5|o nasıl öldüreceğini bilir, nasıl yaşatacağını da...

88 17 5
                                    

Her birimiz bir şeyler isteriz, bazen çok şey isteriz bazen azıyla yetiniriz fakat bir şeyler istemek insan doğasında vardır, bu yüzden hep isteriz. Yeni eşyalar isteriz, ayakkabılar, yeni bir ev, yok ise eğer bir anne, bir baba, bir kardeş... Ve her istediğimizi elde edemeyiz tabii ki. Zaten her şeyi uğruna savaşmadan elde edebildiğimiz vakit, istediklerimizin ne önemi kalır ki?

Hayatımızın bir dönemini mutlaka ömrümüzden silmek istemişizdir. Bazı insanları tanıdığımız için tanrıya şükrederken, bazılarını hiç tanımamış olmayı dileriz ve o bazıları zamanında hiç kolay birileri olmamıştır, mutlaka hayatımızın bir döneminde gelmiş ve sonrasında mahvedip gitmişlerdir. Biz, uğruna şükretmemiz gereken insanlardansa bu insanlara daha çok takılırız işte. Aynı bembeyaz bir duvarın bir köşesindeki geçmişte tablo asılan fakat artık hiçbir önemi kalmayan çivi gibi. Çiviyi çıkartabiliriz. Yine de izi orada kalmaya devam edecektir, hep. Ve artık o duvar bembeyaz değildir, bu fikir hep önümüze geçer.

Ruhumuzu yaralayan ve iyileştiren şeyler vardır. Ben hep yaralayan kısımdan bahsederim, zaten çok önemli değildir diğerleri, iyileştirmek o kadar kolay olmadığı gibi bir de yürek ister, uğraş ister. Ve uğraşacak kişiyi bulamadan gideriz çoğunlukla. Ama yaralamak öyle midir! Hayır hayır, tek bir kelimeyi bırakın, bir bakıştan, bir davranıştan dolayı bile yaralanabilirsiniz ve inanın ki bu hiç kimsenin umurunda olmaz. Zaten herkes kendi yaralarıyla ilgilenmekle meşguldür, siz, kendinizden başka kimsenin umurunda değilsiniz. İşte bunu bilmeniz ve buna göre yaşamanız gerekir.

Dünyadaki en sevdiğiniz varlık siz olun mesela. Gereksiz kişilere harcamayın sevginizi de, ölü güllerinizi de. Herkese açmayın yaralarınızı, saklayın en derinlerinize saklayın ki kimseyi korkutmasınlar. Eskiden çok sevdiğiniz ve artık değeri kalmamış olan şeyleri birer birer çöpe atın çünkü eskiden kalbinizde kalmış olan her şey acı verir.

Biz belirsizlikler arasında doğmuş olan iki çocuktuk sadece. Adımız sanımız belli olabilirdi, anne-babamız da. Yine de bu bizi belirsizlikten kurtarıyor sayılamazdı. Zaten bu belirsizlik, öyle sandığınız gibi bir arada kalma durumu değildi. Bizim düşünebildiğimiz andan beri kaybolup durduğumuz aklımız belirsizlikti. Hep kararsız bir biçimde bir oraya bir buraya sallanıp dururduk ve daha kötüsü, bundan nasıl sıyrılacağımızdan da bir haberdik.

Biz iki katil olarak, istenmeyen çocuklarız. Hiç öyle fazla kafa yorulmaz bize, daha çok kimsenin umurunda değilizdir. Herkes kendi monotonlaşmış hayatında oradan oraya sürüklenmeye devam eder, biz ise öylece kalırız işte. Ölü değiliz belki, ama yaşıyor da sayılmayız. Katiliz biz! Evet evet, hem de o kendinin katil olduğundan bir haber yaşamaya devam eden katillerden değil, her şeyin farkında olan katilleriz. Öldürdüklerimizin arkasındayız hep, biri bize çıkıp dese ki sen birini öldürdün, biliriz. Ve biz sadece başkalarını değil, kendimizi de öldürmüşüzdür zaten. "Ben aynı zamanda hislerimin katiliyim." İşte bu bizi gerçekten katil yapar.

Sonra mutfaktayım ve katilimle bana çay hazırlıyorum. O yeni gelmiş ve yorgun, ben ise yine her zamanki gibi nereye gittiğini ve neden geldiğini bilmiyorum fakat bu ikimizin de umurumda değil. Zaten biz hep üzerine düşünülmesi gereken konuları atlar dururuz, o da gidişinin üzerinden üç gün geçmesine rağmen neden dışarıdaki vazoya yedi tane gül bıraktığımı düşünmüyor. Ben de neden onun ellerinde yirmi bir tane gülle geldiğini anlamıyorum, düşünmüyorum ve zaten bu önemli değil. Önemli olan en başa sarmış olmamız ve geçmiş öncesinde kalmıştır. Zaten biz yaşamak için geleceği ya da geçmişi uygun göremeyiz hiç, daha önce yaşamamış gibi, yeni tanışmışız gibi inatla her gün yeniden başlamayı tercih ederiz.

"Güllerin katili sevgilim nelerle uğraşıyormuş?"

Kurabiyeleri tabağa koyarken belime bir çift kolun sarılmasıyla gülümseme oluşuyor yüzümde. Kalbimin katili yine gelmiş ve üzerimdeki yaraları iyileştiriyor, dudakları arasından çıkan birkaç kelimeyle. Söz konusu o olduğunda zaten yaralarım hemen iyileşir, çünkü o nasıl öldüreceğini bildiği gibi, nasıl iyileştireceğini de çok iyi bilir.

"Kalbimin katili sevgilime çay hazırlamakla..."

Gülüşü dolduruyor kulaklarımı. Öylece kalakalıyorum işte. Kulaklarımı dolduran her bir kelimesi için tekrar tekrar şükrediyorum. Yapabileceğim başka bir şey olmadığından, anı yaşamaya devam ediyorum ve o da devam ediyor. Zaten anı yaşamayı bıraktığınız zaman mutlaka işler sarpa saracak ve er ya da geç sizi öldürecektir.

Dead RosesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin