🎞charlotte cardin*like it doesn't hurt
Tek başıma oturuyordum okulun bahçesinde. Hava soğuk, karamsardı; ara sıra ağlıyor ama gözleri yorulduğunda sadece çiseliyordu. Oturduğum yerin üzeri kapalı olsa da rüzgar sayesinde yüzüme değen yağmurlar tenimi ıslatıyordu. Önümde çalışmalarımdan arda kalanlar açıktı. Benim notlarım ortalama olurdu çünkü bir tavsiye veya teklif almak istemezdim. Gitmek istemezdim. Bir aptal gibi buraya, ona, tıkılı kalmıştım.
Kurtulamıyordum. Çok garipti; çabalamak bile istemiyordum bazen. O kadar ağırdı ki bu içimdeki, taşırken dizlerim titriyordu.
"Boş yer var mı?"
Sesle birlikte anında başımı kaldırdım ve yağmurun, okul sweatshirtünün üzerinde benekler yarattığı Theodore'a baktım. Kapüşonu başına geçiliydi ama saçları ıslaktı. Muhtemelen Amerikan Futbolu antrenmanları iptal edilmişti; o da bu saatleri koşarak geçiriyordu. Hasta olma ihtimali yüksek olsa da onun tek yapmak istediği buydu; onu mutlu ediyordu, o da kimseyi dinlemeden yoğunlaşıyordu. Dersleri, onu spora devam ettirecek seviyedeydi ama genelde ilgisizdi. Acaba nasıl oynuyordu? İzleyenlerin övdüğü kadar var mıydı? Hiç bilmiyordum çünkü asla maçlarına katılmamıştım. Genelde basketbolda, Brant'i izlemekle meşguldüm.
"Bir kişilik." dedim, oysa etrafımda kimse yoktu.
İçeri girerken başlığını saçlarını kurularmış gibi hafifçe öne arkaya oynattıktan sonra tamamen indirdi. Saçlarını geriye çekerken gözlerimi bahçenin uzaklarına çevirdim.
Sesi tedirgindi. "İyisin, değil mi?"
İfadesiz tutmaya çalıştığı yüzündeki heyelanın döktüklerini görür gibi oldum. "Sormak istediğin dün geceyse... O blöftü. Planına katılman için kandırmış."
Kaşları kalktı. "Aynı kişiden mi bahsediyoruz?"
Sakince konuşuyordum, kızgınlığım ve üzüntüm bir nebze olsa da altından kalkamayacağım kadar değildi. "Evet. Onun yanındaki kızlara yaptığımı sana yapmış."
"Ama ben senin yanındaki erkek değilim ki." Ağzından bir anda çıkan cümle gerilmemi sağladı. Öksürdü, başını sallayarak toparlandı. "Seni bölmeyeyim."
"Teşekkür ederim." dedim, kalkmaya yeltendiğinde. Sanki onu durdurmak için hızlı konuşmuştum ama bir tür refleksti. "Allie için."
Bakışında söylenemeyen çok şey gördüm. Sarsıldım. Aklım karman çorman oldu ve o an fark ettim, zihnimde yanlış giden şeyler vardı.
Hiçbir parçam diğeriyle uyuşmuyordu.
Sorunum neydi? Yanlışım neredeydi? Geçmişimde mi? Şu ana kadar hep cezalandırıldığımı düşünmüştüm aslında. Yetmez miydi? Yetmemiş miydi de kimseye bulaşmıyorken devam ediyordu?
"Dinlemediğimi sandığında duyuyordum seni..." dedim, başıyla hafifçe onayladıktan sonra gitmeye yeltendiğinde. Devamını getiremedim. Aslında Kattie'yle oynamamasını söyleyecektim ama ne haddimeydi? Ben de ona aynısını yapmıştım, tek farkımız baştan belirtmiş olmamdı.
"Geldiğimden beri bekliyor. Gideyim de daha fazla yağmur altında kalmasın, hasta olur." diyerek başıyla bir yeri işaret etti. Gitmeden önce hafif kırgın, biraz da çaresiz bir sesle ekledi: "Sonra üzülürsün sen."
Arkasından bakakalmamdan birkaç saniye sonra Brant'in görüş alanıma girdiğini fark ettim. Bir şey demeden oturdu, üzerini silkeledi sanki göğün göz yaşlarını atabilecek kudrete sahipmiş gibi.
"Sınavın nasıldı?"
Korkuyla karışık şaşkınlığa battı gözleri. "Sınavım mı... Bana kızgın mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tenimin altındasın
Teen Fiction(3) Rosalinda Cruz, Brant Wood için elinden gelen her şeyi yaptı ama hiçbiri ona iyi gelmedi.