KORKU

281 38 22
                                    

Yutkundum. Çığlığın geldiği noktaya döndüm. Yusuf yerdeydi. Düşmüştü. Yanına gittim. Önce ayağımla kolunu dürttüm "Yusuf..." tık yoktu. Sonra eğildim "Bayıldın mı? Hooo..." bu sefer omuzlarından sarstım. Tık yoktu. Kafasının altından kan geliyordu. Korktum. Ayağı kalktım. Sağıma soluma baktım. Ne yapacağımı bilemedim. Bu sefer yanına diz çöktüm ve yanaklarını tokatlamaya başladım. 'Ya o gözleri bir daha göremezsem' diye düşündüm. Bunu düşünürken çok sert vurmuş olmalıydım ki Yusuf gözlerini açıp:

"Yavaş! İntikam mı alıyorsun ya?!" derin bir 'oh' çekip duvara yaslandım. Sonra kan geldi aklıma :

"O... O kan nerden geldi?" diyip yutkundum.

"Guaj boyaydı o. Yüzünü görmen lazımdı. Çok komiktin!"

"Öldün sandım gerizekalı! Mal ya!"

"Ya çen benim içiyn mi üzüydüyn?"

"Hayır, sen ölürsen benden bilirler. Kavgalarımız mâlum. Bu yaşta hapse girersem diye korktum."

"Yuh be! Burada ölüyorum, kızın derde bak!"

"Hangi süper zeka cebinde kırmızı guaj boya taşır ki. Niye böyle bir şey taşıma gereği duyuyorsun? Ruh hastası mısın sen?"

"Hayır hasta değilim ama şaka yapmayı seviyorum diyelim."

"Çok güldüm cidden!" Ayağı kalktım. Toparlandım. Çıkışa ilerliyordum.

"Nereye?"

"Kantine... Acıktım. Beni yoruyorsun. Yorulunca acıkıyorum. Bu nedenle yemek yemeliyim. Yemek yemek için ise kantin..."

"Anladım! Tamam yeter, sus artık!"

"Tamam."
Çıktım. Kantine gittim bir tost aldım. Bir masaya oturdum. Sonra niye masaya oturuyorum ki deyim sandalyeye oturdum.(Acıyın bana bu espiriyi yapmasaydım kesin kendimi asardım :D ) Yusuf'ta arkamdan geldi. O da bir tost aldı. Karşımdaki sandalyeye oturdu.

"Oturmana izin verdiğimi hatırlamıyorum."

"Bende istediğimi hatırlamıyorum." dedi. Etkileyici. Ama hâlâ gıcık. Uzatmaya gerek duymadım. Susmayı tercih ettim. Bakına bakına tostunu yerken Pelin'i farkettim.

"Olamaz!" buraya geliyordu.

"Ne oldu?"

"Seninki geliyor."

"Benimki kim?"

"Pelin işte, sevgilin!" mal mıydı bu çocuk. Ya da çapkın falandı. Ayırt edemiyor, hangisi diye mi soruyordu. Of bana ne ya!

"Pelin benim arkadaşım. Sevgili değiliz."

"Öyle mii? İyi de bana ne. İstersen nikâhlı eşin olsun. Benden uzak olsun da ne olursa olsun!"
Güldü. Komik miyim ben? Niye gülüp duruyor bu çocuk bana ya? Kurtarıcıya ihtiyacım vardı. Ve o kurtarıcı bana mesaj attı:

Kimden: Kardeş
Yağmur nerdesin? Cezan bitmedi mi daha yoksun ortalıklarda?

Kime: Kardeş
Kantindeyim. Hero'm benim! Şuan beni büyük bir beladan kurtarmak üzeresin. Seni bundan sonra 'hiro' diye kaydedicem Orhan.

Kimden: Kardeş
Neden Hero değil Hiro?

Kime: Kardeş
Ben öyle istiyorum çünkü.

Kimden: Kardeş
O zaman bende seni 'sista' diye kaydedicem.

Kime: Kardeş
Yaaaa <3

Kalktım oradan.

"Orhan beni çağırıyor. Sana sevgilinle aman eşinle ay ne diyorum ben Pelin ile iyi eğlenceler... "
Yine güldü. Ben de güldüm. Gülmesin o! Gülünce yanakları çukur oluyor. Gamze, gamze değil mübarek Mariana Çukuru !

Orhan sınıftaydı. Yanına gittim. Sarıldık.

"Yüzünü gören cennetlik kız!"

"Sen diğer kızlardan benim yüzümü hatırlıyor musun?"

"Sen kimsin sahi? Zeynep! Zeynep'tin di mi sen. Hatırladıııım!"

Hayattan bezmiş bir ifadeyle yüzüne baktım.

"Hâlâ espiri yapamıyorsun biliyorsun değil mi? Sıra arkadaşından kaynaklı olsa gerek. O da iğrenç bir şaka makinesi. Hayattan bile soğutmuyor espirileriniz. Sadece cinayete azmettiriyor bilesin!"

Güldü. Gözlerimi onun yeşil gözlerine diktim. Ona kocaman sarıldım. Kafam omuz hizasının biraz daha altına denk geldiği için sinirlenip koluna bir tane de vurdum. Kısa kollu giydiği için kolundan 'şılak' diye bir ses geldi.

"Ağh!"

"Niye bu kadar uzunsun?"

"Niye bu kadar kısasın?"

"Of Orhan ya!" gülüştük.

Gün bitti. Artık çıkma vakti. Orhan, Beren ve ben yürüyerek dışarı çıktık. Durağa yürüdük. Yol boyunca hiç susmadan Orhan ve Beren sohbet etti. Kütüphaneyi temizlemek çok yormuştı beni. Sonunda birilerinin aklına gelebilmiştim:

"Sen iyi misin Yağmur Ece?"

"He evet çok iyiyim! Sorma. Ah ne kadar iyiyiiiiim!"

"Peki, iyi o zaman. Ee Orhan sen neler yapıyorsun boş zamanlarında?

"Ben video çekiyorum. Bir youtube kanalım var."

"Öyle mi? Seni takip eden bir kitle var mı?"

"Elbette! On bine yakın bir kitle takip ediyor."

"Şaka mısınız siz? Burada ne çileler çekiyorum ben, bunların derde bak 'koç tokopçon vor' tövbe tövbe!"

"Eyvah! Bücür sinirlendi! "

"Heh, bir sen eksiktin Yusuf!"
Durağa vardık. Beren ve Orhan hâlâ ben yokmuşum gibi muhabbete devam ediyorlar.

> Çok güzel :/ <

Köşede bir büfe vardı. Kartıma yükleme yaptırmaya gittim. Yükleme yaptırırken bir tane de kek alıp döndüm.

"Yağmur ben vazgeçtim!"

"Neyden vozgoçton! "

"Ağızın doluyken konuşmasana!"

"Sono... Sana ne Yusuf ya?!"

"Of Yağmur! Seni telefona 'aç' diue kaydedeceğim."

"Aa! Çok mantıklı geç bile kaldın!"

Otobüs gelince sarılıp vedalaştık.
Yusuf yine benimle aynı otobüse bindik.
>olumsuz<
Yusuf hiç konuşmadı. İstelik ortalıklarda görünmüyordu bile!
>olumlu<
Düğmeye bastım. Otobüsten indim. Hızlı adımlarla yurdun yolumu tuttum. Çok yaklaşmıştım ki arkamda birinin olduğunu farkettim. Çok yakındı. Çok korktum. Adımlarımı hızlandırdım. Bir anda durdum ve arkamı döndüm.

YAĞMUR KRALİÇESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin