XVI: cevap.''işte oldu... gülümse bakalım jungkook.''
beyaz önlüğün içinde gülümseyen diş doktoru, dişçi koltuğunda oturan çocuğun saçlarını okşamış ardından aynayı göstermişti. jungkook'un yüreği ağzındaydı. diş telleri tamamen çıkmıştı. yıllardır bu ânı bekliyordu. aslında geçen ay çıkması gerekiyordu fakat diş teli tedavisi uzadığı için bir ay daha beklemek zorunda kalmıştı. yine de sonunda burada, onlardan kurtulmuştu.
boy aynasının önüne geldiğinde kocaman bir gülümseme sundu jungkook. kırmızı saçlarıyla, temizlenmiş teni ve düzgün dişleri ile gerçekten yakışıklı bir erkek olduğunu düşündü. artık gözlüklerini çok sık takmıyordu. annesinin ve yoongi'nin ısrarları sebebi ile lensleri tercih ediyordu. kaşlarının altına inen saç tutamlarını düzeltip kocaman gülümsemesine gülümseme katarken aklında tek bir şey vardı. taehyung'a göstermek. taehyung'a gülümsemek istiyordu.
taehyung'un ona güzel olduğunu söylemesini...
+
''taehyung!''
evin içerisine girdiği gibi koşmaya başlamıştı jungkook. üst kata çıkarken temizlik yapan noonaya el sallayıp zıplayarak merdivenleri atlamıştı. taehyung'un yanına ulaşmak istiyordu çabucak. bugün haftasonuydu bu sebeple okul yoktu. taehyung'un evde olduğuna emindi. çocuğun kapısına geldiğinde tahtadan yapıyı çalmadan içeri dalmış ve yatağa doğru ilerlemişti.
görünürdeki yatak tamamen toplanmamış hâlde öylece dururken, jungkook taehyung'un tuvalette olabileceğini düşünüp dağınık yatağa atmıştı kendini. gözünün değdiği her yansımasına gülümsüyordu. dişleri, güzel duruyordu. kendisi gerçekten güzel olduğunu hissediyordu. bu ona daha da özgüven katmıştı.
saçlarının kesimi yoongi'nin dokunuşuyla iyice erkeksi bir hâle bürünmüştü günler önce. bugün de düzleştirip şekil verdiği tutamları aynı o günkü gibi alnını gösteriyordu. parmakları pürüzsüz yanaklarını okşayıp duruyordu. gören deli olduğunu düşünürdü.
fakat, jungkook gerçekten yakışıklı bir adam olmuştu. bu su götürmez bir gerçekti. etraftaki insanlar da bunu yavaş yavaş anlamaya başlamıştı. bu ilgi jungkook'un hoşuna gitmese bile taehyung'u deli etmek için harika bir fırsat oluyordu.
dakikalar geçerken tavşan duyduğu sesle başını oda için ayrılmış banyoya doğru çevirdi. içeriden gelen ses sanki yardım ister gibi inliyordu. nefes sesleri git gide yükselirken, jungkook kocaman gözleriyle üzerindeki simsiyah düz tişörtü çekiştirip banyo kapısına doğru ilerledi. kulağını kapıya doğru yanaştırdı iyice. derin derin çıkan iniltiler çoğalırken içeriden duyduğu nefes seslerine karışmış tanıdık kelime ile dudağını ısırmıştı.
adını mı inliyordu, sahiden?
jungkook'un geçen gece yakalandığında yaptığı blöf tutmuştu. sahiden de kendine dokunurken jungkook'un ismini inliyordu taehyung. çok edepsizceydi bu. çok, ayıptı. jungkook kendine ne kadar edepsizce olduğunu söylese de çok etkileniyordu.kırmızı saçlı, elini göğsüne götürüp yerinden çıkacak gibi atan teni yoklamıştı. onun nefesleri de kontrol edilemeyecek hâli aldığında alt bedeninde sinyal veren kısma gözlerini indirmişti hızlıca, endişeliydi. taehyung öyle inliyordu ki, jungkook'un beyni sanki akıyordu. kontrolü elinden kaybediyordu. şimdi bu kapıyı açıp içeri girse, neler olurdu. neler olurdu...
bilmek istiyordu.
''jungkook... ah.'' yüksek bir tonda gelen sesle jungkook da sesli bir inilti çıkarmıştı ağzından. eli pantolonunun mahrem bölgesinde geziniyordu, kavramıştı orayı. içeride olup bitenleri aklında canlandırırken alnını kapıya yaslamıştı çocuk. ağzı aralık kalırken öylece pantolonunu okşuyordu. ''ah, hyung.'' tavşan olan kendini iyice kaybetmişti. alnı ve ensesi terlemeye başlarken aldığı bu bambaşka hazzın doruk noktasını iple çekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐝𝐨𝐧'𝐭 𝐭𝐚𝐤𝐞 𝐨𝐟𝐟 𝐲𝐨𝐮𝐫 𝐠𝐥𝐚𝐬𝐬𝐞𝐬. ╱ 𝐤𝐨𝐨𝐤𝐯.
Fanfiction"sana gözlüğünü çıkartma demiştim." (düzenliyorum.)