Sabah olmuyordu her yer her zamankinden daha karanlıktı. Yağmur başlamıştı. Gökgürültüsü, yıldırım etrafı daha kasvetli yapıyordu. Gecenin içinde şeytan vardı. Yusuf hiç uyumadı saat gecenin üçüydü. Yatağın ortasına oturmuş boş boş yorganın desenine bakıyordu. Zaman hâlâ geçmiyordu. Yusuf ayağa kalktı ve aynanın karşısına geçti. Aynada gördüğü yüz kendisi olamazdı teni bembeyaz gözleri kızarmış elini yumruk yapmış sıkıyor...
Gitmeli buradan bulmalı onları öldürmeli...
Kafasında sadece bu düşünceler vardı. Öldürmeli, öldürmeli, öldürmeli... Tekrar ettiği, düşündüğü tek şey buydu. Balkona çıktı yağmur hâlâ yağıyordu. Şimşekler gökyüzünü aydınlatıyordu. Bir tütün çıkardı cebinden ağzına götürdü. Bir kibrit buldu yaktı tütünü derin derin, soluksuz, hızlı hızlı içine çekti. Öksürdü sonra ama durmadı sabaha kadar içti, içti içti.
Yağmur kesilmişti. Güneşin ilk işıkları etrafı aydınlatıyordu. Gece yağmur yağdığı için hava her zamankinden sıcaktı. Bu sıcaklık şimdiden belliydi. Yusuf ayağa kalktı derin derin nefes aldı. Toprak kokusunu ciğerlerine doldurdu. İçeri girdi, dolabın kapağını açtı kıyafetlerinin içinden silahını çıkardı ve beline soktu. Öldürmeli artık öldürmeli.
Oturma odasına geçti. Sultan ana kahvaltı hazırlıyordu. Yusuf'a baktı tebessüm etti. Gözleri şiş şişti. Gece ağlamış belli.
"Gel Yusufum gel yemek ye sonra çıkarsın. "
Anlamıştı gideceğini durdurmak istemedi. İstesede başaramazdı Yusuf gidecekti. Yemeğini yedi. Ayağa kalktı. Sultan anaya baktı sarıldı ona elini öptü ve yavaş adımlarla evden çıktı.
Sıcaktı hava çok sıcaktı ama Yusuf aldırmadı. Arkasına baktı Sultan ana pencereden Yusuf'a bakıyordu ağlıyordu hâlâ ağlıyordu. Yusuf önüne döndü arkaya balmak yoktu. Gitmeliydi artık gidip öldürmeliydi. Hızlı adımlarla evden uzaklaştı artık evin bacası bile görünmüyordu. Yusuf yol boyunca yürüdü yürüdü. Saat sabahın dokuzu olmuştu. Geç kalmamalı gitmeli hızlı gitmeli diye geçirdi aklından Yusuf. Bir ormana saptı orman yolu kısa olur dedi hemen gidersin. Ormanın içi daha sıcaktı, ağaçlar çok sık, dikenli çalılar her yeri kaplamıştı. Yusuf aldırmadı çalılara ağaçları yararak yukarı doğru tırmandı. Bir ara ayağı bir taşa takıldı ve düştü. Hiç durmadı yeninden kalktı daha kuvvetli kalktı. Bir saat kadar sonra ormandan çıktı. Önünde dümdüz, kocaman bir yayla vardı, hayvanlar otluyordu başlarında küçük bir çoban. Yusuf çobana selam verdi küçük çocukta ona gülümsedi. Saat onu geçiyordu hızlanmalı daha hızlanmalı diye geçirdi içinden durmadan yürüyordu dinlenmeden yürüyordu. Bir tepe çıktı karşısına arkası kavaklı köyü. Geldim dedi buldum sizi. Daha fazla hızlandı kendini çok daha güçlü hissetti on dakika geçti geçmedi tepeye ulaştı. Aşağısı dümdüz bir ovaydı. Ovanın içi kavaklı köyü. Gözünde bir ışık belirdi öldürmeli dedi öldürmeli. Aşağı doğru hızlı adımlarla indi. Kaydı, düştü hiç aldırmadı her defasında daha fazla hızlandı. Köye inmişti. Mutluydu bulmuştu onları. Etrafına baktı etraf sessizdi. Jandarma vardır korkusuyla çalıların içinden yürüyordu onları öldürmeden yakalanamazdı hapse giremezdi.
Çalıların içinde yürüyordu hızla yürüyordu. Karşısına bir adam çıktı. Yusuf'a bakıyordu yaklaştı ona daha yaklaştı ve,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK DEDİKLERİ
Roman pour AdolescentsOnlar yaşamlarını güçlükle idame ettirmeye çalışan masum halktan sadece birkaçıydı.. Onlar adaleti savunup, adaletsizliğe baş kaldıranlardı.. Zulme karşı açtıkları savaşın bedelini sevdikleriyle ödeyenlerdi onlar.. Adaletin sadece mahkeme duvarları...