Çoğu zaman, okulun gereksiz, anlamsız, zaman kaybı olduğunu düşünmüştüm.
Akşam erkenden yatmak, sabah erkenden kalkmak, okula gidip tüm günümü harcamak ve eve gelince bana kalmış olan tek 4 saatimi de ders çalışarak, ödev yaparak geçirmek, çok ama çok zordu.
Üstelik bu çalışma 24 yaşına kadar sürecekti. Sonra da evlilik yaşı gelecek ve ben biriyle tanışıp yeni bir aile kuracaktım.
Annemle ne ara vakit geçirecektim? Ne zaman babamın askerlik anılarını dinleyecektim?
Ya kardeşim? İkiz olmamıza rağmen birbirimizi belki de hiç tanımıyorduk. Ne zaman birlikte konuşup oyun oynayacaktık?
Hayatım böyle geçmek zorunda mıydı?!
Üstelik, herkes de akademik anlamda başarılı olmak zorunda değildi.
Dünya üzerinde okuma yazma bile bilmeyen insanlar vardı. Onlar yaşamaya devam edebiliyorken, biz neden okul bitirmezsek nefes dahi alamazmışız gibi bir muamele yapıyorlardı?
Ayrıca dünya üzerinde açlıktan ölen bebekler bile varken, neden ailelerin ve öğretmenlerin tek derdi bizim notlarımızdı?
Üstelik niye bir yarış içindeydik ki?!
Benim fikrimi sorarsanız, her meslek için ayrılmış okullar olsa ve hiç bir kaygı yaşamadan, herkes istediği mesleğin okulunu bitirse her şey daha iyi olabilirdi. Doktorlar ve garsonlar aynı maaşı alırsa, seviye farkları da olmazdı.
Bu insanları daha mutlu mu ederdi yoksa şu an ki sistem en iyisi miydi?
Belki de ben, çok toz pembe görüyordum her şeyi. Belki benim bilmediğim pek çok vardı ve şu an ki sistem, hepimizi amansız bir yarışa sürükleyen ve tüm gençliğimizi derslerle harcamamızı isteyen sistem doğru olan sistemdi.
Her iki türlü de, okul her zaman benim için bir zaman kaybı olarak görülmüştü.
Ailemle geçirecek vaktim olmayışı gibi, okuldaki arkadaşlık ilişkileri de okuldan nefret etmemi etkileyen etkenlerden birisiydi.
Kimse sizi olduğunuz gibi kabullenmezdi ve yargılamaktan, dalga geçmekten, zorbalıktan, kendilerini üstün görüp diğerlerini ezmenin verdiği o iğrenç, acımasızlık hissinden hoşlanırlardı.
Gruplaşılırdı ve herkes birbirinden nefret ederdi.
Kısaca okul iğrenç bir yerdi. Sevilecek bir yer değildi benim için.
Ama her sabah kalkıp o okula gitmek zorundaydım.
Kendimce bir yöntem de geliştirmiştim okuldan biraz olsun kurtulabilmek için.
Teneffüsleri, öğle molalarını, boş dersleri ve okulda dersler dışında bir şeyler gerçekleştirdiğimiz gruplara dönülen zamanları, ders çalışarak geçirdim.
Bu yüzden asla evde ödev yapmaz, ders çalışmazdım ve yine bu yüzden, annemle geçirebileceğim çok vaktim olurdu.
Bu yüzden, okul birincisiydim.
Okulda benimle ilgilenmeye çalışan, arkadaş olmak isteyen insanlar elbette vardı. Ama hepsi sahteydi.
Bu yüzden kimseyle konuşmazdım.
Ortaokulun son yılına kadar.
Luka denen o çocuk beni kendine çekmiş, Leena denen kız ise sanki zihnime girip bana defolmamı söylemişti.
Daha ilk günden edindiğim arkadaşımı kaybettiğimi düşünmüştüm ki, Yang Sun yanıma geldi.
Zhao Yang Sun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Lover~
RandomKim bilebilirdi ki 5 ortaokul öğrencisinin öğretmenleri tarafından tasarlanan bir oyunu oynarken aslında geçmişin tüm acılarını ve sırlarını ortaya dökeceğini?