⚘sekiz

6.5K 485 102
                                    

Ertesi gün Bellanita sayesinde moral yükselten bir kahvaltıyla hepimiz enerji dolmuştuk; tabii Brant'in bakışları yanlışlıkla yüzüme değerse onun tüm pozitifliği sönüyordu ama buna takılmamaya çalıştım.

Gün içerisinde yapacaklarımıza göre gruplara ayrıldık. Aslında ben Bellanita'ya uyacaktım ama birdenbire kendimi kayak yaparken buldum. Carlos bana öğreteceğini söylemişti ve spor söz konusu olduğunda hızlı öğrenen biri olduğum için öğrenirken hiç zorlanmamıştım.

Carlos kendi kendime başardığımı görünce kendisinin biraz daha üstten kayacağını, birkaç dakikaya yanıma geleceğini söylemişti. Ben de kendi kendime kayışımın ilk dakikasında bileğimi burkmuştum. Bir insan nasıl olur da kayak yaparken bilek burkabilirdi ki?

Yere oturdum, öylece etrafa bakındım. Geri dönmek istemiyordum, bu yüzden yakınımda kaymaya devam ettiklerinde kimseye bir şey demedim.

Brant'i izlemekten hoşnuttum, her ne kadar bileğimin sızısı gözlerimi doldursa da.

"Rose?" Dennis'in, gözlüklerini alnına çekerek bana seslendiğini duydum. "Kaymayı sevmedin mi?"

"Sevdim." Elimi boş vermesini söylercesine salladım. "Sadece biraz dinleniyorum."

Carlos ile Dennis beni anlayışla karşılayarak gözden kayboldular. Brant de onlar daha görüş açımdan çıkmadan yok olmuştu.

Yüzümü buruşturarak bileğimi tuttum ve çoğalan acının bir an önce geçip gitmesini diledim.

Biraz arkamda, çaprazımda Brant'in sesini duyduğumda irkilerek omzumun üzerinden baktım. Gözlerini kısmış, beni inceliyordu. "Ne oldu?"

"Hiç."

Elimi yavaşça ayağımın üzerinde çekerek her şey normalmiş gibi davranmaya başladım.

"Hiç gibi durmuyor." derken botlarını bıraktığı yere ilerlemişti. Elleri bağcıklarını bağlarken bir yandan da başını kaldırıp bana baktı. "Ayağını mı burktun?"

"Sorun yok."

Başını iki yana sallayarak onaylamadığını belirtti. Bana doğru ilerledi, tek dizinin üzerine çöktü. Gövdeme doğru eğildiğinde afallayarak ona baktım, ardından da bir elinin dizlerimin altına geçtiğini ve diğerinin sırtımı kavradığını gördüm.

"Ne giydin sen böyle? Olmuşsun yüz kilo." diye homurdandı.

Ben ise bayılmamak için ayağımın acısına tutunuyordum. Gerçi, midemdeki hareketlenme beni sonsuza kadar zinde tutabilirdi. Ayrıca eğer midem kahvaltıyı çok beğenmiş olmasaydı hepsi şu an heyecandan dışarı fırlamıştı.

Yaptığım tek şey ona bakakalmak oldu. Asla ama asla anlam veremiyordum. Ağır yara alsam beni ölüme terk edeceğini düşünürdüm Brant'in. Benden o kadar nefret ettiğini, iğrendiğini.

Ama öğrenmiştim ki onu ürkütüyordum. Haklıydı. Bazen kendimi bile korkuturdum ama bu başkaları hakkında sinsice planlar yaptığımda olurdu. Brant'e karşın durgundum. Onun tişörtlerini almaktan, gittiği yerleri ve yediğiyle içtiği şeyleri ezberlemekten, antrenman saatlerini ondan daha iyi bilmekten başka pek bir şey yapmamıştım. Ona tuzak kurmamış, canını yakmamıştım.

İnanılmayacak kadar sessizdik. Botlarının karda yarattığı gıcırtı, ahşaba geçip evi bulduğunda gerildim. Kalbimin atışı, kalın montumun altında gizleniyordu.

Brant'in kucağındayken beni verandadaki salıncağa yaklaştırdı, altından yedek anahtarı alıp kapıyı açtım. Neden çalmadığımızı merak ettim. Sonuçta Bellanita ile Thomas evdeydi.

tenimin altındasınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin