Saat daha 16.00 olmasına rağmen hava çok kararmıştı. Etrafta korkutucu bir sessizlik ve kasvet vardı. Sanki tüm evren birazdan bir felaket yaşayacak ve gökyüzü bedeninde barındırdığı tüm suları insanlar pisliklerinden arınsın diye dünyanın üzerine boşaltacaktı. Hâlâ tarlada çalışan, ailesini geçindirmek zorunda olan zavallı Gülizar işini bir an önce halletmeye çalışıyordu ama gökyüzü bu duruma izin vermiyor Gülizarı bir an önce eve göndermek için çabalıyordu.
Hava daha fazla kararmaya başladı. Üstüne çıkan fırtına küçük ağaçları söküp atıyor taşı toprağı birbirine katıyordu.
"Havada bayağı bozdu kurban olduğum allahım bugünü mü buldun yağmur yağdıracak off! " Gülizar bir yandan isyan ediyor bir yandan da evine gitmek için hazırlanıyordu ama rüzgar onun küçük bedenini bir ileri bir geri savuruyor, ağzına gözüne toprak dolduruyordu.
Yağmurun bastırmasına çok az kalmıştı. Hava iyice kapanıyor ve karışıyordu. Gülizar hemen yola koyuldu eğer yağmura yakalanırsa sırılsıklam olurdu.
"Orman yolundan gideyim en iyisi ora hem kısa hem yağmur yağarsa çok ıslanmam en iyisi ora evet evet ora. " Gülizar kendi kendine konuşarak orman yoluna saptı. Hava daha fazla bozmaya başlamıştı. Gülizar boyundan büyük adımlarla hızlı hızlı yürüyordu. Orman kapkaranlıktı. Gülizar kendi çıkardığı çıtırtılardan bile korkuyordu. Artık yağmur bastırmıştı. O kadar hızlı yağıyordu ki zavallı Gülizara adım attırmıyordu üstüne sırılsıklam olmuştu ve üzerindeki entari vucudunu sarmıştı.
Gülizar koşmaya başladı. "Zavallı anam kim bilir şimdi nasıl üzülüyordur ıslandım diye, hemen gitmem lazım hemen " Zavallı Gülizar bu yaşına kadar hep anası için çalışıyordu. Beş yaşına gelince babası traktörün altına kalıp ölmüştü bu yüzden Gülizar sadece anası için yaşıyordu.
Gülizar koşar adımlarla yürüyordu, eve çok az kalmıştı.
"O seste ne? " Bir çıtırtı Gülizarı takip ediyordu. "Sen kimsin? " Gelen her kimse çalıların arasındaydı ve Gülizara cevap vermiyordu. Gülizar hızlandıkça arkasındaki çıtırtılarda hızlanıyordu. Beş on dakika sonra Gülizar hemen ormandan çıktı ve arkasına baktı. Görünürde kimse yoktu. İçine su serpilmişti hemen yönünü evine doğru çevirdi ve on dakika kadar sonra eve vardı. Üstü başı sırısıklamdı. Anasına görünmeden hemen odaya geçti ve üzerini değiştirmeye başladı.
"Anasının kınalı kuzusu geldin mi yavrum? "
"Geldim ana geldim. " Gülizar hemen oturma odasına geçti. Evleri çok dar ve karanlık bir ev evdi. Her yağmur yağdığında evin de tavanı akıyordu. Gülizar hemen evin akan yerlerine kap kacak koydu.
"Üşüdün mü benim güzel anam ben hemen yakayım şu sobayı. "
"Çok üşümedim kınalı kuzum, benin bahtsız kuzum. "
Gülizar evin girişindeki leğenden çalı çırpı aldı. Odunları yer olmadığı için o leğene koyuyorlardı. Çalıları birer birer sobaya koydu, üzerine de büyük odunları koyup kibriti ateşledi. Ateş yavaş yavaş yanmaya başladı. Gülizar bir yandan ateşi üflüyor bir yandanda sobaya otun çatmaya devam ediyordu.
"Gene tüttü domuzun sobası of anam of."
Sobaları eski bir soba olduğu için rüzgarlı havalarda duman geri basıyordu ve sobanın kırıklarından tüm evi kaplıyordu."Anam sen battaniyeye iyice sarında üşüme ben pencereyi açayım şu pis duman çekilsin evden. "
"Üşümüyorum benim kınalı kuzum,bahtsız körpem." Ezo ananın içi yanıyordu. Gülizara hiçbir faydası olmadığını düşündüğü için gözünden bir kaç damla yaş süzüldü ama kızı görmeden hemen silip gözündeki yaşları battaniyeyi üzerine çekti.
Evin dumanı çekildikten sonra Gülizar camları kapadı. Dünden kalma çorbayı sobanın üstüne getirdi ve ısınması için karıştırdı. Sonra sofrayı kurdu ve anası ile yemeği yediler. yemekten sonra çarçabuk sofrayı kaldırdı.
Yağmur dinmişti ve rüzgar esmiyordu. Hava yavaş yavaş yükselmeye başlamıştı. Kara bulutlar dağılmıştı. Saat akşamın altısı olmuştu. Gülizar yeniden eline çapasını alıp tarlaya gitmek istedi ama Ezo ana çok yorulduğu için ona izin vermedi. Gülizarda ısrar etmedi. Bir aydır kesintisiz çalışıyordu çünkü.
Tak tak tak...
"Buda kim şimdi? "
"Kimoo! "
"Benim Gülizar kızım Hatice anan. "
Gülizar hemen kapıyı açtı. "Kusura bakma anam beklettim. "
"Yok güzel yavrum yok sorun yok. "
Ezo ana:
"Hoşgeldin Hatice nasılsın. "
"Kızım sen bize bir çay koy hadi. "Hatice ana:
"İyiyim ezo kadın iyiyim sana bir müjde getirdim. "Ezo ana:
"Müjde mi ne ola ki? "Hatice ana:
"He ya müjde işte müjde. "Ezo ana:
"Çatlatmada söyle o zaman kadın ne müjdesi? "Hatice ana:
"Hasan ağa çok beğenmiş Gülizarı oğlu Aliye alacakmış onu git söyle dedi bende tamam söylerim dedim geldim söyledim işte. ""Hem senide yanlarına alacaklarmış bakarlar size bundan sonra gül gibi hadi iyisiniz. "
Ezo ana bir süre Hatice'nin gözüne baktı bir nefes aldı ve yeniden konuşmaya başladı.
Ezo ana:
"Ben... Ben bilemedim şimdi Gülizar ne der bilmiyorum ona bi danışmam gerek. "Hatice ana:
"Aman Ezo kadın kız kısmına sorulur mu bu işler bize sordular mı sanki kaçırmayın işte bak onun peşinde çok kız var bir bakarsın evlenir. "Buyurun ana getirdim çayınızı.
Hatice ana :
"Ben artık kalkayım siz düşünün. "Gülizar:
"Çay getirdiydim ya Hatice ana. "Hatice ana ben gideyim deyip geldiği hızla geri gitti.
"Bu kadında bir hoş geldiği gibi gitti hey allahım. He ana bide neyi düşünecekmişiz biz? "
Ezo ana kızının o güzel gözlerine dolu dolu baktı. Ağzından bir kelime dahi çıkmadı. Gülizar sözünü tekrar yeniledi ve Ezo ana Hatice ananın dediklerini söyledi.
Ezo ana:
"Böyle işte kızım. Sen ne dersin bu işe ha gül kızım. "Gülizar bir şey söylemiyordu. Gözünü yerde serili olan çula kaydırdı. Sadece oraya bakıyordu. Bir süre sonra cevap verdi,
Gülizar:
"Sen bilin ana. "Gülizar anasının cevap vermesini beklemeden odasına çekildi. Gözleri doldu. Ağlamak istiyordu sadece ağlamak. Kendini bir an ağa karısı olarak hayal etti. Şuan yaşadığı sefil hayattan bir ömür boyu kurtulacaktı ama sadece o kurtulacaktı. Daha fazla bir şey düşünmek istemiyordu ve kendisini yatağa boylu boyunca bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK DEDİKLERİ
Teen FictionOnlar yaşamlarını güçlükle idame ettirmeye çalışan masum halktan sadece birkaçıydı.. Onlar adaleti savunup, adaletsizliğe baş kaldıranlardı.. Zulme karşı açtıkları savaşın bedelini sevdikleriyle ödeyenlerdi onlar.. Adaletin sadece mahkeme duvarları...