Bu olaylar beni artık korkutuyordu. Kendimi işe bile veremiyordum. Kaçacak deliğim yokmuş gibiydi. Kime gitsem kime sarılmaya çalışsam bir duman gibi dağılıyor gibi hissediyordum. Kapana sıkışmış fare gibiydim. Sahi hayvanlar öleceğini yada kaçamayacağını hissedince ne yaparsa aynı öyleydim. Boşvermiştim ve avcının gelip beni avlamasını bekliyordum. Nasıl olsa kaçamayacaktım.. Nasıl olsa yine kaybedecektim.
Yavaş yavaş aklıma balonun ucuyla minik parıltılar düşmeye başladı.. yanlız değildim aslında. Artık arkadaşım Özgür vardı, Deniz vardı. Ama ben bile ne olduğunu anlayamıyordu ki.. Kime gidecektim? Kime anlatacaktım?
Kendime bile yardımım olmuyordu ki. Daha ağlayamıyordum bile. Hâlâ aşamadığım tabularım vardı. Asla gitmeyecek tabular.. Sahi beni ne zaman rahata erdirecekti hayat ? Ne zaman hislerim ve duygularımın aurasında salınıp şarkılar söyleyip aynı sinirle çaldığım enstrümanı kırıp sonra da arkasından ağlayacaktım ?Ben aç bir hayvan ya da insan görünce bile mutsuz olup ağlamak isteyen birisiyken nasıl gerçekten ağlayabilecektim? Sanırım bir şeyler yapmam lazımdı. Ben yaşamak istiyordum. Ormanda koşmak , papatyalardan taç yapıp kafama takmak ve uçan kelebekleri yakalamak istiyordum. Kimsenin olmadığı ve beni asla mutsuz etmediği bir Dünyada yaşamak istiyordum. Çok mu şey istiyordum ? İç sesim ise gerçekleri yüzüme vurmuştu çoktan. Evet demişti. Asla mutlu olamayacaksın. Sen böylesin kabul et. Böyle olmak istemediğimi haykırmama rağmen benimle dalga geçmişti..
Toparlanmaya çalıştım şirketteydim ve elimi çeneme yaslamış dışarıyı seyrederek neler düşünüyordum böyle.. Ama kendimi alamıyordum hayat bu kadar kötüyken nasıl düşünemezdim ki.. Bazen hep şunu düşünürdüm; değer verdiğimiz birisi kollarımızda ölse neler düşünürdük mesela. Bunu düşünemiyordum bile çünkü değer vermek benim için çok zordu..
Kendime biraz zaman tanımaya çalıştım ama olmuyordu. Zorda olsa kendime gelip önümdeki dosyalarım incelemesini bitirmeye çalıştım. Beni bekleyen tonlarca iş vardı. Bir sürü yazar benden haber bekliyordu dahası yazarlık için yeni birilerini bulmam lazımdı. Denizle konuşup toplantı yapmam lazımdı bu iş böyle olmayacaktı.
"Deniz !" Bir dakikadan daha kısa sürede odama girdi o gelene kadar bilgisayarımı kapatmış ellerimi önümde birleştirmiş sabit şekilde dosyaları incelemiştim.
"Buyrun efendim!"
"Toplantı yapacağız. Sende katılıcaksın. Editörleri ve basım müdürümüze haber ver." Yine ve yeterince soğuk ve ruhsuz sesimle onun heyecanını bastırmıştım. İflah olmaz bir kadındım. Kaç gündür arkadaşım olması gerektiğini düşünüyordum.
"Lütfen yaparsın değil mi Denizcim ?"
Sonda eklediğim cümleyle şaşırdı kaldı. Aslında hiç emir vermez rica ederdim ama bu hep soğuk olurdu. Bu sefer samimi bir şekilde söylemiş ve sonunda gülümsemiştim."Tabiki de Zemheri Hanım ne demek , hemen hallederiyorum. 15 dakikaya herkes toplantı salonunda olur"
Cümlesinin sonunda gülmüş ve kapıdan çıkıp kapıyı kapatmıştı. Sebepsizce yüzüme gülümseme yayılmış ve mutlu olmuştum. Birisini mutlu etmek çok basitti aslında. Sözleri ve tonlamaları eleyerek seçersek karşımızdaki mutlu oluyordu. Bunu daha sık yapmayı aklıma yerleştirip dosyalarımı ve tabletimi alarak toplantı salonuna gitmeye başladım. Yüzümde durduramadığım tebessümüm vardı. Sanırım Özgürle konuşmam bana iyi gelmişti. Aklıma Özgür gelince üstümdeki takım kadar kızardığımı hissettim. Ve bunu silmeye çalıştım. Soğuk ellerimi yanaklarıma bastırdım. Aynı lise aşıkları gibiydim. Kulağa şaka gibi geliyordu. Yavaşça kendime gelmeye çalıştım çünkü toplantı salonuna gelmiştim. Kapıyı ittirdim ve açarak baş koltuğa oturdum. 3 editör, 1 basım müdürümüz ve Deniz, beni görünce selam verdiler . Başımla ve hoş bir sesle "merhabalar" dedim. Genelde sertçe 'oturun' derdim. Yavaşça yerime kuruldum ve onlarda işlerini bitirip dosyalarını toplayarak oturdular. Bütün toplantıyı yeni fikirlerle süslemiştim. Yeni yeteneklere şans vermemizi ve keşftememizi, insanların farklı kişilere aç olduğunu anlatıp durumu ele almamız gerektiğini anlattım. Farklı fikirler gelmişti ve bunun ışığında üniversitelerin edebiyat bölümündeki başarılı öğrencileri göz önüne alarak dekanlar ve öğretmenlerle görüşmeye karar verdik. Etkili olacaktı olmalıydı çünkü popülarite böyleydi. Muhteşem eserler veren bütün tarihi yazarlarımız hariç çoğu bulunduğumuz dönemdeki yazarlarımız bir süre sonra tozlu raflara kaldırıyordu.. Aslında çok acı ve kötüydü ama çark böyle dönüyordu ve çok acımasızdı. Elimizden başka bir olanak gelmiyordu. Ve devam ettirmemiz gerekiyordu. Toplantı bitimi öğle yemeği saatine denk gelmişti ve diğerleri yemeğe çıkarken yalnız yemek yemek istemediğimi fark ettim. Sanırım biraz mutlu olabilirdim.
Her zaman tebessüm etmemi sağlayan ve bir özür borçlu olduğum bir arkadaşım vardı.
Telefonumu elime aldım Özgür Yılmazer ismine dokundum. Açılan mesaj bölümüne "Öğlen yemeği?" Yazarak gönderdim. Çok kısa bir süre içinde "Beş dakika sonra. BUZZ restorant ?" Yazısını görünce gülümsedim. O restorant bana yakındı. İkimizin şirketlerinin tam ortasında kalıyordu hatta. Harika bir seçim. Odama geçip çantamı aldım ve karnımdaki uyuşmayı bastırmaya çalışıp arabama doğru gitmeye başladım. İçimde yeni bir oyuncak almış bir çocuğun heyecanı vardı. Yeni mutluluklara gebe kalmıştım çoktan..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemheri
General Fiction"Kalbiniz bayım , bir çiçek kadar taze ama Zemheri kadar kötü..." "Eğer ölürsem , beni kalbine gömsünler.."