdi. Matthew'la önceden tanışıyorlardı, bu yüzden o yanına geldiğine gülümsemişti. Ve ben de orada ilk defa ölüp dirilmeyi öğrendim.
Onunla tanışmak için hiç vakit kaybetmedim, o ise beni itti. Hiçbir zaman yüz vermedi. Dikkati yanımdaki başka bir kıza kaymıştı. Ben de kızın okul hayatını kaydırdım. Başka bir okula geçmesini sağladım. Oysa kızın bir suçu yoktu. Nereden bilebilirdi ki?
Herkes istediğimi aldığımı biliyordu sadece. Tosladığım ilk duvarın Brant olduğunu kimse anlamadı. Ama ben anlattım, böylece benim de senelerim eriyip gitti. Yalnızlaştım, durgunlaştım. Küstüm her şeye.
İşte buradayım. Brant'in yanındayım.
İçi rahat etmediği için beni evime götürmek istedi. Bence bu bir yalandı. Sabahleyin ona ayağımın çok daha iyi olduğunu söylemiştim. Ona rağmen gitmekten vazgeçmedi.
"Ne tür şarkılar dinlersin?" diye sordu. Sessizlik oldu çünkü cevabım yoktu. Uzun zamandır şarkı dinlemiyordum. "Ner tür şarkılar dinlerdin?"
Sorusunun zamanı değiştiğinde gerildim. "Rock."
Brant'e gerisingeri sormadım. Çünkü onun elektronik müziği tercih ettiğini biliyordum. Tüm hobilerinden haberdardım.
Telefonunu bana uzattı, buz kesen parmaklarımla aldım. "Aç."
Bir süre ekrana baktım, ardından da kilitleyerek yerine koydum. "Artık sevmiyorum."
Gerginliğimiz artsa da Brant bir yorum yapmadan kendi tarzındaki müziği arka plan yaptı. Ben de dışarıyı izlemeye başladım.
Ağlamak istiyordum, gerçekten. Ben buna dayanamazdım. Ona kendimi anlatamazdım.
Burada olduğuma bile inanamıyordum. Onun yanında.
"Ne düşünüyorsun?"
Sessizce mırıldandım, "Arabadan atlamayı." Kapıların kilitlendiğini duyduğumda ister istemez güldüm. "Düşündüğüm yapacağım anlamına gelmez."
"Eskiden her istediğini yaptığını duymuştum." diye sordu. "Neden vazgeçtin?"
Gözlerim yola kilitlendi. "Doğruyu mu istiyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tenimin altındasın
Teen Fiction(3) Rosalinda Cruz, Brant Wood için elinden gelen her şeyi yaptı ama hiçbiri ona iyi gelmedi.