Hafta sonum öfkeli geçti. Theodore aramalarıma cevap vermiyordu. Görmüş olma olasılığı beni geriyordu. Brant'i daha önce itmeliydim. Yo, hayır. Brant'i hiç itmemeliydim. İstediğim buydu, en başından beri hayalimde onu öpebilmek. Ama şimdi? O beni öpmüştü. Üstelik benden nefret etmediğini söylemişti. Büyük bir yalandı ama bu yalanı duymak bile aklıma geldiği her an kafamı yastığa gömmeme sebep oluyordu.
Aklımda binlerce kez o anı tekrar tekrar canlandırdım, her birinde ilki gibi heyecanlandım. Ve boşluğa düştüm.
"Rosalinda?" Annem kapıma vurdu. "Kahvaltı edecek misin?"
"Geliyorum." diyerek hazırlandım, yaklaşık yarım saat sonra aşağı indim. Annem ruh halimindeki patlamayı anlamıştı ama hiçbir yorumda bulunmadı. Okula giderken normalde Theodore beni alırdı ama bu sefer yoktu, annemin üzüldüğünü görebiliyordum. Bir yandan da ne olduğunu öğrenmek istiyordu.
Açıkçası ben de öğrenmek istiyordum.
Okula taksiyle gittim; Theodore'un spor arabası otoparkta, her zamanki yerindeydi. Gözlerim onu aradı, bulamadım. Brant'i de göremedim ama Bellanita oradaydı. Biraz geceden kalma görünüyordu ama garip bir biçimde tatlıydı.
"Birinden mi saklanıyorsun?" diye sordum, gergin bedenini inceleyerek. Etrafa kısık gözlerle bakıyordu, tam savunmaya geçen bir kedi gibiydi.
"Evet." diye fısıldadı, sanki bahçedeki tek tük insan onu duyabilecekmiş gibi.
"Ben de birini arıyorum. Theodore'u gördün mü?" diye sordum ama onun kim olduğunu bile bilmediği aklıma dank etti. "Neyse boşver. Derse geç kalmayalım."
Dersten çıkışta Theodore'u arkadaşlarının yanında yakaladım. Beni gördü, kendini zorlayarak gülümsedi ve onların yanından ayrılarak bana doğru geldi. Bellanita o sırada gitmesi gerektiğini fısıldayarak uzaklaştı.
"Nasılsın?" diye sordu. Bekledim. Ya bana kızacaktı da ya da benden özür dileyecekti. "Telefonum bozuldu, eğer bu yüzden bana öyle bakıyorsan."
Yalan söylüyordu. "Başka birinden arayabilirdin ama neyse. Önemli değil."
Derin bir nefes aldı. "Aslında yalan söylüyordum."
Bunu beklemiyordum işte. Bilsem de itiraf edeceğini düşünmezdim. Afalladım.
"Telefonunu açmadım çünkü sana sinirliyim." Sağ elini bir hışımla saçlarının arasından geçirdi. "Seni... sizi gördüm."
Başımı olumlu anlamda salladım. "Sarhoştu."
"Sen değildin."
"Onu ittim, Theodore."
"İsmimi güzelce telaffuz etmen bu sefer beni yumuşatır mı bilmiyorum." dedi. Ciddi görünüyordu. Onu hiç bu kadar ciddi görmemiştim. Etraftaki kalabalığı görünce daha fazla bir şey söylemedi, ben de onu dışarı çektim. Benden ayrılması kolay bir seçenek olurdu, evet. Ama onunla yüzleşmem gerekiyordu.
Otoparkta pek fazla kişi yoktu, bu yüzden orada durduk. O zamana kadar zombi gibiydi, sadece yürüyor ve bana bakıyordu. Ağzından çıt çıkmıyordu.
"Söyle." dedim. "Vur yüzüme."
"Ona aşık olduğunu biliyordum. Buna rağmen kabul eden bendim." dedi, ses tonu bir bıçak gibiydi. "Sana kalbin beni istemediği için kızmaya hakkım yok ama onu öpemezsin, Rosa. Onu öperken ne kadar mutlu göründüğün gerçeğine ben dayanamam."
"Garip." dedim. "O da sana eskisinden farklı baktığıma dair suçladı beni."
Bir anlığına gözlerinde boşluğu gördüm. Başını eğdi ve bana bakmayı reddetti. "Sevgilin olmanı isteseydi kabul eder miydin?"
Cevap vermedim.
Tabiki ederdim. Bunu herkes biliyordu. Koşa koşa ederdim. Hayalimdi bu, uzun zamandır arzuladığım şeydi; nasıl reddedebilirdim?
Başını salladı ve arkasını döndü, benden uzaklaşmaya başladı.
"Bundan kurtulabilsem yapardım." diye bağırdım arkasından.
Dönüp bakmadı.
Oflayarak ellerimi saçlarımın arasına geçirdim ve onları kırıklıklardan cayır cayır yanan yüzümden ayırdım. Ağlamalıydım, benden ayrılmıştı. Sanırım. Ama gözyaşım yoktu. Sanki hepsi Brant için atıyordu.
O an ne hissettiğimi anlayamamıştım ama rahatlamadığım kesindi. Ağlamadığım için üzülmemiş de olmalıydım. Ama hiçbir şey hissetmiyordum. Tanrım, Brant gerçekten de tüm hislerimi kendine çalmıştı.
Arkamı dönerek biraz oturup soluklanacak yer aradım ama o sırada arabasının kenarına yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirerek bana doğru bakan Brant'i gördüm. Ona öfkeyle bakabilmek istedim. Hayatıma aldıklarımın teker teker gidişinden ona olan hislerim sorumluydu. Hayatımın en büyük suçlusu karşımdaydı ama ona kıyamıyordum.
Saatlerce onu izleyebilirdim. Rüzgarın sağa sola devirdiği kumral saçlarının her bir teline isim verebilirdim. Gözlerinin yarattığı okyanusta kaybolabilir ya da dalgalarında savrulabilirdim. Okyanusunda bir balık olmak için her şeyimi verebilirdim.
"Konuşmalıyız." dedi. Bir süre sonra gitmeyeceğimi ama ona da yaklaşmayacağımı anladı ve devam etti: "Dün gece fazlasıyla sarhoştum."
Açıklama yapmak ve Brant? İmkansız ikili.
Çıkar ağzından şu lanet kelimeleri. Bilmeden yaptım, saçmalıktı, senden hala nefret ediyorum, sana dayanamıyorum, seni öpmek dünyanın en iğrenç şeyiydi de!
"Bana neden izin vermedin?" dedi, beni şaşırtarak. "Eminim bunun hayalini yüzlerce kez kurmuşsundur."
Açık sözlülüğüne alışıktım, aşağılamasına da ama bunu sadece merakla söylemişti.
Eğer öpseydim, bir sonraki gün bana vereceğin iğrenç bakışlara katlanamazdım.
"Dediğin gibi, sarhoştun."
Cevaben "Peki." dedi sadece. "Şimdi ne yapacaksın? Futbolcu çocuk seni bıraktı, şansını beyzbolda mı deneyeceksin?"
Omuz silktim. "Sana ne?"
Arkamı döndüm, yürümeye başladım ama çok garip bir ses duydum. Brant'in arkamdan koşuşu.
Yanımda durdu, kaşlarım derinden çatılmış bir şekilde ona baktım. "Veronicayla yeniden arkadaşlık yapabilirsin."
"Sağol." dedim, abartılı bir şekilde. "Arkadaşlıklarımı isteğine göre kesip atmıyorum ya da başlatmıyorum, Brant. Veronica'yla konuşamıyorum çünkü utanıyorum. Senin yüzünden. Benim hakkımda ona söylediğin onca yalan yüzünden."
"Yalan mı?"
"Evet!" Birden sesimi yükselttim. "Son zamanlarda arkadaşlığımı devam ettirmemin sebebi sen değildin! O iyi biri. Neşeli, tatlı, mutlu ve eğlenceli. Bana değer veriyordu!"
"Sana acıyordu." Duraksadığımı fırsat bilerek en muhtaç olduğum sesle beni yıkacak şeyler söyledi. "Kendini yalnız bıraktığın için üzülüyordu. Bu yüzden senin-"
"Sus." Korkusuzca gözlerine baktığım anda içimdeki tüm güç burkuldu. "Benimle konuşmadığında her şey daha iyi."
"Bana aşık değilsin, Rosalinda." dedi, olabildiğince sakin kalmaya çalışarak. "Kendini kandırıyorsun."
Güldüm ve kendimi zorlayarak ondan uzaklaştım.
Brant'e göre iyi bir yalancıydım, kendime karşı bile. Ona aşık olduğuma dair kendime yalan söylüyordum, ha?
Brant'i inandırmayı çoktan bırakmıştım ama bana inanmasını isterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tenimin altındasın
Novela Juvenil(3) Rosalinda Cruz, Brant Wood için elinden gelen her şeyi yaptı ama hiçbiri ona iyi gelmedi.