X. üflesene bi'.''eve gittiğinde niçin yazmadın? gece seni merak ettim.''
yakışıklı olan, tavşan çocuğun dolabının önünde durmuş bir cevap beklercesine sormuştu. şu an okul koridorunda, kalabalığın içindelerdi.
jungkook, seokjin hyungunun tamamen aklından çıkmış olmasıyla alt dudağını dişledi. ''en azından mesajlarıma cevap verebilirdin.''
tavşan olan gelen mesajları bile duymamıştı ki. uzun boylu çocuğun yüzüne korkak gözlerle baktı. nefes kesici görünüyordu. tam anlamıyla öyleydi. dudağındaki metal halka onu daha da güzelleştiriyordu. hayal aleminden sıyrılıp başını iki yana salladı.
"h-hyung. d-dün gece kendimi pek iyi hissetmiyordum. üzgünüm.''
aklına dolan düşüncelerle dudağını daha sert dişlemeye başlamıştı. dün gece, o odada hayatının en güzel gecesini geçirmişti. çocukluğundan bu yana hissedemediği aitliği bu evde, taehyung'un yanında bulmuştu. bir geceliğine ateşkes sağlamak ikisine de pozitif duygular katmıştı.
bu gerçekti. hatta ellerinin altında uykuya dalan esmer hyungunun yüzünü sabahın ilk ışığına kadar izlediği için neredeyse geç kalıyordu.
esmer olan, dinlediği dersten hiçbir şey anlamıyordu.
aklında tek bir şey vardı. bilirsiniz.
jungkook'un kendi kadar güzel olan kalbini biraz da olsa tatmıştı dün gece.küçük elleriyle hyungunun alnına koyduğu ıslak parça ve ettiği sohbet. sürekli iyi olup olmadığını sorması...
sesinin yumuşaklığı taehyung'u hiç tatmadığı bir uykuya çağırmıştı. uyuyakaldığı için sinirliydi. çünkü uyandığında küçüğü yoktu.
ama kokusu odasının her yerine dağılmıştı. bu bile yüzüne bir gülümseme yerleştirmişti. fakat işte, saatlerdir aptal gibi gezmesinin sebebi de buydu. jeon jungkook. küçük kardeşi.
-
''jimin, o sikini koparıp eline vermeden önce duracak mısın?''
yoongi jimin'in yersiz flörtleşme çabalarından şimdiden sıkılmış gibiydi. içten içe hoşuna gitse de jimin'in tam bir salak olduğunu düşünüyordu.
kafeteryada yan yana oturduklarından tüm gözler onların üzerindeydi. fakat yoongi jimin'e onları kimsenin bilmemesi gerektiğini özellikle tembihlemişti.
''yoongi... bu benim suçum değil. teninin bembeyaz olması tanrının suçu. bu yüzden delirmem çok normal değil mi?''
yoongi güldü. jimin onu güldürmüştü işte.
dişlerinin görüntüsüne baktı kedinin. kalbinden vurulmuş gibi elini göğsünün soluna götürdü ve acı çekermişçesine nefes alıp vermeye başladı sonra.
''tanrım, yoongi. ya sana körkütük âşık olursam?''
''bir dayakla kendine gelirsin, seni piç.'' yoongi baş parmağını jimin'in sırtından aşağı kaydırdı ve önüne döndü. bu bile jimin'i deli etmeye yetiyordu.
''kedi... sen çok fenasın ha.'' tek kaşını kaldırıp kedi çocuğa baktı, onun da gözleri siyah saçlı olandaydı. ''eh, öyle söylentiler var.'' ikisi de gülüşürlerken masaya gelen hoseok sebebi ile mesafelerini ayarlamaya çalıştılar.
''oo, kimleri görüyorum. benim güzel kedimin yanında ne işin var park cüce jimin?''
hoseok deri ceketinin yakalarını düzeltip arkasına yaslandı. jimin sinirle kasılan çenesini yoksayarak gülümsedi. ''tam olarak nereden senin oluyor dalyarak?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐝𝐨𝐧'𝐭 𝐭𝐚𝐤𝐞 𝐨𝐟𝐟 𝐲𝐨𝐮𝐫 𝐠𝐥𝐚𝐬𝐬𝐞𝐬. ╱ 𝐤𝐨𝐨𝐤𝐯.
Fanfiction"sana gözlüğünü çıkartma demiştim." (düzenliyorum.)