Kendimi yatağımın üzerine fırlatarak ilk günün gerginliğini üzerimden atmaya çalıştım. O’nu ve Taha’yı bir daha görmemiştim. Bütün gün üzerimdeki yük ile dolaşmıştım. Bu yükün sahibi Candı. Bana sorduğu soru beni çıkmaz yollara sokarken cevabını benimde bilmediğimi anladım. Amacım neydi benim?
Derin bir nefes alıp kafamdaki düşünceleri bir süre de olsa uzaklaştırdım. Üzerimdekileri bir kenara fırlatarak banyoya girdim. Daha ilk günden çok fazla şey olmuştu. Güçlü biriydim. Bunların üstesinden gelebileceğimi biliyordum. Rahatlamaya ihtiyacım vardı. Biraz olsun nefes almaya.
Şu an ki boşluğun sadece bugün yaşadıklarım olmadığını biliyordum. Daha birkaç ay öncesine kadar yaşadıklarım beni çok büyük bir yıkıma sürüklemişti. O yıkımdan da kurtulmayı başarmıştım ama ruhum hala bunu atlatamamıştı. Zor olan ise bütün her şeyin üstesinden gelebilmekti.
Soğuk bir duş alarak rahatladım. Dolabımdan bir eşofman takımı alarak üzerime geçirdim. Şu anda bana en iyi gelebilecek şeyin kitap okumak olduğunu biliyordum. Ne kadar kötü biri olsam da kitap vazgeçilmez bir rahatlama kaynağımdı. Elime Kahraman Tazeoğlu’nun Bukre adındaki kitabını aldım. Bu kitabı alalı uzun zaman olmuştu fakat okuyamamıştım kitabın kapağını açarak okumaya başladım.
“Şu insanlara bak’ dedi Selim. ‘Dışarıdan hiçbir kederleri yokmuş gibi görünüyorlar. Hepsi bir oyunun figüranı gibi… Hiçbirinin gerçek yüzünü göremiyoruz. Keder denizinin görkemli dalgalarını seyrediyoruz yüzlerinde. Derinlerdeki sessizliklerde neleri yaşadıklarını bilmiyoruz ama…”
Bir kez daha baştan alıp okudum bu cümleyi. Ne kadarda doğru bir cümleydi bu. İşte kitap okumanın böyle bir güzel yanı vardı, kendinizi kitabın sayfalarında bulabiliyordunuz. Bu cümlenin altı çiziliydi. Önceden bir arkadaşıma vermiştim okuması için demek ki o çizmişti. Sayfaları değiştirerek başka bir cümlenin altını çizmiş mi diye bakmaya başladım.
“Unutulmuş bir geçmiş, kaybedilmiş, yitirilmiş bir geçmiştir. Burada asıl kaybedense, geçmişi unutanın ta kendisidir. Bu yüzden etrafımız üzenlere sarılan, sevenlere darılan insanlarla dolu…”
Bu cümleyi okuduktan sonra ister istemez birkaç damla yaş döküldü gözlerimden. Yine doğru bir şey yazmıştı yazar. Bu yüzden hiçbir zaman geçmişimi unutmamışımdır. Yaşadıklarım hala dün gibi aklımdadır.
Anılar gözlerimin önünde belirmeye başlayınca daha çok dökülmeye başladı gözyaşları. Yaşadıklarım az şeyler değildi. Kolay kolay altından kalkılacak gibi şeylerde değildi ama ben ne pahasına olursa olsun onlarsan kurtulmuştum. Hiçbir şey kolay olmamıştı tabi ki.
Anılar daha belirginleştiği sırada hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Daha dün yaşamışım gibi acı veriyordu her şey. Ama buraya geldiğimde verdiğim bir söz vardı kendime. Ne olursa olsun geçmişimden utanmayacaktım ve yaşadıklarımdan ders çıkaracaktım. Bir daha böyle olmaması için uğraşacaktım. Bunu yapacaktım.
Gözyaşlarım dinmek bilmediği için kitabı kapadım. Derin bir nefes alarak gerçek hayata döndüm. Kitabı daha sonra okumak için masanın üzerine koydum. Sigara paketini alarak bahçeye indim. Her zaman yaptığım gibi acılardan uzaklaşmak için sigara içecektim. Bir kaçış yolumdan biri de buydu. Sigara.
Bahçemizin harika bir manzarası vardı. Tam dağın tepesinde değildi, denize bakıyordu. Deniz uzaktan o kadar harika görünüyordu ki. İnsanın içini rahatlatıyordu.
Bir tane sigara çıkararak çakmakla yaktım. Derin bir nefes alarak manzarayı seyredebileceğim bir yere oturdum. Düşünmekten kaçarak sadece manzaraya odaklandım. Böyle geçmeyeceğini anlayınca ayağa kalkarak biraz uzaktaki terk edilmiş eve doğru yürümeye başladım. O evi birkaç hafta önce koşu yaparken bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Ateşi
VampireBana doğru kendinden emin bir şekilde geliyordu. Onu daha önce takım elbiseyle hiç görmediğim geldi aklıma, gülümsedim. Takım elbiseyle ne kadar yakışıklı olduğunu düşündüm. Gözlerimi ondan alamıyordum. Yanıma geldi ve gülümseyerek "Hazır mısın ufak...