| Linkin Park- Papercut|
Kızıl gözleri şimşek gibi kum torbasına kitlemişti. Pazılı kolları hiç şaşırmadan hedefini buluyor ve kuvvetlice yumrukluyordu.
Ter , alnından buğday tenini okşayarak çenesine akıyordu.
Kapalı pencereden sızan zayıf ikindi güneşi , ejder dövmesini körüklüyordu. Ve gümüş küpesi zümrüt gibi parlıyordu.
Yumrukları kum torbasını sarsıntıya sokarken , o durmadan çıplak elle darbelerini sıklaştırıyordu.
Düşünceleri darmadağındı. Şu an bir şey düşünmek istemiyordu.
Ama zihni ona baş kaldırıyor ve onu yeni bir maça sevk ediyordu.
Evet bunu zaten yapacaktı.
Bu iş birkaç maç ve birkaç dolar parayla bitmezdi. Ama şu an kafa boşaltmalı ve şu engel tanımayan öfkesini bastırmalıydı.
Kum torbasını iyice yumrukladıktan sonra durdu ve kenardaki havluyu alıp haddinden fazla akan teri sildi.
Sonra bakışlarını duvara dikti. O kadar derin bakıyordu ki kızıl gözleri delip geçecekti sanki.
Kalın dudakları arasından yorgun soluklar bırakıp az ilerideki demirlere ilerledi. Demirin altında durdu ve son kez soluklandı. Sonra bir sıçrayışta demiri yakaladı ve barfiks çekmeye başladı.
Bedenini her yukarı çekişinde pazıları ve göğüs kasları patlayacak gibi beliriyordu.
Ejder dövmesi kükrüyordu sanki.
Kızıl gözleri yine korkusuz ve ölü bir ifade bellemişti kendine.
- Şimdi sıra sende Okralı .
Dedi bir ara.
Gözleri parladı sonra.
Solukları ölüm fermanı okuyacak gibi keskindi.
Yaklaşık 400 kadar barfiks çektikten sonra demirde kendini çevirip yere bıraktı.
İner inmez kapının çaldığını fark edip kapıya yöneldi.
Kapıyı açınca şirin bir teyze elindeki bir tepside tuttuğu bir fincanla belirdi.
- Allah razı olsun Nazife ninem.
- Afiyet bal şeker olsun evladım.
Avcı büyük bir keyifle fincanı alıp salona geçti. Nazife hanım da arkasından geldi.
Geniş salonun ortasındaki oturma takımına yerleştiler.
Mercan renklerinin hakim olduğu bu takım dev ekran bir LCD ye bakıyordu. Ortasında da krem rengi bir sehpa vardı. Sehpada da mercan ın tonlarında bir vazo yapay çiçek vardı.
- Nasılsın Nazife nine ? Bu aralar seni biraz aksatıyorum kusuruma bakma artık.
- O ne demek oğlum. Duymamış olayım. Allah'a bin şükür sen bana, öz evlatlarımdan daha iyi bakıyor ve beni gözetiyorsun.
- Geldiler mi ?
- Yok oğlum. Nerde... Beni sokağa attıklarından beri hiç arayıp sormadılar ki. Allah senden razı olsun o gün beni öylece sokakta bıraksaydın şimdiye ölmüştüm.
- O nasıl söz ninem.
- Yok oğlum yok. Gerçek bu , sen tutmasaydın elimden toprak yutuyor olurdum şu an.