"Lucian, neden hala uyanıksın?"
Bakışlarımı, bulutsuz gökyüzündeki yıldızlardan ve hilal şeklini almış, parıl parıl parlayan aydan çekip kapıdan içeri doğru sadece kafasını sokmuş, gülümseyerek, şefkat dolu bakışlarla bana bakan anneme çevirdim.
Göz göze geldiğimizde gülümsemesi genişledi. Yavaşça bedenini içeri sokup yanıma doğru adımladığında, bedenimi ona doğru çevirdim.
Her zaman, annemin mükemmel ötesi bir kadın olduğunu düşünmüştüm.
Upuzun saçları, masmavi gözleri, 34 yaşındaki bir kadına göre fazlasıyla ince bir bedeni vardı. Gözleri hep parıl parıl, dudakları doğuştan kırmızıydı. Kirpikleri bile upuzundu.
Ama beni asıl etkileyen şey, bakışları olmuştu. Bakışlarındaki o merhameti hep iliklerime kadar hissederdim.
O kadar yumuşak, narin, zarifti ki, bazen anneme sarılmaya kıyamazdım. Her zaman babamın çok şanslı bir adam olduğunu düşünmüştüm.
"Uykum gelmedi anne. Sen neden uyumadın hala? Erken yatacağını söylemiştin."
Sakince yanıma oturup, ona göre küçük olan bedenimi kucağına aldıktan sonra yanağıma narin bir buse bıraktı.
"Bana ihtiyacın olduğunu hissettim de ondan."
"Anneler her şeyi biliyor gerçekten."
Kendi kendime mırıldandığım cümleyi duymuş olacak ki, kıkırtıları kulağıma ulaştı.
Yüzüne baktığımda ise kendimi gülümsemekten alıkoyamamıştım. Annem çok güzel gülüyordu.
Bir meleğe benziyordu çoğu zaman.
"Yarın için heyecanlısın, değil mi?"
Eli nazikçe saçlarımı okşamaya başladığında, başımı göğsüne koyup derin bir nefes verdim. Yastık gibi hissettiriyordu.
"Ve de endişeliyim."
"Niçin?"
"Yeni bir okula başlamıyorum ve yeni öğretmenler yok ama yeni sınıfımda Leanna hariç kimseyi tanımıyorum. Ya beni sınıfın bir parçası olarak görmez ve sevmezlerse?"
Içimdekileri tek bir cümlede, tek nefeste dışarı aktardığımda, annem sakince gülümsedi ve öteki yanağımı da sulu, sesli bir şekilde öptü.
Annem hariç kimsenin beni öpmesinden hoşlanmazdım.
"Öncelikle Lucian, kendine güvenmelisin. Kendine güvenirsen, diğerleri de sana güvenir. Sonra, kendini sevmelisin. Kendini seversen, diğerleri de seni sever. Tamam? Bu konuda anlaştık mı?"
"Senin için söylemesi kolay tabii. Sen kusursuzsun... kendini sevmesen bile herkes seni sever ki! Ben hiç sana çekmemişim anne."
İsyan ederek söylediğim cümle, annemi yine güldürmüştü. İşi gücü yoktu, benimle eğleniyor, bana gülüyordu.
Gerçi halimden şikayetçi olduğum söylenemezdi.
"Kimse kusursuz değildir, Anneciğim."
"Ama sen öylesin!"
"Hayır, değilim."
Anneme eğer babam bunu deseydi, ya gülecek ve "biliyorum" diyecekti. Ya da "başım ağrıyor, defol git lütfen" gibisinden bir şey söylerek babamı başından savacaktı.
Ama bana karşı çok farklıydı. Eh, oyuncu olmak bunu gerektirir. Her rolü mükemmel yapıyordu.
"İnsanlar, kusurlu olarak yaratılmışlardır. Kusursuz olduğunu düşündüğün tüm insanlar, ya kusurlarını mükemmel bir şekilde saklıyordur ya da sen, kusurlarını görmeyi reddediyorsundur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Lover~
RandomKim bilebilirdi ki 5 ortaokul öğrencisinin öğretmenleri tarafından tasarlanan bir oyunu oynarken aslında geçmişin tüm acılarını ve sırlarını ortaya dökeceğini?