FACİA

222 38 89
                                    

İkinci kahvemin -Yusuf gelene kadar ilkini bitirdiğim için sıkıntıdan bir tane daha söyledim- son yudumunu içerken Yusuf geldi.

"Tamamdır, seni bekliyorlar."

Heyecanla kalktım. Hemen patronun odasına doğru ilerledik. Kapıya vurup içeri girdim. Bana masasının önündeki sandalyeyi gösterip 'Oturun.' dedi. Hiç itiraz etmedim. Zaten neden edeyim ki? Genç, esmer, temiz yüzlü biri gibiydi. 'Baba parası herhalde' diye düşündüm. Yoksa böyle bir kafeyi bu yaşta hangi parayla açabilirdi ki? Ya da ben olaylara at gözlüğüyle bakıyordum. Bana birtakım klasik sorular sordu. Yaşımı -reşit olup olmadığım mühim idi çünkü- sordu. Yaşadığım yerin buraya uzak olup olmadığını falan sordu. Ücret gayet idealdi. Hatta mükemmeldi. Salıdan itibaren işe başlayabileceğimi ve saatlerin okuluma uygun olacağını söyledi. Teşekkür edip çıktım odadan. Sonra mutluluğumu bölen bir mesaj geldi.

YEDEK BEYNİM
'Yağmur Bulut'um nasıl oldun? Hülya teyze hastaneye geliyor. Serumun bittiyse seni buraya getirecekmiş. Dağıttığın bir şeyler varsa önceden haber vereyim dedim. Bir rahatlık görmeyiver hemen bir yere kitap, bir yere kulaklık falan. Çok dağınıksın ya!

"İsyanın sırası mı şimdi Hayal?

Kırmızı alarm!

"Yusuf benim hastaneye dönmem lazım."

"Ne oldu ki?"

"Hülya teyze beni almaya geliyormuş. Beni bulamassa sı... yani bittiğimin resmidir!"

"Tamam, o zaman okulda görüşürüz bücür."

Yanıt vermeden dışarı fırladım. En hızlı şekilde hastaneye gittim. Nefes nefese kaldım. Kapının önünde durdum. Soluklanırken Hülya teyze geldi. Doğruldum, üstümü başımı toparladım ve en sevimli gülümsememi takındım.

"Yağmur Ece, kızım daha iyi misin? Neden dışarı çıktın? Ben gelirdim içeri. Kızı da geri yollamışsın. Yanına refakatçi olsun diye yolladık biz onu."

"Yok annem ben iyiyim. Yani daha iyiyim. Ona da ihtiyacım yok. Bilmez misin beni sanki? Gidelim mi?"

Olur anlamında başını salladı. Şansımıza otobüs erken geldi. Kısa sürede yurda vardık. Kendimi sıcacık yatağıma bırakmak istedim ama buz gibi bir yatakla karşı karşıyaydım. Hayal kırıklığı. Neredeyse herkes uyumuştu. Yoruldular normal olarak. Ben temizlik yapmadım ama bende çok yorulmuştum. İlacımı içip kendimi uykuya serbest bıraktım.

***

Kahretsin ki alarmı kurmayı unutmuşum ve ders neredeyse başlamak üzere. Hemen kalkıp üstümü değiştirdim. Hayal de uyanmamıştı. Onu da dürtüp alel acele dışarı çıktım. Koşa koşa durağa gittim. Bir dahaki otobüs kaç dakika sonra gelecek diye bakmak için elimi cebime atıp telefonu yokladım. Yoktu.

"Yastığın altında unuttum. Bütün aksilikler bugün benimle!"

Tahminimce on dakika kadar sonra otobüs geldi. Yine tıklım tıkıştı. Durağıma varınca indim. Koşa koşa okul binasına giriş yaptım. Öğrencilerin çoğu henüz sınıflara girmemişti. Yetişmiştim. Önümde mıymıntı mıymıntı yürüyen biri vardı. Bu gıcık kim olabilir diye düşünmeye lüzum yok. Hiç şüphesiz Yusuf gıcığıydı.

"Biraz hızlansana!" diye bağırdım. Yanından geçip gidebilirdim ama niye yapmadım hiçbir fikrim yok. Zaten benim sesimi işitince adımları hızlandı. Sınıftan içeri girdi. Peşinden ben de sınıf kapısından içeri bir adım attım. Ama ne adım! İçeri girmem ile sırılsıklam olmam bir olmuştu. Saçlarım -ıslak saçlarım- yüzümün bir kısmını kapatmıştı, ağzıma su dolmuştu ve üzerimdeki giysiler sinir bozucu bir şekilde üzerime yapışmıştı. Ağzıma dolan suyu fışkırttım ve önüme düşen saçlarımı arkaya attım. Tepeme baktım, suyun geldiği yöne. Kocaman bir kova vardı ve ters duruyordu. Sınıftakiler üzerime gülüyorlardı. Pelin Yusuf'un kolana girerek:

YAĞMUR KRALİÇESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin