(One shot is coming) hikayemin başlangıç bölümü olan "YABANCI"nın daha ayrıntılı ve uzun anlatımıdır.
Tony'nin hayatındaki herşeyden vazgeçip Steve'i hayatının merkezi yapma sebebi nedir?
Onu kaçırdıktan sonra aralarında gelişen aşk sayesinde ve o...
Steve eve gider gitmez kendini yatağa attı ve uyuya kaldı. Ama sarhoş olduğundan dolayı bir hata yapmıştı ve kapıyı kapadığını zannedip aslında açık bırakmıştı. Ünlü bir model, dizi ve film oyuncusuysan daima dikkatli olmalısın. Yoksa etrafta gezinmekte olan hırsızlar için evin kolay av olur.
Bu durumu fırsat bilmiş biri içeriye girmiş değerli eşyaları toplamaya çalışıyordu. Az sonra olabileceklerden habersiz bir şekilde.
Bazen avcı bile kendinden daha tehlikeli başka bir avcı tarafından avlanabilirdi.
Tony Steve'in sağ salim eve ulaştığından emin olmak için gelmişti. İyi de etmişti. İçeriye giren fırsatçı hırsızı görmüştü.
Sessizce Steve'e yaklaşmakta uzman olduğu için adamın arkasına gelene kadar ruhu bile duymadı.
Hırsız onu hisseder hissetmez arkasına dönünce, kapüşonu yüzünü karanlıkta bırakan adama korku dolu gözlerle baktı ve o anda kolunda keskin bir acı hissetti. Hızlıca geri çekildiğinde kolunun kanadığını gördü.
Tony elinde bıçakla adama baktı. Yüzünün karanlıkta olduğunu bilsede öfkeli bakışlarını hissedebileceğini düşündü.
"Hayatına değer veriyorsan bir daha bu eve gelme. Ve bu evin sahibine yaklaşma."
Hırsız göt korkusuna koşarak evden çıktı. Tony kapıyı kapatıp bıçağı bulaşık makinasına koydu. Ve yere akan kanı peçeteyle silip çöpe attı. Sonra yukarıya çıktı ve daha önce defalarca girdiği evde gideceği odayı eliyle koymuş gibi buldu.
Steve'i üstündeki ceketi ve ayakkabısıyla yatakta uyurken buldu. Yaklaşıp yavaşça ceketini ve ayakkabısını çıkardı. Sonra üzerini örtüp elini onun ipeksi saçlarına koyarak nasıl bir his verdiğine baktı. Hiçte hayallerindeki gibi değildi. Hayallerinden çok daha muhteşem bir duyguydu.
Sonra dayanamayıp yüzüne doğru eğildi ve hafifçe dudaklarını dudaklarına bastırdı. Bu temasla ölmüştü sanki. Gözlerini kapadı ve bir süre dudaklarından onun hayat özünü çekti. Yaşama tutunması için yenilenmiş ve daha etkili bir ilaç gibi.
Sonsuza dek böyle kalmayı arzulasada artık gölgelere karışma vakti gelmişti. Dudaklarını çekip onun yanağını okşadı ve sonra geldiği gibi sessizce gitti. Bir hayalet gibi ortadan kayboldu.
Evine dönen Tony koltuğuna oturup viskisinden bardağına koydu ve bir yudum aldı. Kendi zihninin içinde yeniden geçmişe yolculuk yapmaya başladı.
Flashback...
Yatakta çırılçıplak yatmış ağlıyordu. Hayatından ve yaşadığı herşeyden nefret ediyordu. Bunların tek sebebiyse babasıydı.
Nasıl bir baba ortağının 17 yaşındaki oğlunu istismar etmesine göz yumardı? Yüreği hiç mi sızlamamıştı?
Ama buraya kadardı. Sokaklarda yaşaması da gerekse artık bu lanet olasıca adamın yanında kalmayacaktı. Buradan kaçıp gidecek ve izlerini silecekti.
Ertesi gece alabileceği kadar para ve kıyafeti sırt çantasına doldurdu ve evden dönmemek üzere ayrıldı. Özgürlüğe ve belirsizliğe attığı adımdan sonra kendini daha iyi hissetti. Biraz korkutucuydu ama güzel hissettiriyordu.
Birkaç gün boyunca boş harabelerde kaldı. Gündüzleri babasıyla arasına koyabileceği kadar mesafe koymak için ilerliyordu. Hatta başarabilirse birkaç eyalet değiştirecekti.
Bir hafta sonra Brooklyn eyaletine geçebildi. Parası bitmek üzereydi ve çok bitap düşmüştü. Hasta olduğunu düşünmeye başlamıştı. Çünkü yanıyordu. Bir evin bahçesinde durdu ve çalıların arasına yatıp biraz uyuyunca geçeceğini düşündü.
Gözlerini tekrar açtığında bir yatakta yatıyordu. Telâşlanıp yataktan fırladı. Ama baş dönmesiyle yere düştü. Sesi duyan biri odaya girdi ve kalkmasına yardım ederek yatağa geri yatırdı.
"Kalkma. Ateşin var."
Huzur veren sesin sahibine baktı. Ölmüş müydü?
"Ateşin var. Seni evimizin bahçesinde buldum. Annem seni eve getirmemi söyledi. Doktorda çağırdık ve seni muayene etti. Biraz üşütmüşsün ve bünyen zayıf düşmüş. Anneme haber veriyim. Senin için çorba yapmıştı. Karnını doyurduktan sonra ilaçlarını içersin. Nerden geldiğin veya kimden kaçtığın önemli değil. İstersen iyileştikten sonra gitmekte özgürsün."
Bu sesi saatlerce dinleyebilirdi. Ne kadar sıcak ve sevgi dolu bir sesti. En son 5 yaşındayken bu tarz bir sesi duymuştu. Biricik annesinden.
Rahatladı ve "Teşekkür ederim." diyebildi.
Sesin sahibi odadan çıkınca onu düşündü. Sarı saçlarını, okyanus mavisi gözlerini ve sıcak gülümseyişini...
Eğer öldüyse ve cennete gittiyse, o da bir melekse herşeyi kabul ederdi.
Sarışın melek elinde yiyecek tepsisiyle içeriye girdi. Doğrulmasına yardımcı oldu. Bu da yetmedi bir de eliyle yedirdi. Çorbasını içerken ne zamandan beri görmediği şefkati görünce ağlamaya başlamıştı. Elinde olan birşey değildi.
Sarışın meleği ne yapacağını bilemez halde kısa bir süre bakmış, sonra tepsiyi yere bırakıp yanına oturmuştu. Bir anda başını onun göğsünde ve kendini sıcak kolların arasında bulmuştu. Gözyaşları dinerken meleğinin cennet çiçekleri gibi kokan güzel kokusunu içine hapsetti. Sonsuza kadar bu şefkatli kollarda kalmak istiyordu.
Meleği geri çekildi ve ona içmesi gereken ilaçları tek tek içirdi. Sonra yatağa yatırıp itinayla üzerini örttü ve tepsiyle odadan çıktı.
O gece hiç uyuyamadığı kadar huzurlu uyumuştu. Arada bir alnına konan soğuk bezi hissettikçe rahatlamıştı. Meleği onu tüm kötü anılardan çekip almıştı.
Tony dinlendirmek için kapattığı gözlerini açtı. Uyuya kalmıştı. Yarın yeni yıla gireceklerdi. Daha fazla yeni yılı onsuz kutlamayacaktı. Bu gece meleği onun olacaktı.