Bölüm 3
Günlerden Cuma. Bu akşam ailem ile kokteyle katılmak zorundayım. Okuldan erken çıkmamı istediler ama son ders müzikti ve gitar çalacağım konusunda öğretmenime söz vermiştim. Sınıfta değil, konferans salonunda sadece öğretmenimle beraber çalacaktık. İnsan içinde kendimi belli etmekten nefret ederim. Sınıfta 2 tane arkadaşım var ama onlarla da sadece ‘merhaba, merhaba’ muhabbetimiz var. İleriye götüremedik. Yani ben istemedim. Müzik öğretmenimizin adı Selin’di. Çok tatlı bir kadındı. Bana her zaman çok güzel gitar ve piyano çaldığımı söylerdi. Kayıt yapmamı istiyordu ama ben yapmak istemediğim için fazla üstünde durmuyordu. Selin Hoca ‘’Alya müzik odasından gitarları ve penayı alıp konferans salonuna gel.’’ Dedi ve anahtarları bana havada tutmam için fırlattı. Havada yakalayıp sınıftan çıktım. Teneffüstü ve ben teneffüslerde tuvalete gitmek dışında koridora çıkmazdım. Müzik odası sınıfın bir alt katındaydı ve o katta da lise 11. Sınıflar vardı. Şu bahsettiğim havalı tiplerin olduğu kırmızı alarmlı bölge. Merdivenleri inmeye başardığımda müzik odasının anahtar deliğine anahtarı sokup çevirdim. İçeriye ilk defa giriyordum. Gitarlar, piyanolar, kemanlar, bateriler vardı. Okulda bazı son sınıflar aralarında müzik grubu kurup bize konferans salonunda şarkı çalıp söylüyorlardı. Okulumuz sosyaldi, ben asosyaldim. Gitarları ve penayı alıp odanın kapısını kilitledikten sonra yürümeye başladım. Bir an önce bu kattan çıkmak istiyordum çünkü 11. Sınıflar kendinden küçük sınıfları hep ezerdi. Koşturarak merdivenleri tırmanıp kendimi konferans salonuna attım. Selin Hoca sahnenin üstüne iki sandalye ve iki nota masası çekmiş tekine oturup notaları diziyordu. Yanına gidip ahşap gitarı ona uzatıp diğerini de ben aldım. ‘’Yabancı mı çalmak istersin Türkçe mi?’’ diye sordu Selin Hoca. ‘’Yabancı olarak bir şarkı biliyorum, onu çalmak istiyorum.’’ Dedim. Yabancı dil olarak Rusça ve İngilizce biliyordum ama okulda ek olarak Almanca’da veriyorlardı. Yani isteyenlere veriyorlardı ve babam da benim için daha iyi olduğuna kanaat getirdiği için bende görüyordum. Rusça’yı annemden öğrenmiştim. İngilizce’yi de dil kursunda öğrenmiştim. Rusça ve İngilizcem yeterince iyiydi. Almanca o kadar değil. ‘’Hangi şarkı?’’ diye sordu Selin Hoca. Jessie Ware’dan Say You Love Me’yi çalacaktım. Şu ara en çok dinlediğim şarkıydı. ‘’Say You Love Me’’ diye yanıtladım. Kafasıyla onayladıktan sonra çalmaya başladım.
·
Çalmayı bitirdiğimde Selin Hoca beni alkışlıyordu. ‘’Bravo Alya, harika çaldın.’’ dedi hayran hayran bakarken hala alkışlamaya devam ederek. Teşekkür edip gitarı elimden bıraktığımda nota kağıdımda birlikte çalacağımız sözleri açtım. ‘’Sana inanamıyorum. Bu kadar iyi çalıyorsun, ne diye bir ajansa gitmiyorsun?’’ dedi. ‘’Vaktim olmuyor.’’ Diye yalan söyledim. Aksine günümün her saati boştum ve odama kapanarak geçiriyordum. Ama gitmek istemiyordum. Zaten şu ara taşınma konumuz söz konusuydu. Selin Hoca bu konu hakkında konuşmak istemediğimi anlamış olacak ki fazla irdelemedi ve kafasını salladı. Beraber birkaç şarkı çaldıktan sonra gitmeme izin verdi. Okulun çıkışına doğru yürürken birine çarptım. Özür diledikten sonra yürümeye devam ettim. Babam alacaktı bugün. Okuldan 16.10’da çıkıyordum. Kokteyl 18.00 da başlayacağı için o alıyordu. Arabanın ön koltuğuna yayılıp kemerimi taktıktan sonra sürmeye başladı. Aile Kurallarından birisi daha; ‘’Arabaya binildiğinde kemer bağlanmadan araba çalıştırılmayacak.’’
Babam küçükken 10 yaşlarında filan iken büyükannem ile İzmir’e gidiyorlarmış.-Babam İzmir’li ve her sene bizi de İzmir’e götürür- O sene uçaklarda yer olmadığı için büyükbabamın arabasıyla gitmek zorunda kalmışlar. Manisa tarafında yaklaştıkları sırada karşı yoldan gelen bir tır ile çarpışmışlar ve kazadan sadece babam ve büyükbabam sağ çıkmış. Büyükannem ve amcam orada ölmüş. Büyükbabam ve babamın kurtulmasında en büyük etken kemer takmalarıymış. O yüzden babam bu konuda çok duyarlı ve hiçbir zaman arabasına biri bindiğinde kemer takmadan yola çıkmaz.
·
Eve geldiğimizde arabadan indim ve eve girip odama çıktım. Üstümdekileri çıkartırken annem odaya daldı ve elbisemi bana uzattı. Bensiz alışveriş yapmışlardı ama annem tarzımı bildiği için hoşuma giden bir kıyafet seçmişti. Elbisem siyah straplezdi ve eteği kalem etekti. Kısaydı ve çok hoştu. Annemin elinden alıp üstüme geçirdim ve saçlarımı yapmak için annemin odasına çıktım. Annem benim gibi değildi. Babam ile 20 yaşındayken evlenmiş ve şuan 36 yaşında. Ama ruhu benden bile genç. Benim yaşımdayken evden gizlice kaçıp Rusya’da ki liseli partilerine katılırmış. Fazla havalıymış ve çoğu erkeği kendine aşık eden bir tipmiş. O yüzden anneannemler bana ‘Sen Olga’nın kızı olamazsın’ tarzında komik şeyler söylüyorlar. Annem ile çok farklıyız. O özgürdü bense özgür ama özgürlüğünü değerlendirmeyen bir asosyalim. Annem fazlasıyla güzel bir kadın. Sarı saçları benimki gibi, mavi-yeşil karışımı gözleri ve harika bir fiziği var. Hafif bronz teniyle adeta Rus bir mankene benziyor. Benim yaşlarımdayken Rusya’da bir dizide oynamış. O benim de oynamamı istiyor ama beni hiçbir ajans kabul etmez. Babamın onunla evlenmesine şaşırmıyorum çünkü babam da fazlasıyla yakışıklı. Düşüncelerden arınıp annemin odasına kapıyı tıklatarak girdim. Hazırlanmıştı. Straplez nar çiçeği renginde tül bir elbise giyinmişti. Eteği üst bacağını 2 cm geçiyordu. Fazlasıyla güzel olmuştu. ‘’İlk defa elbise giyinmişim gibi bakıyorsun.’’ dedi annem aynadan bana bakarak. Gülümseyerek ‘’İlk defa görmüyor olmam ilk defa bu kadar dikkatli görmediğim anlamına gelmez.’’ dedim yanına giderek. Gülümseyerek elimi tuttu ve oturduğu sandalyeden kalkarak beni oturttu. Makyaj yapacağımı ve saçlarımı yapacağımı bildiği için ben makyajımı yaparken o saçlarıma fön çekiyordu. ‘’Çok güzelsin Alya,’’ dedi birden. ‘’Sana baktığımda 16 yaşımdaki halimi görüyorum. Tek farkımız asosyalliğin.’’ dedi. ‘’İnsanları sevmiyorum.’’ dedim net bir tavırla. ‘’Herkes bir değil.’’ dedi. ‘’Ama çoğu aynı.’’ dedim. ‘’Şimdi senle ben aynı mıyız? Sen asosyalin tekisin ben parti kızıyım.’’ dedi. Güldüm.
·
Geldiğimiz yer burada ki en lüks yerlerden biriydi. Boğaz manzarasıyla birleşince harika bir yer olmuştu. İçeriye girdiğimizde bütün erkekler takım elbise giyinmiş, bütün kadınlar ise siyah elbise giyinmişti. Aralarında birkaç tane renkli giyenen de vardı. Benim yaşıtım olan 5-6 kişi vardı. Ama ben tabii ki de buraya yemekler için ve ailemin zorlaması üzerine geldiğim için onlarla her zaman olduğu gibi takılmayacaktım. Annem bunu bildiği için evden çıkarken beni yalnız bırakmayacağına dair söz vermişti. Beraber bir masanın başına geçtik. Çok geçmeden babamın ortaklarından bazıları gelip gitmeye başladı. Babam hepsine önce annemi sonra da beni tanıttı. Çoğu babama ‘senin kızın mı vardı, ne ara bu kadar büyüdü, Alya’yı bizimkine mi alsak’ gibisinden şeyler söyledi. Tuvalete gitmek için masadan ayrıldım. Tuvalete nereden gidildiğini bilmiyordum. O kadar büyük bir yerdi ki Tüyap’ın dört belki altı katı kadardı. Merdivenleri inmeye başladım. Yarıladığımda ayağımda ki topuklu yüzünden bileğim burkuldu ve yuvarlanacak iken iki kol belimi sardı. İstemsizce ellerini tuttuğum kişiye hafifçe kafamı çevirerek baktım. Mavi gözleri resmen beni kilitlemişti. Hayatımda gördüğüm en derin mavi gözlerdi bunlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVENİLMEZ
Teen Fiction©Tüm hakları saklıdır. Hiç arkadaşınız olmadığını, kimseye güvenemediğinizi ve yalnız hissettiğinizi düşünün. Sonra birden karşınıza hayatınızda görüp görebileceğiniz en güvenilmez insanın çıktığını, ona karşı garip ve kimseye hissetmediğiniz duygul...