Artık her şey bambaşka idi. Yusuf sonunu bilmediği bir yola çıkmış, Meryem ise yapayalnız kalmıştı. Yusuf hayatında ilk defa büyük şehire gidiyordu, içinde çok büyük bir heyecan ve korku vardı.
"Eee Yusufum konuşsana yahu,bak kurtuldun jandarmadan artık senin için bambaşka bir hayat başlıyor gül biraz. "
Yusuf o kadar dalgındı ki Hüseyin'i duymuyor ya da ne dediğini idrak edemiyordu,şuan her şey Yusuf'a bomboş görünüyordu, içinden jandarmalara teslim olmayı bile geçirdi ama Meryem'e kim bakardı? "Daha ne kadar gideceğiz Hüseyin? "
"Geldik geldik az kaldı, 15 dakikaya kalmaz varırız."
Yusuf'un heyecanı her geçen dakika daha fazla artıyordu, ilk defa büyük şehre gidecek orada bir düzen kuracaktı. Meryem için gidiyorum onu rahat ettirmek için, Yusuf'u ayakta tutan tek şey bu düşüncesi yani Meryemi'ydi
"Geldik işte Yusuf, artık rahatsın burada seni kimse bulamaz. "
Yusuf arabadan indi; etrafı ağaçlık, yolları taşlı, evleri taştan, insanları anlamsız bakışlı bu yer ona biraz garip geldi, hatta fazlasıyla garip geldi.
"Büyük şehir dedikleri yer burasımıymış, bizim köyden viran burası Hüseyin. Emin misin beni burada kimsenin bulamayacağından ya da benim burada iş bulacağımdan?"
Endişelenme hele buldum ben sana iş, hadi yürü gidelim kalacağın eve."
Hüseyin çalılıkların arasına daldı, Yusuf Hüseyin'i takip ediyor, bundan sonra yaşayacağı eve doğru gidiyorlardı. Yusuf etrafına bakıyor hareket eden bir canlı arıyordu; bu ağaçlık alanda insan, hayvan hiçbir canlı yoktu. Hüseyin ince bir patikadan bir araya saptı.
"Senin ahbap mağarada yaşıyor ha Hüseyin,daha nereye gidiyorsun hep diken orası"
Hüseyin pis pis sırıttı. "Tamam tamam geldik sayılır amma dır dır yaptın, sen bulunma diye bu kadar çabam Yusufum yoksa seni buralara getirir miyim? "
Yusuf çok sinirlenmişti ama Hüseyin'e minnetli olduğu için bir şey demiyordu. Yol boyunca ikiside konuşmadı. Hüseyin çalıları yararak aşağı, ormanın derinliklerine doğru iniyor Yusuf da onu takip ediyordu. Yarım saat kadar sonra önlerine geniş bir yayla çıktı, yaylanın biraz aşağısında bir dere vardı, hemen üstünde kocaman bir üzüm bağı, İnsanlar bağda harıl harıl çalışıyordu.
"Oo hoşgeldin Hüseyin oğlum, sende hoşgeldin evladım ben Hamit. "
Yusuf adamı başıyla selamladı.
"Nasılsın Hamit emmi, bak sana bahsettiğim yiğit delikanlı bu, Yusuf bundan sonra sana emanet sen ona iyi bakarsın oda seni hiç yormaz merak etme, ben gideyim artık köyde işler beni bekler bilirsin ya tüm yük bende."
Yusuf hiçbir şey demiyordu zaten arkadaşına fazlasıyla yük olmuştu, onun hemen gitmesini istemiyordu ama elden bir şey gelmezdi.
"Senin hakkını nasıl öderim bilmiyorum Hüseyin. Kendine, Meryemime çok iyi bak, ona söyle benim için tasalanmasın sende beni sakın düşünme biraz ortalık durulsun gelirim Meryemimi almaya sonra... "
Yusuf lafını bitirmeden arkadaşına sarıldı, Hüseyin'in gözünden bir damla yaş geldi Yusuf için üzlüyordu ama yapacağı bundan başka bir şey yoktu. Daha fazla onu bu halde görmeye dayanamadı ve hiçbir şey söylemden Hamit emmi ile Yusuf'u başbaşa bırakıp köyüne gitti.
"Gel hele oğlum yemek yiyelim açsındır, benim ev hemen şu bağın altında bugün dinlenirsin yarın da başlarsın işe. Bundan sonra sende benim evladım sayılırsın çekinme sakın benden bir sıkıntın olursa hemen bana söyle. "
Yusuf sadece tebessüm etti. Hiç konuşmuyordu. Aklı hep Meryemde'ydi. Acaba şuan ne yapıyordu, ağlıyor muydu, aç mıydı, susuz mu ya da? Bu düşünceler Yusuf'un başına bir bıçak gibi saplanıyordu. Yol boyunca kafasından bunları silmeye çalıştı ama başaramadı.
"Geldik işte oğlum burası da benim fakirhane. "
Yusuf Hamit emminin sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı. Önünde kocaman bir ev vardı, bura fakirhane ise benim ev virane diye Yusuf aklından geçirdi ama hiçbir şey söylemeden Hamit emminin peşinden içeriye girdi.
İçeride muazzam bir masa hazırlanmıştı. Her şeyden o kadar bol vardı ki herkes yiyebildiği kadar alsa masadaki yemek bir orduya yeterdi.
"Gel otur oğlum çekinme"
"Bu kadar şeye ne gerek vardı Hamit emmi. Zahmet etmişsiniz bir pilav olsa yeterdi bana. "
Hamit emmi sırıttı ama hiçbir şey söylemedi. Yusuf masaya çekinerek oturdu, önce tüm yemekleri gözden geçirdi o kadar çeşit vardı ki ömründe bunları hiçbir yerde göremezdi. Acaba şuan Meryem ne yiyor? Diye aklından geçirdi ama büyük kapı gıcırdayarak açılınca hemen düşüncelerden sıyrıldı.
"Merhaba oğlum hoş geldin "
Nur yüzlü yetmişli yaşlarda bir kadındı Yusuf'u selamlayan.
"Hoşbulduk nine" Yusuf kadının ellerinden öptü.
"Bu benim anam Yusuf,ihtiyar hemen ileride oturur, bahçıvana ihtiyacı vardı allah razı olsun Hüseyin hemen seni söyledi namuslu adamdır diye eğer senin içinde uygun olursa bundan sonra orada çalışacaksın. Kalacak yeri falan da hiç düşünme evin bahçesi geniş bir göz oda var orda yatarsın yemeğide anamla yersin ha. "
Yusuf başıyla onayladı zaten başka ne yapabilirdi ki?
"Tamam Hamit emmi allah sizden razı... "
Yusuf daha lafını bitirmeden yaşlı kadın onun saçını okşamaya başladı. Gözünden birkaç damla yaş akıyordu, Yusuf şaşkınlıktan hiçbir şey söylemiyor sadece kadını izliyordu.
"Sen benim Sarı Yusufumsun oğlum. Sen benim oğlumsun. "
Yusuf hayretler içinde kadına bakıyordu. Az evvel onu selmalayan kadın birden oğlum demeye başlamıştı.
"Hadi ana sen içeri git Yusuf oğlunda gelir birazdan" Hamit emmi ne diyordu, bir bataktan çıkıp daha derin bir batağa düşmüştü Yusuf.
"Kusura bakma evladım. Anam yaşlandı ne dediğini bilmiyor aklı bir geliyor bir gidiyor yıllar önce kardeşim öldü Yusuftu adı, senin gibi sarışın, güzel bir çocuktu, kadıncağız şimdi her Yusuf'u oğlu sanıyor kusuruna bakma. "
Yusuf bi şey demedi. Zaten son birkaç aydır hayatında normal hiçbir şey olmuyordu.
"Sorun değil Hamit emmi ben de gideyim artık nineyle bugün dinlenir yarında işe başlarım. " Yusuf Hamit emminin cevap vermesini beklemeden salondan çıktı, yaşlı kadınının koluna girip;
"gidelim mi anacım"dedi. Kadın sarı Yusufum güzel oğlum kelimelerinden başka bir şey söylemiyordu. Sadece Yusufun gözüne bakıp ağlıyordu. Beş dakika geçtikten sonra;
"Evim hemen ileride oğlum. Gidelim de dinlen sen biraz. " Dedi ve yola koyuldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK DEDİKLERİ
Teen FictionOnlar yaşamlarını güçlükle idame ettirmeye çalışan masum halktan sadece birkaçıydı.. Onlar adaleti savunup, adaletsizliğe baş kaldıranlardı.. Zulme karşı açtıkları savaşın bedelini sevdikleriyle ödeyenlerdi onlar.. Adaletin sadece mahkeme duvarları...