XII: bensiz mi eğlendin?''hiçbir şeyim değilsin.''
bu cümle taehyung'un kulaklarının uğuldamasına sebep olmuştu. karşısında duran, odaya hapsettiği küçüğünün ona verdiği dersler bitmiyordu ve evet, daha fazla konuşmamaya devam ederse; bu yenilgi daha da artacak gibi görünüyordu. canına tak edecek gibi duruyordu buradan esmerin. ki, öyle de olmuştu sonucunda.
''jeon jungkook.''
dedi, esmer. elleri cebinde duruyor, anahtarın sivri ucunu parmağına sürterken aldığı acıdan güç buluyordu. ''neden...'' dudaklarından sesli bir 'hah' çıkarken ağzının bir kenarı kıvrılmıştı acizlikle. ''neden seçenek bile olamıyorum senin için?''
jungkook kendine doğrulan gözlerle yutkundu. bu herif dediğinin farkında mıydı sahiden? kafası bulanıyor, aklına bu çocuktan aldığı ilk öpücük geliyor; karnı kasılıyor ve bu cümleye verecek cevabı aklında bir çivi gibi mıhlanmışken ondan kaçıyordu. hâlbuki bârizdi.
taehyung bir seçenek değil, asıl herifti.
seçenek olan, seokjin hyungu ve kendinin güzelleşmiş hâlini görüp ona yazan diğer kızlar ve erkeklerdi. ama taehyung hep ilk tercihti. fakat, burası kafasının içiydi. ve taehyung elbette bundan habersizdi.jungkook oturduğu yataktan kalktı. taehyung'un karşısına ilerledi, kocaman gözlerini çocuğun kızarmış gözlerinden çekmiyordu. ''neden bir seçenek olmak istiyorsun...'' derin bir nefes verdi ardından.
''hyung sen bir erkeksin, benimle erkeklerle birlikte olmak istediğim için dalga geçen bir erkek.''
taehyung sözünü kesti küçük olanın. ''evet. tamam, hataydı.'' eliyle yüzünü kapattı büyük olan. ''beni böyle bir duruma sürükleyeceğini tahmin bile edemezdim jungkook.''
jungkook için o an zaman yavaşlamıştı. yaptıkları için pişman bir çocuk mu vardı şimdi karşısında? hem de böyle ezilip büzülüyordu. içten içe onun yakışıklılığından ve serseriliğinden delice etkilense de belli etmemek için elinden geleni yapan çocuğun artık tahammülü kalmamış gibiydi.
ikisi de orada, yenilgiyi hissediyordu.
iki taraflı bir mücadelede kazanan yoktu. fakat belki de ikisi de kazanacaktı.''yapma hyung.'' jungkook'un elleri taehyung'un yüzündeki ellerini bulurken onları tutup indirmişti olduğu yerden. yakışıklı suratı kızarmış öylece duruyordu. bu hâli... nasıl yürek yakan bir aurası vardı bunun...
''ne olur beni kandırma.''deyip gözlerini başka yere çevirdi jungkook. ''ben sen tarafından kandırılmaktan, itilmekten yoruldum. kalbimi kırmanı istemiyorum artık gerçekten, insan gibi düşün.''
jungkook'un avucu taehyung'un yanağını bulduğunda taehyung'un uzun kirpikleri titremişti sanki, siyah irisleri hemen yakaladı küçüğününkileri. ''ben... hoşuna gidiyor muyum?''
taehyung ölecek gibi hissediyordu. kalbi hiç atmadığı bir hızda atıyor, elleri hiç bilmediği bir endişe ile titriyordu. kafasından geçirdi tüm olanları, olabilecekleri.
ondan hoşlandığı bârizdi. zor da olsa kendine bunu açıklamaya çalışmıştı, neredeyse bir haftadır. onu öpmüştü bile, bunu görmezden gelmeye çalışsa da vücudu gelemiyordu. onu arzulamaya devam ediyordu ve ona dokunsa neler olacağını düşünüp kendini tatmin ettiği bile olmuştu.
bütün olanlar, bu çocuğun evine gelmesi; onun gözlükleri altındaki dayanılmaz güzelliği, bildiği tüm kuralları yıkıp yerine gökkuşağı dikivermişti.
taehyung bu çocuğu bir erkek veya bir kadın gibi görmekten çok, bir duyguya benzer buluyordu. jungkook saflığın sembolüydü onun için ve kendinde olmayan tek şey de belki buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐝𝐨𝐧'𝐭 𝐭𝐚𝐤𝐞 𝐨𝐟𝐟 𝐲𝐨𝐮𝐫 𝐠𝐥𝐚𝐬𝐬𝐞𝐬. ╱ 𝐤𝐨𝐨𝐤𝐯.
Fanfiction"sana gözlüğünü çıkartma demiştim." (düzenliyorum.)