🖤-9-🖤

19 5 6
                                    

Gözlerimi yavaş yavaş açıyordum. Karşımda beyaz tavan vardı. Başım çok felaket ağrıyordu. Neredeydim onu bile bilmiyorum. Etrafıma bakınmaya başladım. Ben hasta yatağında yatıyordum ve bana serum takmışlardı. Bir hasta odasındaydık, yanımda Ada ve Defne vardı. Defne beni görüp "Uyandı! Kendine geldi!" dedi. Ada da başıma dikildi "İyi misin?" dedikten hemen sonra Defne "Bir yerin ağrıyor mu?" diye sordu. Arka arkaya sorular sormaya devam ediyorlardı ama onlara odaklanamadım. Başımın ağrısından ölmek üzereydim, kendimi çok yorgun ve bitkin hissediyordum. Hiç gücüm yoktu. Odaya bir doktor girdi. Yanıma gelip "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz Hayal hanım?" diye sordu. "Çok başım ağrıyor ve çok halsizim." diye cevapladım. "Yaşadığınız ağır stres ve üzüntü sinir sistemine zarar verip aniden bayılmanıza sebep olmuş. Başınız için bir ağrı kesici vereceğiz, kendinizi yormayın ve dinlenin yataktan bir süre kalkmayın." dedi ve gitti. "Ablam nasıl?" diye sordum. Defne "İyi, bir sorun yok. Uyuyor." dedi. "Ben ablamı kurtaramadım." dedim titreyen sesimle. Gözümden yaşlar dökülmeye başladı. Defne "Hayal yapma böyle lütfen, senin suçun değil. Ayrıca ablan iyileşecek bu kadar karamsar olma." dedi. Ada "Evet Hayal, Allah korusun sanki Masal ablaya bir şey olmuş gibi konuşuyorsun." dedi. Onların beni teselli etmek için söylediklerini dinlemiyordum bile. Ada ve Defne'ye "Biraz yalnız kalmak istiyorum. Rica etsem beni yalnız bırakır mısınız?" dedim. Başlarıyla onaylayıp çıktılar. Kendimle baş başa kalmıştım. İçimdeki acı, başarısızlık, hayal kırıklığıyla. En çokta korkuyla, çok korkmaya başlamıştım; o kadar emindim ki iliklerimizin uyumlu çıkacağından, ablamın iyileşeceğine o kadar emindim ki... Ama olmadı, uyumlu çıkmadı. Peki şimdi ne olacak? Bu soru beynimin içinde dönüp duruyordu ama bir türlü cevabını bulamıyordu. Ben kendi ablamı kurtaramamışken çaresizce bir başkasının gelip kurtarmasını mı bekleyeceğim? Düşündükçe kahroluyordum, gözyaşlarım çoktan sel olup akmaya başlamıştı. Çok zor, bu korkuyu yaşamak, bu çaresizliği yaşamak çok zor.

***

Doktorların verdikleri ilaç iyi gelmişti, başımın ağrısı hafiflemişti, kolumdaki serum da bitmişti. Ada koltukta uyuyordu, Defne de lavaboya gitmişti. Biraz dışarı çıkıp temiz hava almaya ihtiyacım vardı. Yataktan kalktım ve dışarı çıktım, boş bir banka oturdum. Etraftaki insanları incelemeye başladım. Herkes farklıydı, kimisi ellerinde çiçekler, hediyelerle ziyarete gelmişlerdi. Bazıları yeni doğan bebekleriyle mutlu bir şekilde ayrılıyorlardı. Ve onların tam tersi ağlayan insanlarda vardı. Çaresizce hastanelerde bekleyen insanlar da... Derin bir iç çektim. Birinin yanıma oturmasıyla kendime geldim, dalıp gitmişim. Yanıma Kayra oturmuştu. "Teselli etmeye mi geldin?" diye sordum. "Hayır. Sadece oturmak için geldim." dedi. "Olmadı, yapamadım. Ben ablamı kurtaramadım." dedim. "Senin bir suçun veya başarısızlığın yok. Senin yapabileceğin hiç bir şey yoktu. İliklerin uyumlu olması senin elinde olan bir şey değildi. Elinden gelen bir şey de yok zaten." dedi. "Çaresiz olduğumu ne kadar kolay yüzüme vurdun." dedim. "Evet maalesef bu konuda herkes çaresiz. Beklemekten başka yapılacak bir şey yok. Hastalık bu ne zaman geleceği belli olmaz aynı ölüm gibi..." dedi. En son söylediği beynimde tekrarlanıyordu 'aynı ölüm gibi' ya ölüm de hastalık gibi aniden gelirse? Düşüncelerimi okurcasına "Seni korkutmak için söylemedim." dedi. Bir süre sessiz kaldık.

Sessiz kaldıkça duygularımın arasında boğulup kaybolduğumu hissettim. Düşündükçe dibe batıyordum. Düşünmeyi bırakmak istedim, kafamı dağıtacak bir şeyler aradım. Kayra'nın elindeki iz gözüme çarptı. Yara iyileşmişti ama izi orada duruyordu. Eline baktığımı fark etti ve elini kapatıp "Birkaç güne tamamen geçer." dedi. "Ya geçmezse? Ya hep izi kalırsa?" diye sordum. Bu soruyu beklemiyordu, düşünceli bir şekilde kaşlarını çattı. "Bir şey olmaz, sadece bir çizgi." dedi. "Kalırsa kalsın diyorsun yani." dedim. "Peki izi kalırsa o iz sana hep o günü hatırlatmaz mı? O izi gördüğünde ne gelir aklına?" diye sordum. "Bilmiyorum sen sorana kadar görmüyordum bile, görsemde bir şey hatırlamıyordum." dedi. "Yaralar acıtır canı ama elbet geçer gider, kalan yara izinin hatırlattıkları hissettirdikleri daha da çok acıtır canı ve hiç geçmezler." dedim. "Anladım." dedi sadece. "Neyi anladın?" diye sordum. "Ya sana verdikleri serumun içinde bir şeyler vardı ya da hastane kokusu çarpıyor seni." dedi. Dediğine güldüm ve "Olabilir." dedim. Benimde elimde çocukluğumdan kalma bir yara izim vardı. O yara izine baktım uzun uzun. Kayra "Senin eline ne oldu?" diye sordu. "Çocukken bizim evde mutfakta bir dolap vardı tencereleri koyduğumuz, duvara sabit değildi. En üst raftaki tencereyi almaya çalışırken dolap devrilmişti. Son anda ablam beni çekip kurtardı ama elim altında kaldı." diye anlattım. "Kaç dikiş atıldı eline?" diye sordu. "On dikiş atılmıştı." dedim. "Senin elindeki dikişler baya erken çıkmış herhalde." dedim. "Beş gün sonra alındı. Beş dikişti zaten." dedi.

KENT HİKAYESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin