XV

5.6K 392 391
                                    






XV: çok yakın.


"çilek sevmiyorsun ama çileğe benziyorsun."

jungkook, sabahın ilk ışıklarını misafir eden odasında, taehyung'un uzun parmaklarıyla okşanırken gözlerini aralamıştı. yanında uzanıp doğrulmuş, yanağını avucuna yaslayan esmer yüzü yarı bulanık gözleriyle seçtiğinde, dudaklarına yerleşen küçük tebessümü durduramamıştı.

"belki sen çilek seviyorsundur diye yaptım." dedi, sesi yeni uyandığından pürüzlüydü.

gülümsedi, esmer. böyle bir şey duymayı hiç mi hiç beklemiyordu. jungkook'un öyle bir yanı vardı ki, taehyung'un kimselere göstermek istemediği, yalnızca kendisinin görmeyi dilediği o tatlı tarafına karşı gelen, muzur ve kışkırtıcı taraf.

büyüleyici geliyordu, sanki efsunlu bir koku yayıyormuş, sihirli bir tını çalıyormuş gibi ona çekilmeden durmak mümkün olmuyordu. iç çekti büyüğü, ardından tavşanın yanağında gezen parmağını duraklattı. içeriye pencerenin aralığından sızan tatlı ışık, perdenin rengini taşıyor; ikilinin üzerinde bir şölen oluşturuyordu. rahatlatıcı bir hava vardı.

hiç ses yoktu, taehyung kendi kalp atışını duyuyordu. parmak uçlarında atan kalbini jungkook'un açık kalan tenine sürüyordu, adım adım. tavşan bir şey der diye tedirgin fakat bir o kadar da memnun. gece vakti evden kaçmış gibi bir his, endişeli fakat özgürlüğün o karşı konulamaz güzelliğine tutulmuş.

tutulmuştu, jungkook'a.

fazlasını istemek ne büyük bir hadsizlikti böylesi bir anda. henüz gülümsemişti çocuk ona, içten. fakat aklı da göremediği kıtaların peşinden koşuyordu esmerin. parmağının ucu jungkook'un kalbine ulaşmak istiyor gibi üstündeki pijamanın boyun kısmından içeri süzülürken jungkook'un nefesi boğazına takılı kalmış; parlak gözleri esmerin dingin bakışlarına dayanmıştı. dudakları aralanırken ne diyeceğini bilemez bir şekilde duraklamıştı çocuk.

taehyung'un kısık sesi, fısıltı hâlinde jungkook'un kulağına ilişirken, gözlerinin içiyle öpüyordu tavşanı çoktan. ''çilek... tadına bakmadan bir şey söylemem mümkün değil...''

yutkundu esmer. dudakları küçüğünün ağzına yaklaşırken, gözleri de kurduğu rotaya takılmıştı şimdi. jungkook ise öylece duruyor, kafasında bunu yapmanın ne kadar doğru veya yanlış olduğunu tartmaya çalışıyordu fakat pek vakti kalmamıştı. zaten, kendini oyalamaktan başka bir şey yaptığı yoktu.

o dudaklara tutunmayı kim istemezdi? jungkook tüm benliğiyle istese de ağırdan almanın daha iyi olacağını da tekrarlamadan duramıyordu. ama işte oradaydı dudakları. kendi dudaklarının birkaç santim gerisinde, nefeslerini misafir ediyordu.

''bak, hyung.'' dedi. ''bak tadıma.''

taehyung gözlerini birkaç saniyeliğine jungkook'unkilere çıkartıp tekrar dudaklarına indirdiğinde kendi dudaklarını ıslatma ihtiyacı duymuştu. böyleydi jungkook. bazı anlar vardı onu tetikleyen ve ardından ağzından çıkanlar olduğundan daha sarsıcı hâle geliyordu. sarsıyordu evet fakat onunla ilk başlarda konuştuğu gibi olumsuz bir sarsıntı değildi bu, derinden bir yerlere dokunan yıkılmaktan hoşlanılabilecek bir sarsıntı hâliydi.

taehyung üst dudağını jungkook'un yumuşak üst dudağına sürttü usulca. gözleri kapanmıştı küçüğün, devamını istekle bekliyordu. taehyung her şeyi yavaş yavaş yapmak, her ânı zihninin köşelerine kazımak istiyordu bu sebeple her hareketi hesaplıyor; küçüğünü incitmek veya istemeyeceği bir şey yapmaktan kaçınıyordu. alt dudağı da usulca sürtündü tavşanın pembe dokusuna.

𝐝𝐨𝐧'𝐭 𝐭𝐚𝐤𝐞 𝐨𝐟𝐟 𝐲𝐨𝐮𝐫 𝐠𝐥𝐚𝐬𝐬𝐞𝐬.  ╱ 𝐤𝐨𝐨𝐤𝐯.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin