RÜZGÂR

143 38 23
                                        

Öncelikle merhaba arkadaşlar bu sefer diğer girişlerime kıyasla enerjim daha düşük çünkü hepimizinde bildiği ve farkında olduğu üzere merkezi Çin olan ama üzülerek dile getiriyorum ki tüm dünyayı saran ve ülkemize de sıçrayan corona virüs tehlikesiyle karşı karşıyayız. Ülkemize diğer ülkelerden daha geç gelmesi bizim için bir avantajdır ama bu avantajı aleyhimize yada lehimize çevirmek bizim elimizde. Corona virüsünü bireysel olarak değil toplumsal olarak düşünürsek ve bu bağlamda kurallara uyarak hareket edersek ülkece ve hatta dünyaca daha kolay ve hızlı atlatabileceğimizi düşünüyorum. Corona virüsünün yayılmaması için ülkemiz önlemler almaya devam ediyor. Ama burada sosyal bir sorumluluk söz konusu lütfen evlerimizde kalalım. Eğer evde vakit geçiremiyorum,sıkıldım,bunaldım diyorsanız daha önce izlemek isteyipte vakit bulamadığınız için izleyemediğiniz filmleri veya dizileri izleyebilirsiniz. Daha sonra bence aralarında en güzeli olan tavsiye kitap okumak gerçekten dünyada bir kaos varken kitap okuyarak ve kitaptaki dünyaya adapte olarak biraz da olsa sıkıntılarınızdan uzaklaşabilirsiniz. Müzik dinleyerek ve söyleyerek kendinizi motive edebilirsiniz. Bir başka önerim ise daha önce düzenlemek istediğiniz ama vakit bulamadığınız kitaplık,kıyafet dolabınız gibi kısımları düzenleyebilirsiniz. Evet farkındayım giriş kısmı biraz uzun olmuş olabilir ama böyle bir durumda az bile yazmış olduğumu düşünüyorum. Son kez bir daha söylemek istiyorum lütfen ama lütfen evde kalın sağlıcakla kalın.

******

Eve geldiğimde kendimi hemen odaya kapattım. Ankara'ya gelmeden önce burada nasıl vakit geçireceğimi ve nasıl arkadaşlık edineceğimi düşünüyordum. Çünkü yapım gereği kolay kolay birine güvenemediğim için kolay kolay da arkadaşlık kuramıyordum. Zaten Eskişehir'de toplam beş arkadaşım vardı. İlk ve ortaokuldan Mete ile Aslı,liseden Mira ile Atakan, çocukluk arkadaşım ise Ezgi idi. Ankara'da ise anneannemin geçen yıl taşınan komşusunun kızıydı. Neyse ki yeni evleri birkaç semt uzağımızdaydı. Bugüne geldiğimizde ise Anıtkabir'e giderken yeni birisiyle tanışacağımı hiç düşünmezdim. Üstelik ilk girişimde bulunan oydu yoksa ben kiiim hiç görmediğim birisiyle tanışmak kim. Bunları düşünürken yüzümde bir tebessüm oluştuğunu fark ettim ve "Rüzgâr" dedim. İsmini telaffuz ederken esintisini hissediyordum sanki. Sonra "Manolya"dedim ve isimlerimizin ne kadarda birbirine zıt olduğunu geçirdim aklımdan çünkü Manolya öylesine kırılgan ve hassasken Rüzgar ise bir o kadar sert ve güçlüydü.
-Rüzgar estiği zaman kırılırmıydı "Manolya"
-Yoksa ısrarla tutunurmuydu "Rüzgar"ına
Bilmiyordum. Bu uzun düşüncelerden sonra üzerime rahat bir şeyler giydim ve banyoya geçerek elimi yüzümü yıkadım. Banyonun aynasından kendime uzun uzun baktım ve kendime "kendine gel! Bu kadar uzun düşünecek bir şey yok sadece ufak bir tanışmaydı dedim. Banyodan çıktığımda kendime gülüyordum ve karşımdan gelen babamı fark etmedigim için babamın "hayırdır neye gülüyorsun?" Sorusuyla irkildim. Benim korktuğumu fark eden babam bir kahkaha bastı ve "var sende bir haller ama hadi bakalım"dedi. Ben "hiiç"diyerek geçiştirmeye çalışsamda babam bile anlamıştı durumu ve iç sesim "uuf kızım ya sende ne safsın hemen dışarı yansıtıyorsun"diyerek bana çıkışıyordu. Evde oyalanırken akşam olmuştu. Akşam yemeğini yedik ve üzerine olmazsa olmazımız çay içiyorduk. Mis gibi çiçek dolu balkon ve Ankara'nın güzel havası eşliğinde bizimkiler koyu sohbete dalmışlardı. Ben ise koyu bir düşünceye...
Rüzgâr'ı düşünüyordum bu sırada güzel bir rüzgar esti gönlümü ferahlattı. Yine bir tebessüm belirdi yüzümde.Sanırım o da beni düşünüyordu. Çünkü bir rivayete göre durup dururken aklınıza birisi düştüyse muhtemelen sizde onun aklına düşmüşsünüzdür:) yani temennim bu yöndeydi. Acaba dedim kendi kendime düşünürken karşılaşırmıyız bir daha. Görebilirmiyim bir daha o yeşil gözleri. Derken yine yakalandım ama bu sefer anneanneme. Anneannem çok naif birisiydi bu yüzden bana baktı ve imalı imalı gülümsedi. Saat geç olmuştu artık esnemeye başlamıştı her ne kadar yaz akşamları balkonda oturmaya doyum olmasa da bunun ertesi günü de vardı. Bu nedenle içtiğimiz çay bardaklarını topladım ve herkese iyi geceler dileklerimi ileterek odama geçtim. Balkondan gelince oda biraz sıcak geldi bu yüzden üzerime şortlu ve ip askılı gecelik takımımı giydim. Yatağın içine girdim ve her zamanki gibi biraz kitap okudum sonra kitap ayracını kitabın arasına koyarak kitabı masanın üzerine bıraktım. Camdan dışarı baktım uzun uzun ve bir Rüzgâr esti. Yüzümde bir tebessüm ve aklımda Rüzgâr belirdi. Son olarak yarın yapacaklarımı kafamda belirleyip gözlerimi uykuyla baş başa bıraktım. Sabah annemin odama gelip beni uyandırmasıyla gözlerimi açtım. İçimden bir his bugünün özel bir gün olacağını söylüyordu. Esneyerek yataktan kalktım ve kendime gelmek için ilk önce banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Sonra tekrar üzerimi değiştirmek için odama geçtim ve altıma siyah taytımı üzerine ise kalçalarımı kapatan bol bir tişört giydim saçlarımı ise güzelce toplayıp doğal bir ev topuzu yaptım. Bu dağınık topuza bayılıyordum. Mutfağa geçerek kahvaltı hazırlıklarına yardım ettim. Kahvaltı sonrası bizimkilerden izin alıp dışarı çıktım. Hem biraz dolaşmak hem de spor yapmak iyi gelecekti bana. Evden çıktım ve evin arka yolundan hızlı adımlarla yürümeye başladım sonra tempomu arttırarak koşmaya başladım. Yirmi dakikadır etrafı seyrederek koşturuyordum yorulduğumu fark ederek kaldırıma geçtim ve çantamdan matarayı çıkararak su içtim. Tam matarayı çantama koymak için döndüğümde karşımda "Manolya" isimli bir çiçek dükkanı gördüm. Çiçekçi dükkanının ismi gülümsememe yol açarken aklıma anneanneme hediye olarak bir çiçek almak geldi ve dükkana girdim. İçeride beni ponçik mi ponçik bir dede karşıladı. Sempatik bir yüz ifadesi vardı ve bu da ister istemez karşısındaki insanı da etkiliyor, gülümsemesine sebep oluyordu. "Hoşgeldin kızım buyur neye bakmıştın?"dedi. Neye bakmıştın demesinin sebebi dükkanda birçok çeşit süs eşyasıda vardı. "Hoşbuldum amcacım ben anneanneme güzel naif bir çiçek almak istiyorum siz bir şey önerir misin?"dedim. O da "tabi kızım bir çok çeşit çiçek elimde mevcut ama sen güzel ve naif deyince aklıma hemen bir çiçek geldi bile" dedi."Ama yukarda hadi gel yukarı çıkalım"dedi. Ben dükkanın yukarı katı olduğuna şaşırdım ama belli etmeden başımla onaylarayarak dedenin adimlarini takip ettim. Yukarı çıktığımızda ben hayranlıkla bakıyordum. Çünkü etrafta o kadar çok çiçek ve bitki vardı ki sanki ekvatorun bir kısmını buraya taşımışlardı:)
"Bunlar" dedi renk renk çiçekleri gösterirken "nasıl güzeller mi?" Ben başımı sallayarak onayladım ve ekledim "güzeller ama isimleri ne peki?" "Antoryum çiçeği"diye cevapladı. Yine aynı şekilde başımı sallayarak onayladım. Çiçekle beraber aşağı indik ben fiyatını sordum ve aldım. "Bu arada yanlış anlamazsanız dükkanınızın ismi neden Manolya?
Sorduğum soru dedenin düşünmesine sebep olurken cevapladı:
-"Onun hikayesi biraz uzun kızım belki başka zaman anlatırım. Sen neden merak ettin peki?
-"Benimde ismim Manolya çünkü o yüzden merak etmiştim."dedim
-"Aaa öyle mi ne güzel bir tesadüf"dedi gülümseyerek. Ben tam iyi günler dileyerek dükkandan çıkarken birinin bana çarpmasıyla elimdeki çiçeğin yere düşmesi bir oldu ben çiçeği yerden almak için eğildim ve bana çarpan kişi benden hızlı davranarak çiçeği saksısına yerleştirerek ayağa kalktı ve ne göreyim bana çarpan kişi Rüzgâr ben şoktan ne diyeceğimi biledim o ise
- Manolya senin burada ne işin var? Diye sordu şaşırmış bir yüz ifadesiyle.
- Şey ben anneanneme çiçek almak için uğramıştım. Dedim
- Ne güzel çiçek alacak en doğru yeri bulmuşsun bu arada sana çarptığım için özür dilerim bir yerin acıyor mu?
- Yok hayır acımıyor ben gayet iyiyim ama çiçek için aynısını söyleyemem. Dedim buruk bir gülümsemeyle ve devam ettim.
- Asıl senin burada ne işin var? Dedim ve çiçekçi dede hemen konuşmaya atıldı.
- Yavrum bu benim torunum Rüzgâr sanırım tanışıyorsunuz. Dedi memnun olmuş bir ifadeyle ben ise aklım başıma yeni gelmiş gibi sırıtarak
- Heee öyle mii ben hiç beklemiyordum da şaşırdım sadece. Dedim ben birkaç yeni düşünceye dalarken Rüzgâr konuşmaya başladı.
- Sanırım ben bunu hallettim. Dedi çiçeği bana uzatarak ve ekledi
- Bir daha ne zaman görüşürüz diye düşünüyordum ama çok uzak olmadı. Dedi gözlerini bana dikmiş bakarken. Ben ise utançtan kızarmış yanaklarımla kafamı kaldırıp gözlerine baktım kalbim her zamankinden iki kat daha hızlı atıyordu.
- ıı evet çok uzun zaman olmadı. Demekle yetindim ve çiçeği aldım çünkü utançtan konuşamıyordum. Onun hâlâ bana bakıyor oluşunu fark ettim ve resmen yanaklarım alev almıştı. Rüzgâr:
- Eğer zamanın varsa biraz otur sana kahve ikram edeyim
- Yok bugün olmaz ama başka bir gün içebiliriz evdekiler merak etmesinler
- Peki o zaman yarın müsait olursan bana yaz. Dedi ve numarasını söyledi. Ben şok üstüne şok geçirirken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ama heyecandan içim içimi yiyordu. Eve giderken yolu sadece adımlarımı takip ederek buldum çünkü aklım hâlâ Rüzgâr'daydı:)
Eve geldim ve kapı açılır açılmaz kendimi odaya attım. Allah'ım bu nasıl bir duyguydu ayaklarımı yerden keser cinsten bir şey daha tam olarak tanımlayamıyordum. Kendime gelmek için kısa bir duş aldım ve yemek yedik bizimkiler balkonda çay içerken ben odama çekildim. Acaba mesaj atmalımıydım ya resmen bana numarasını vermişti ve dolaylı olarakta buluşma teklif etmişti. Tabiki  mesaj atmalıydım ve bu olanları hemen Ezgi'ye anlatmalıydım bunu bilmeye hakkı vardı sonuçta o benim iyi günümde de kötü günümde de hep yanımdaydı. Ezgi'yi arayıp olanları büyük bir heves içinde bir solukta anlattım. Ezgi'nin duyduklarıyla ağzı açık kalırken bir an şaka yaptığımı falan zannetti ama ben devam edince benim adıma çok mutlu oldu ve zaten hep böyle bir kişiyi beklediğimi ve hakettiğimi söyledi. Sonra Ezgi'yle yarınki giyeceklerimi kararlaştırmak için görüntülü konuştuk ve yarın için bana güzel dileklerde bulundu. Daha sonra ben Rüzgâr'a mesaj attım
- Yarın için müsaitim. Mesajım gitti ve sadece iki dakika sonra bildirim geldi.
- Güzel tamam o zaman saat 13.00'de  atacağım konuma gel seni bekliyor olacağım.
- Tamam iyi geceler.
- İyi geceler.
Yarını hayal ederek uyuyakalmıştım sabah kalktığımda fark edebildim:)
Elimi yüzümü yıkadım ve kahvaltı yaptıktan sonra tekrar odama geçip dün Ezgi'yle seçmiş olduğumuz dizimin hemen üstünde biten kot eteğimi ve üzerine ise beyaz kalın askılı gömleği giydim olmazsa olmaz uğurlu ve özel günlerde taktığım kırmızı fularımı da boynuma takıp saçlarımı köpükleyerek canlı bir görüntü verdim veee artık hazırdım. Bizimkilerden izin alarak evden ayrıldım. Rüzgâr'ın attığı konumu açarak oraya doğru ilerlemeye başladım çok uzak değildi bu yüzden yürüyebilirdim. Kısa bir yürüyüşün ardından konuma ulaştım mekan çok tatlı gözüküyordu. İçeriye girdim ve etrafıma bakındım işte oradaydı en köşede önceden gelmiş beni bekliyordu. Bu hareketi hoşuma gitmişti. Ama dikkatimi çeken başka bir durum daha vardı o da masaların boş olmasıydı. Anlam verememiştim ama şu an bunu düşünecek vaktim yoktu. Ben masaya yaklaştığımda gülümseyerek ayağa kalktı ve benim tarafıma geçerek oturmam için sandalyeyi geriye çekti ben oturdum o da sandelyeyi masaya yaklaştırıp yerine oturdu.
- Teşekkür ederim. Dedim utanmış bir ifadeyle
- Önemli değil zaten yapmam gereken bir şey asıl ben teşekkür ederim benimle buluşmayı kabul edip buraya geldiğin için
- Hayatta herkesin bir şansı olduğuna inanırım ve eğer o şansı kaçırırsak bir  daha yakalayamayız bu yüzden benimde şansımın bu olduğunu düşündüm ve kaçırmak istemedim. Dedim bunları derken Rüzgâr'ın gözlerine bakıyordum ve o da benim gözlerime ama benim etkilendiğim kadar onun etkilendiğini zannetmiyorum. Çünkü onun gözleri yeşilin en güzel tonuydu. Gözlerimden değil ama sözlerimden etkilenmiş olucakki bana hayran hayran baktı ve konuştu:
- Sen dedi ve tekrarladı sen beklediğimden daha güzelsin. Benim yüzüm alev almıştı ve karnımda kelebekler uçuşuyordu. Gözlerinin içine bakmak istiyordum ama cesaret edemiyordum. Sonra kendime eğer Rüzgâr'ı istiyorsam biraz cesur olmam gerektiğini söyledim ve kafamı yavaşça kaldırıp gözlerimi onun yeşil gözlerine sabitledim. O zaten bana bakıyordu uzun uzun bakıştık. Kaç dakika geçti bilmiyorum masanın üzerinde duran elime sıcak bir şey dokundu Rüzgâr'ın eli ve diğer elime de uzanarak ellerimi kendine yaklaştırarak sıkıca tuttu. Bu sırada hâlâ gözleri gözlerimdeydi ve artık elleri ellerimde. Dudaklarını araladı;
- Bu gözler bu gözlere baktıkça bu eller bu elleri asla bırakmayacak. Bende onun ellerini sıkıca tuttum ve sordum:
- Söz mü?
- Söz
Masaya gelen kahveleri içerken kendimi artık ona daha yakın hissediyordum ve ona onu tanımak istediğimi söyledim. O da anlatmaya başladı:
- Bak dedi kalbini tutarak burası benim can kırıklarıyla dolu dünyam senden hiçbir şeyi saklamayacağım nasıl biriyle konuştuğunu bilmen senin en doğal hakkın. Yıllar önceydi daha 5 yaşına yeni girecektim o gün  benim doğum günümdü ve her zamanki gibi babam akşam yemeğine  gelmemişti annem ise babamın  gelmeyeceğini bildiği ve pastada alamadığı için kek yapmıştı. Zaten kendimi bildim bileli sorunlu bir ailem daha doğrusu sorunlu bir babam vardı ve yine kendimi bildim bileli evde her gün kavga olurdu ve o akşam doğum günüm yani 10 Aralık babam eve yine  alkollü geldiği için annemle kavga ediyorlardı. Annem babama yeter artık ailenin rızkını bu illete harcayamazsın bari bugün  erken gelseydinde oğlanın doğum gününü kutlasaydık diyerek bağırdı. Babam zilzurna sarhoş olduğu için annemi zar zor anlıyor ve dolaşan ayaklarıyla annemin üzerine yürüyordu ben ise korkmuş bir köşeye sinmiştim. Babam ise anneme kapa çeneni be kadın kes zırvalamayı diye bagirmasinin ardından anneme tokat attı. Ben sindiğim köşede olanları seyrederken annemin dudağının patladığını ve kanadığını görür görmez her ne kadar korksamda annemi koruma iç güdüsüyle ayağa kalkarak çocuk gücümle babamı iktirdim ve koşarak anneme sarıldım bunu gören babam daha çok sinirlendi ve beni annemden koparıp savurarak annemi dövmeye devam etti. Demek oğlanın doğum gününmüş he diyerek hem bağırıyor hemde yerde yatan annemi tekmeliyordu. Annem cevap vermiyor ama babam demeye bin şahit isteyen adam hala anneme vuruyordu ve ekledi doğum günüymüş git kimden peydahladıysan onunla kutla o zaman diye bağırdı ve ben o an tam olarak idrak edemesemde sonradan anladım ki o adam benim babam değildi ben yerde kanlar içinde yatan anneme bakarak yardıma ihtiyacı olduğunu anlamıştım ama benim elimden bir şey gelmiyordu ve koşarak evden dışarı çıktım etrafa bakındım ama kimseyi göremiyordum bildiğim ve güvendiğim tek yer olan Ali Amcalara gittim kapıyı hızla yumrukluyordum ve aynı zamanda yardım edin diye bağırıyordum. Kapıya Ali amca çıktı ve noldu evladım ne bu şiddet dedi bende yardım et Ali Amca babam annemi dövüyor annem çok kötü dedim bunun üzerine ali Amcayla koşarak bizim eve geldik ben yetistiğimizi düşünerek sevinirken ali Amca odaya adımını atar atmaz durdu ben Ali amcanın önüne geçtiğimde ise bende durdum. Sanki o an hayat durmuştu ne yapacağımı ne diyeceğimi bilmiyordum. Annem dünyadaki en saf yürekli insandı  yerde kanlar içinde yatıyordu bunu kesinlikle hak etmiyordu ben koşarak anneme sarıldım. Anneee diye feryat ediyordum ali Amca kendine gelerek beni annemden ayırdı ve annemin nabzına baktı yaşıyor dedi yaşıyoor annemi kucakladığı gibi arabasına götürdü beni ise karısına yani Aysel teyzeye teslim etti annem ali amcanın arabasında  hastaneye giderken ve yaşam mücadelesi verirken  ben ise  üzerime geçen annemin kanıyla başbaşaydım. Bir donukluk hakim olmuştu bana. Dünya durmuş her şey  donmuştu sanki.Aysel teyze vah vah evladım diyerek dizlerini dövüyor aynı zamanda ağlıyordu ve sonra kendini toparlayarak yanıma geldi gel yavrum üzerini değiştirelim annene bir sey olmayacak merak etme iyileşip yanına gelecek korkma evladım diye bana teselli verdi. Ama ben Aysel teyzenin söylediklerini sadece duyuyordum,cevap veremiyordum hala donuktum. Annemi düşünürken uyuyup kalmıştım ve sabah oldu yanımda Aysel teyze yatıyordu  kalkar kalkmaz onu uyandırdım "annem"dedim geldi mi nerede hadi beni anneme görür dedim. Aysel teyze dur yavrum sakin ol annen gelecek merak etme ali amcanı arayalım tamam mı dedi. Ali amcayla konustu  yüzü birden düştü ama sonra hemen toparlayıp he öylemi tamam ben söylerim diyerek telefonu  kapattı.bana döndü ve annen iyiymiş ama bir süre hastanede kalması gerekiyormuş dedi. Ben ne kadar inanmak istemesemde çocuktum ne söylenirse inanıyordum.ertesi gün kalktığımda Aysel teyzegilin evinin  kalabalık olduğunu Ali amcanın geldiğini fark ettim ama annem yoktu. Ben yine içimdeki umudu öldürmeden Aysel teyzeye gittim yanında ali amcada vardı annemi sordum. İkıside bibirlerine baktılar ve biraz durduktan sonra bir şeyler söylediler fısıldaşarak.Artık  durumu anlatmaya karar vermişler gibi önüme çöktüler ve bak Rüzgar annen seni çok seviyordu biliyorsun değil mi diye sordu bende kafa salladım . O zaman sende anneni seviyorsun ve ne dediyse yapıyorsun değil mi dediler. Ben yine kafa salladım. Heh o zaman annenin sana söylediklerini söylüyorum annen ali amcana babanın kızgınlığı geçene kadar buralardan biraz uzaklara gideceğini ama senin bizimle kalmanın daha doğru ve güvenli olduğunu söylerek seni bize emanet etmiş ve demiş ki eğer Rüzgar üzülürse ya da ağlarsa bende üzülürüm demiş ama sen annenin sözünü dinlersin demi yavrum dedi Aysel teyze ben ağlayarak aysel teyzeye sarıldım. Aysel teyze beni çok severdi ve Ali amcada çocukları olmadığı için hep beni bakkala götürürlerdi benimle ilgilenirlerdi bu yüzden bende onları severdim. Biraz büyüyünce anladım ki annem ölmüştü ve üvey  babam kaçmıştı (tabi sonra yakalanarak tutuklandı her ne kadar acımı gidermesede) Aysel teyze ve Ali amcada bundan sonraki annem ve babam olmuşlardı. Beni bu yaşa  kadar ahlaklı dürüst ve sevgi dolu büyütmeye çalışmışlar okutmuşlardı. Şu an  doktorluk okumamdaki en büyük neden annemi küçükken kurtaramayışım olsada okumam için  ellerinden geleni yapan onlardı Aysel teyze her ne kadar annemin yerini doldurmaya çalışsada dolmuyordu. O boşluk o hissizlik duygusu hep kalıyordu. Sonra yurt dışında bir dedemin olduğunu ve Türkiye'ye döndüğünü öğrendim. Dedem üvey babamı evlatlıktan sildiği için dönene kadar olanlardan haberi yoktu ve dönünce beni yanına almak istedi ama benim gönlüm Aysel teyze ve Ali amcayı bırakmaya razı gelmedi bu yüzden ara sıra dedemde kalıyorum iki tarafında gönlü oluyor. İşte benim hikayemde bu can kırıklarıyla dolu acıklı bir hayat. -"Ama merak etme o kırıklar beni kanatır seni kesmez ben izin vermem"  dedi. Rüzgarın içindeki çocuğun gözlerinden sakin ve huzurlu gözyaşları dökülüyordu. Sanki rahatlamışlık hissi vardı.Manolya hem dinlemiş hem de ağlamıştı Rüzgâr'ın hikayesi onu derinden etkilemişti ve ayağa kalkarak Rüzgar'ın yanındaki sandalyeye geçti sandalyeyi Rüzgara yaklaştırıp ona sımsıkı sarıldım ve ekledim:
- İzin ver yaralarını beraber saralım izin ver can kırıklarını beraber temizleyelim. Ne yaparsam yapayım annenin yerini dolduramayacağımı biliyorum ama eğer kalbinde bana da yer verirsen beraber iyileşebiliriz. Dedim ama konuştukça hıçkırıklarımın şiddeti artıyordu. Bana döndü ve benden daha çok sıkı adeta kemiklerimi kırarcasına bana sarıldı ve ekledi
- Sana bu konuda söz veremem,iyileşeceğim diyemem ama denerim sen yeterki izin iste. Dedi sessizce ağlarken ve kafasını kaldırıp bana baktı ve dudaklarını araladı:
- Ben seni en ince ayrıntıya varana kadar tanımak istiyorum. Dedi ve bende cevap verdim:
- Beni tanıman için herşeyimi bilmene gerek yok gözlerime bak yeter. Dedim ve uzun uzun bakıştık. Bunun üzerine Rüzgâr;
- Gözlerinde ne görüyorum biliyor musun "hülya" bir hülya görüyorum.

                           *******
     
Eveeet sevgili dostlarım bu bölüm çok özel ve duygusal bir bölüm oldu. Ben yazarken çok duygulandım siz okurken nasıl olur düşünemiyorum. Manolya ve Rüzgâr hikayesinin çok güzel bir şekilde başladığını gördük bu bölümde inanın diğer bölümlerde karşınıza sürprizlerle geleceğim. Ben yazarken heyecanlanıyorum umarım sizlerle aynı duyguları hissediyoruzdur. Okur sayım her geçen gün artıyor ve bu da beni olumlu etkiliyor sizden küçük bir ricam olucak lütfen bu bölümü beğendiyseniz yıldız ve yorum kısmında belli ederseniz çok sevinirim ve diğer bölümleri de olumlu etkileyeceğinden eminim. Bu sıkıntılı geçen karantina günlerinde sizlerin daha çok yanında olmaya çalışacağım kendinize çoook iyi bakın hepinize kucak dolusu sevgiler gönderiyorum bir sonraki bölümde görüşürüz arkadaşlar♡♡♡;)

MANOLYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin