Yusuf evin önüne gelince kendini çok kötü hissetti. İçine birden bir sıkıntı çöktü ama hiçbir şey belli etmedi çünkü bir sebebi yoktu.
"Hadi gelsene sarı Yusufum ne diye beklersin kapının ağızında. "
Yusuf cevap vermeden içeri girdi. Evde çok kötü bir koku vardı etraf darmadağınıkdı. Yaşlı kadın nasıl toparlasın ki evi diye içinden geçirdi.
"Anacım ben çok yorgunum nerede yatacağımı gösterde ben biraz dinleneyim. "
"Oğlum, Sarı Yusufum dur hele bir yemek ye yoruldun şimdi. " Kadın Yusuf'un cevap vermesini beklemeden mutfağa gitti. Aradan on - on beş dakika geçmeden elinde bir sini ile geldi. Sininin içinde bir kaç parça bayat ekmek, dünden kalma olduğu belli olan bir tas çorba ve yoğurt vardı. Yusuf bir şey belli etmeden zorla o yemekleri yedi.
"Anacım de hele kim şu senin Sarı Yusuf? "
"O nasıl sual evladım sensin ya Yusufum."Garip anacım beni oğlu sanıyor nasıl yapsamda oğlu olmadığımı anlatabilsem? Yusuf kafasından geçen bu düşünceleri bir kenara bırakarak "anacım anlat hele benim ufaklığımı nasıl bir çocuktum, seni üzüyor muydum?"
"Aaaahhh oğlum ah! Bundan tam yirmi sekiz sene evveldi. Ben babanla evlendim çok mutluyduk ama çocuğumuz olmuyordu. Sonra...
"Oğlum kaç defa anlatdıydımya bir daha niye anlatırıyon? "
"Olsun anam dinlemek isterim tekrar sen anlat. " Kadın anlatmaya devam etti.
Sonra bir hocaya gittik. Domuzun adamı bizi dolandırdı hem paramızı aldı hem de sen olmadın. Ondan beri gitmediğimiz doktor, kent, köy, hacı, hoca kalmadı. Sonra allahım nasip etti sen doğdun. O kadar güzel bir çocuktun ki herkes sana hayrandı. Mazlum, akıllı yaa öyle bir çocuktun. Sonra sen geldin beş yaşına babanla tarlalara, hayvanların yanına her yere gitmeye başladın. Bir gün harman orak vakti tarlaya gittiniz
Kadının burada gözleri doldu, sesi titredi ama anlatmaya devam etti.
O gün öğle vakti eve gelmediniz işiniz vardır diye bende tarlaya uğramadım. Sonra ikindi oldu yok, akşam, gece sonunda köydeki bacıları toplayıp tarlaya vardım. Bir baktım baban yerde kanlar içinde yatıyor, sen göğüsüne sarılmışsın öylece... O gün ufacık çocuktun daha yemin ettin oğlum, hatırlarsın yemin ettin babana bunu yapanlardan intikamını alacağım diye. Yıllar geçti sen her gün babanın vurulduğu tarlaya gittin, orada büyüdün, olgunlaştın; genç, çakı gibi bir oğlan oldun. Bir gün eve geldin dedin ki anacım ben artık gidiyorum babamın intikamını almaya bende git dedim git al. Sen gittin bir hafta senden haber alamadım. Bir gece kapı dövüldü tak tak diye açtım kapıyı sen geldin. Elin, yüzün, üstün başın kan içinde. Gel dedim oğlum gel seni bir güzel temizleyelim. Sen yok dedin yok ana peşimdeler benim kaçmam lazım. Sonra kapıyı dövmeye başladılar dediler Sultan kadın kapıyı aç. Yok dedim açmam deyyuslar. Kapıyı tekmeleyip içeri girdiler, odadan sen çıktın sonra...
"He anacım sonra. "
Kadın Yusufa baktı. Hiçbir şey söylemiyordu.
"E hadi ana söylesene sonra ne oldu? "
Sultan ana Yusufun gözüne baktı sonra suratında hafif bir tebessüm görüldü.
Sonra seni vurdu o gavur tohumları ama sen ölmedin geldi ağabeyin seni hekime götürdü. İyileştin sen biliyom ben yaaa iyileştin işte ama o abin olacak deyyus saklıyor seni bana bile öldü diyor ki o gavur tohumları gelip seni öldürmesin.
Yusuf kadına bakıyordu. İçi yanıyordu ama bir şey yapamazdı. Kadının ellerini avuçlarının içine aldı.
"Anacım, güzel anacım. " Dedi ve kadına sarıldı. Zavallı kadın bir şey anlamadı ve oda Yusuf'a sarıldı. Öptü, kokladı ağızından Yusufum, Sarı Yusufumdan başka bir kelime çıkmıyordu.
"Hadi anacım bana yatacağım yeri göster ben dinleneyim."
Sultan ana yusuf'u arkasına aldı. Evin içindeki koridorun sonuna getirdi;
"Burada uyu oğlum sen çok seversin bu odayı abinle nasıl kavga ederdin. "
Kadın Yusuf'a şefkatla baktı ve onu orada bırakıp odasına geçti.
Yusuf odanın kapısını araladı. İçerisi biraz karanlıktı. Odanın ortasına küçük bir çul vardı, duvar dibinde geniş bir yatak. Yusuf çok yorgundu hemen kendini yatağa bıraktı. Bugün yaşadıklarını gözünün önüne getirdi.
Zavallı kadın kim bilir nasıl mutsuzdur beni de oğlu sanıyor. Olsun sansın sanki ne çıkar benim de anam yok o benim anam olur bende onun oğlu. Sonra gelinini,Meryemimi getiririm yanına elini öper işine yardım eder. Ben bahçede, tarlada, şurda burda çalışır onlara para getiririm... Yusuf bir an kafasından geçen düşüncelere güldü. Saçmalama oğlum ne o senin anan ne de sen onun oğlusun ah şu yorgunluk... Yusuf yatmadan önce son kez Meryemini düşündü ama bedeni o kadar yorgundu ki daha fazla hayal kurmasına izin vermiyordu ve uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK DEDİKLERİ
Teen FictionOnlar yaşamlarını güçlükle idame ettirmeye çalışan masum halktan sadece birkaçıydı.. Onlar adaleti savunup, adaletsizliğe baş kaldıranlardı.. Zulme karşı açtıkları savaşın bedelini sevdikleriyle ödeyenlerdi onlar.. Adaletin sadece mahkeme duvarları...