Çiçeklerin üstüme düşmesini aldırmadan yürüyordum..
Kalbimin delinmesini dışarıdan gören kimse anlamayazdı. Kamufle olmak insanın doğasında yokmuydu zaten. Ağlarken minik dokunuşlarla taptaze görünmek isterdin çünkü insanlar mutlu olunması gereken bir durumda mutlu olur ama kötü dönemlerinde ise seni yargılardı..Kimseyi sevmiyorum artık, sevemiyorum.. O kadar bıktım ve yoruldum ki anlatamam 26 yıllık hayatımda yaşadığım en zor zamanları geçirdim ki bunlar sadece 1 hafta içinde oldu.. Kavga ve dövüş ile çekip gittiğim o evden iki tane cansız beden çıkarttım evvelsi gün.. Annem ve babam. Ben işteyken ve kendi hayatımda yaşayıp bütün dertlerimle boğuşurken onları kaybetmiştim hemde saçma sapan bir sebeple.. Arabada her şey normal seyir ederken arkadan gelen bir araçla şaraplenden aşağıya uçuyorlar.. bu kadar basit işte, bir hayatın,bir ölümün,bir aşkın,bir kaderin,bir doğuşun hayata son vermesi bu kadar basit işte..
Dilim lâl olurken ağlamamak için kendimi kastığımı fark ettim, yüzüm zonkluyordu ve nefes almayı unutmuştum. Akciğerlerimi hissedebiliyordum, kocamanlardı ve beynim patlayacak gibi şişiyordu. İç organlarımın kendileri arasında yaptığı kargaşa duyuyordum , kulaklarım yüzlerce arıya ev sahipliği yapıyormuş gibi vızırdıyordu. Ellerim karıncalanmaya başlamıştı nefes almalıydım ama yapasım gelmiyordu..
Üzüldüğümde yada endişelendiğimde kendimi ruhsuz birisi için eğittiğim dönemlerde en etkili cezam buydu. Kendimi muhtaç olduğum şeyden mahrum etmek. Nefesten. Sadece 1 saniyelik o olayı yapmasam bütün vücudum patlayacak gibi olurdu. Bu en iyi terbiyemdi..
Şirketin önündeydim . Kendi şirketime göre burası gerçek bir şirketti. Nerden baksan 20-25 katlı dışı cam kaplamalı bu bina benim minik şirketimin yanında devasa kalıyordu.. ki olması gereken buydu. Burası bir yuvaydı Dünyanın her yerinden bağlantısı olan bir merkez üstüydü nerden baksan. Yalan değil 1 asırdır ayakta duran bu reklam şirketi artık evrenselleşmiş ve büyümüştü bütün olay döngüleri burda başlardı çoğu da burda biter ve unutulurdu. Şirket ne isterse insanlar onu yapıyordu.. Benim ise minik ama etkili bir şirketim vardı.. Bir basım şirketiydik. Yazarların eserlerini yada keşfedilmeyi bekleyen binlerce insanı bulur ve piyasaya sürerdik. Ama herkesin olduğu gibi benimde bir reklama ihtiyacım vardı. Kalbimin sancısı artmaya başlamıştı çok soluksuz kalmıştım. Ve başım çatlıyacak gibiydi kendi kendime söylendim
"Aptal duygularınla yaşarsan her zaman ezilirsin ve ben her zaman sana ceza veririm işte böyle. Hak ettin kabul et. Ağlamak yok! "
Robot gibi büyümüştüm. Duygusuz , heyecansız ve ruhsuz. Babam büyük bir iş adamıydı annem ise tipik iş adamı eşi, bağış toplantısından başka bağış toplantısına koşan bir kadındı. Daha 3 yaşlarımda düşüp dizimi kanattığım üstünede çığlıklar eşiğinde kıyamet kopardığım için 1 gün boyunca yemek yememiştim. Babamın kararıyla.. Ben işi inada bindirip onlardan sevgi bekledikçe daha farklı şeylerle tanıştım. Dövüldüm, darp edildim, karanlık bir odada kalma yasağı aldım, ki bazen o kadar çok ağlardım ki beni karanlık odaya tıkar ıslatır öyle döverlerdi. Böyle büyümüştüm ruhsuz ve duygusuz. O yüzden canım kolay kolay acımazdı..
İlk baharın başlarındaydık ılık esen rüzgar eteğimi ve saçlarımı savurdu, ılık ve temiz havayı ciğerlerime çektim. İlk adımımı nefesimi vererek içeriye bıraktım kocaman devasa kapı hızlıca açıldı kapıların yanında duran iki adam bana baş selamı verdi ve elleriyle içeriği gösterdi biraz adım attım ki yanımda bir hanım bitti.
"Merhaba efendim , Özgür bey sizi odasında bekliyor. Size eşlik edeyim."
Hoş birisiydi etrafa göz gezdirdiğimde her çalışanın böyle olduğunu gördüm. Hepsi aşırı resmi ve dümdüzdü, ciddi ve katı görünüyorlardı."Sevinirim." Diyerek yanıtladım..
Fazla konuşmazdım. Kısa ve net olurdu genelde söylediğim her şey. Benimle beraber asansöre bindi ve en üst tuşa bastı . 2 dakika sonra ayaklarımla yere sağlam bir şekilde bastım. Yürümeye başladım. Bir iş randevusuna gelmiştim. Üstümde beyaz yarım kollu skinny bir body vardı altımda ise kan kırmızısı bir etek giymiştim. Mini eteğim bütün bacaklarımı sergiliyordu ama bu benim için kötü değildi. İstediğimi giyerdim. Kime ne ? Ayağımdaki siyah topuklu ayakkabıların çıkardığı tok ses eşliğinde büyük bir oda kapısına geldik kapı sadece bir hareket ile tıklandı. İçeriden gelen gür ve kalın sesin gir demesiyle açıldı ve ben içeri adımımı atmış bulundum. Beni getiren kadın dışarıda kaldı ve kapıyı kapattı. Burnuma dolan kavun kokusu gözlerimi kapattırdı. Muhteşemdi ve burnumdan beynime doğru muhteşem bir his ile tüm hücrelerim 'Daha çok' diğerek isyan etti. Ayaklarımı gıdıklayan ve tüylerimi diken diken eden bu hoş kokunun kaynağını görmek için gözlerimi açtım. Gözleri çok maviydi.. yüzü çok güzeldi. Niyeyse bir anda kendimi cezalandırmayı düşündüm çünkü kalbim onu görünce yeni uçmaya çalışan minik bir kuş gibi sendeledi. Yüzü tanıdık geliyordu..Toparlanmam gerekiyordu. Burda durup salak gibi ona bakamazdım. Paltomu çıkartarak elime alıp sağ elimi ona uzatarak yanına gittim.
"Zemheri Ay"
"Özgür Yılmazer"
"Tanıştığıma memnun oldum Özgür bey. Sizinle bir iş için buradayım biliyorsunuzdur."
"Evet Zemheri hanım . Oturun lütfen."
Ve ben bütün hayatımı değiştiren o oturuşu yaptım. Ve kendimi kadere bıraktım. Nerden bilebilirdim ki.. Bütün tabularımın kırılacağını . Ya da ben Zemheri Ay kim derdi ki saçma şeyler hissedecek ve yapacak ..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemheri
General Fiction"Kalbiniz bayım , bir çiçek kadar taze ama Zemheri kadar kötü..." "Eğer ölürsem , beni kalbine gömsünler.."