Bölüm 4
Olduğum yerde hala tutunarak ona baktığımı fark edince gözlerimi gözlerinden çekip ellerimi de çektim. Eteğimi düzeltirken kafamı kaldırıp suratına baktım. Hayır, etkilenmemiştim. Yüzüme yalancı bir gülümseme takınıp ‘’Teşekkürler.’’ dedim. Merdiveni inip yürümeye başladım.
‘’Yalancı gülümsemeyi beceremiyorsun.’’ dedi. Dönüp ona baktım. ‘’Sende kızları etkilemeyi beceremiyorsun.’’ diyip yürümeme devam ettim. Tuvalete girip elimi yıkadım. Saçlarımın şeklini eski haline getirmeye çabalarken bir yandan da çalan telefonumu açıyordum.
‘’Efendim anne?’’ dedim. İki dakika yalnız kalamayacak mıyım ben?
‘’Neredesin Alya, yarım saat oldu gideli. Yolu mu kaybettin yoksa?’’
‘’Hayır anne tuvaletteyim, buldum merak etme.’’ dedim bıkmışlık tavırlarıyla. ‘’Tamam çabuk ol, gideceğiz az sonra.’’ dedi. Cevap verme zahmetine bile girmeden telefonu kapatıp aynada ki yansımama baktım. O kadar çirkin değildim aslında. Belime kadar gelen sarı saçlarım, parlak mavi gözlerim ve apartman yutmuş gibi görünen bacaklarım vardı. Evet, bacaklarım fazla uzundu. Kendime bakmayı kesip tuvaletten çıktım. Yürümeye devam ederken sürekli ayağımı burkuyordum. İçimden platform topuklara söverken birine çarptım. Garsondu evet. Elinde ki tepsi de rakılar vardı. Bir çoğu sıyırmışken geri kalanı üzerime dökülmüştü. Garson beni fark edince birden yüzü soldu ve özür dilemeye başladı. ‘’Sorun değil’’ diyip kestirip atıp yürümeye devam ettim. ‘’Yalancı gülümseyemediği kadar sakar da.’’ dedi bir ses. Dönüp ‘’Kendi işine bak.’’ diyip hareket çektim ve yürümeme devam ettim. Zoruna gitmiş olacak ki yanında ki arkadaşları ona gülüyordu. Çaktırmadan gülüp yürüdüm.
· ~
Eve geldiğimizde direk kıyafetlerimden kurtulup banyoya girdim. Elbisemi temizlemeye çalışan annem dışında hala rakı kokuyordum. Suyu açıp küvetin dolmasını bekledim. Duş jelini lifime dökerek vücudumda gezdirmeye başladım. Liflenme işim bittikten sonra suyu kapatıp küvette yarı oturur yarı yatık bir pozisyonda saçlarımı şampuanlamaya başladım. Şampuan kokusu burnumu doldururken gülümsedim. Kendimi suyun etkisine bırakırken uykumun geldiğini gözlerimin ağırlaşmasıyla hissettim. Vücudumu ve saçımı durulayıp banyodan çıktım. Üstüme bir bornoz geçirerek odama daldım. İç çamaşırlarımı ve pijamalarımı üstüme geçirip saçımı taramaya başladım. Sonra saç kurutma makinesini alıp saçlarımı kuruttum. Günün yorgunluğunu atmak için saçlarımı örüp yatağıma girdim. Çok geçmeden göz kapaklarıma gelen ağırlıkla gözlerimi kapadım.
· ~
Uyandığımda saat gece yarısı 3.30’du. Neden bu kadar erken uyandığımı anlamamıştım. Yatakta doğrulup saatinin doğruluğundan emin olmak için saate baktım. Saat gerçekten de doğruydu. Siktiri çekip yatağıma geri gömüldüm. Gözümü kapamıştım ki üst kattan gelen bağırtılarla açtım. Neler olup bittiğini anlayamadan bir kadının çığlık atma sesinı duydum. Annemdi bu! Hızla yataktan kalkıp koşar adım mutfağa indim. Elime bıçağı kapıp sesin geldiği odaya Ninja Kaplumbağa gibi bir giriş yaptım. Gördüğüm manzara zaten bozuk olan psikolojimin daha da bozulmasına yetti; Annem ve babam fazla seksi bir şekilde yastık savaşı yapıyorlardı. Beni görünce ikiside durup ‘o bıçağın elinde ne işi var?’ bakışıyla bana bakmaya başladılar. ‘’Gecenin üçünde ne yapıyorsunuz siz?’’ diye bir soru çıkıverdi ağzımdan. ‘’Yastık savaşı yapıyorduk.’’ dedi babam ve bana yaklaşıp elimde ki bıçağı aldı. Masanın üstüne koyup yastığı suratıma geçirdi. Ben ne olduğunu anlamadan ikiside beni arasına almış kafama sıra sıra yastık geçiriyorlardı. O sinirle bende bir yastık alıp onlara vurmaya başladım. Ne kadar normal bir aileyiz değil mi? Gecenin üçünde yastık savaşı yapacak kadar normal.
· ~
Okula girdiğimde bir an önce sınıfa çıkmak için hızlı adımlarla girişe vardım. Bisikletle gidip geliyordum çünkü okul evime yakındı ve Amerikan sokaklarına benzeyen bir yerdi. Sınıfa girip en arkadaki yerime geçtim. Kulağıma kulaklık takıp müzik dinlemeye başladım. Sınıfa öğretmen girince kulaklığı çıkartıp çantama koydum. Sabah sabah biyoloji dersi işleyen insan tanesine öğretmen, dersi dinleyen insana Alya Erberk denir.
Dersin ortalarına doğru kapı çaldı. İçeri Selin Hoca girdi. Beni çağırdı. Hocamdan izin alma zahmetine bile girmeden sınıftan kendimi attım. ‘’Çok sıkılmışsın anlaşılan.’’ diyerek güldü Selin Hoca. Bende onunla gülüp ‘’Tanrıya dua ediyordum.’’ dedim. Konferans salonuna çıktık. Selin Hoca gitarları almaya gittiğinde ben piyanonun yanına gittim. Kapağını kaldırıp elimi tuşların üstünde zarifçe gezdirdim. Sonra oturup birkaç notaya bastım. Say Something’i çalmaya başladım. Hem çalıyor, hem de söylüyordum. Şarkıyı bitirdiğimde biri alkışlamaya başladım. Döndüğümde Selin Hoca’yı gördüm. Gülümsedim. ‘’Alya harikasın, cidden harikasın. Okula bir konser vermeyi düşünmedin mi hiç?’’ dedi. ‘’Babamla evde yeterince konser veriyoruz.’’ dedim. Anlamamışçasına bana bakarken ‘boşver gitsin’ anlamında elimi salladım. Yanıma gelip gitarı bacağının üstüyle göğsünün altına yerleştirdi. ‘’Benim gitarım nerede?’’ diye sordum. ‘’Sen piyano çalacaksın.’’ dedi. ‘’Ama hep birlikte gitar çalarız.’’ diye itiraz ettim. ‘’Bugün öyle olmayacak.’’ dedi. Gitar çalmaya başladı. Bende piyano ile ona eşlik ederken Ah Bu Ben şarkısını çalmaya başladık. Şarkı bitince zil çalmıştı. Selin Hoca ‘’Kahve içer misin?’’ diye sordu. Kafamı evet anlamında salladım. ‘’Gel kantinde içelim.’’ dedi. Piyanonun başından kalkarken o çoktan çıkmıştı. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Selin Hoca ile kantine yürümeye başladık. Kantinde ki masalardan birine karşılıklı oturup kahvelerimizi yudumlamaya başladık. ‘’Şimdi dersine gir. Bir daha ki derse seni yine alırım.’’ dedi. ‘’Teşekkürler.’’ Dedim. ‘’Neden?’’ diye sorarken kaşlarını çattı. ‘’Beni en iğrenç derslerden kurtardığınız için.’’ Diyip gülümseyerek yanından ayrıldım. Sınıfa girip yine en arka köşedeki yerime oturdum. Öğretmen içeri girince kimse ayağa kalkma zahmetine bile girişmedi. ‘’Oturun çocuklar.’’ dedi kimya hocamız. Girdiği ders gibi kendisi ve yaptığı espriler, pardon yapmaya çalıştığı espriler de itici.
‘’Okulumuza bugün başka bir okuldan transfer olan birkaç öğrenci geldi. Bu sınıf içinde bir tane var tabii ki.’’ Dedi ve sözünü bitirmesiyle kapı açıldı. Kimya hocamız ‘’İçeri gel Derin.’’ dediğinde ben hariç herkes kafasını kapıya çevirmişti. Bense telefonumla uğraşıyordum. Kafamı çevirip Derin adında ki çocuğa baktım.
Siktir.
Kimya hocamız ‘’Çocuklar, bu Derin. ‘’ dediğinde tüm özgüvenimle ‘’Ciddi misiniz? Biz de ‘İçeri gel Derin’ dediğinizde denizin derinliğinden bahsediyorsunuz sanmıştık.’’ dedim. Kimyacı rahatsız olmuşcasına sahteden öksürürken gelen çocuk bana bakıyordu. Beni tanımış olacak ki gözlerinin içi parladı. Bense omuz silkip telefonuma geri döndüm. ‘’Boş bir yere otur Derin.’’ Dedi kimya hocamız. Sınıfa baktığımda tek boş yerin benim yanım olduğunu görünce çantamı duvar kenarından kaldırıp yanımda ki boş koltuğa koydum. Sonra Derin adında ki çocuğa dönüp yalandan gülümsedim. Yanıma gelip çantamı kaldırdı ve yere koydu. ‘’Hala beceremiyorsun.’’ Dediğinde neyden bahsettiğini anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVENİLMEZ
Teen Fiction©Tüm hakları saklıdır. Hiç arkadaşınız olmadığını, kimseye güvenemediğinizi ve yalnız hissettiğinizi düşünün. Sonra birden karşınıza hayatınızda görüp görebileceğiniz en güvenilmez insanın çıktığını, ona karşı garip ve kimseye hissetmediğiniz duygul...