***Hayatında çok nadir gördüğü anlardan birine daha denk gelmişti ve adam ona tepeden küstah bir bakış atarak uzaklaşmış, ne yardım teklif etmiş ne de canının yanıp yanmadığına aldırıp etmişti. Azra şaşkın bir afallamayla giden aracın arkasından -öküzün trene baktığı hasletle bakarken- koluna dokunan ve onu çekiştirmeye devam eden dadısına baktı."Nezaketsiz öküz ne olacak. İnsan kibarlık namına bakar ve bir şey olup olmadığını sorar. Sorsanız centilmenlikte sınıf atlamıştır, bu tür adamlar. Neyse hadi kalk kızım, iyi misin?" dedi Serra dadı söylenerek. Kalktı. Tekrar aracının yanına geldiklerinde, şoförün yardımı ile yoldaki ağacı dağcıların kaldırdığını, o nezaketsiz öküzünde böylelikle açılan yoldan kaybolup gittiğini gördü. Adadaki konağa giderken, yol boyunca dadısının dırdırını ve homurtusunu çekmişti ama söylediği tek kelimeyi bile aklına yazamadı çünkü aklı hala yeşil gözleri haşin haşin parlayan o adamın suretinde takılı kalmıştı.Neyse ki araç çok sonra istenilen yere geldi ve duvarında güvenlik sistemi kurulu alana talimat veren şoförden sonra devasa sürgülü kapı gıcırdayarak açıldı. Etrafta in cin top 0ynuyordu, ormana açılan bir kapı diye düşünürken araç ilerledi ve büyük bir bahçeden içeri girdi. Azra şaşkınca etrafa bakındı. Burası cennet olmalıydı. Yağmurdan ıslanmış yeşil yapraklı güller rengârenk etrafa serpiştirilmiş çiçekler ise göz alıcıydı."Aman Yarabbi, burası son gördüğümden çok çok farklı," dedi Serra dadı da aynı şaşkınlık içinde. "Buraya ne olmuş böyle.""İyi bir peyzaj mimarının eli değmiş olmalı," dedi sıkıntıyla oflayan Azra. Araç üç katlı, dışı sarmaşıklarla kaplanmış taş duvarlı büyük konağın önünde durdu. Oymalı sütunlarla süslenmiş giriş kapısı saray yapımı gibiydi. Bu eski konağın her yanı tarih kokuyordu. Kapıda bekleyen ve saygıyla inmesini gözleyen yaşlı bir adam vardı, üstelik İngiliz asilzadelerine hizmet edercesine frank giyip papyon takmıştı. Gülümsedi, bu devirde böylesi bir anlayışa kim sahip olabilirdi ki."Hoş geldiniz efendim," dedi yaşlı adam düşük gözkapaklarını Serra dadıdan sonra genç kıza çevirerek. "Geç kaldınız efendim, hanımefendi sizi hayli bekledi ve bekletilmekten hiç hazzetmez.""Bilmez miyim huysuz moruğun alengirli hallerini," diye homurdanınca Serra dadı, yaşlı adam "Bana mı dediniz efendim," diye sordu merakla."Buraya gelmemizi istemeyen tabiat bize engel için ağaçlarını yollarımıza serdi de ondan bahsediyor dadım." dedi Azra huysuz bir tutumla."Buyurun efendim burada," dedi kapıdan içeriyi gösteren adam.Göstermese sanki girişi bulamayacaklardı. Azra kıpırdamayınca dadısı onu dürttü. Kahya bavulları taşıyan şoförlere "Şuraya lütfen," derken Neyse ki Azra fazla sorun çıkarmadan içeri adımını attı.İçi dışarıdan daha gösterişli olan ve buram buram asalet, mazi kokan konağın girişinde bir yaşanmışlık sarsıyordu ifadeyi. Devasa avize tepelerinde asılı, kristal taşları göz alıcı bir bakımla parlamaktaydı. Duvarda tarihi resimler çerçevelenmişken, tam ortada büyük maun cilalı gül ağacından bir karşılama masası ve üzerinde taze güllerden bir demet duruyordu. İçerisi buram buram gül kokuyordu ve Azra'nın çiçek tozlarına karşı alerjisi vardı. Burnu kaşınmaya başladı ve arka arkaya iki kere hapşırdı. Tam o sırada hırlayan bir sesle, "Orada mısın Nisan? Aşağıda ayaklık etmeyi bırak da yanıma gel," diye bağırdı merdivenlerdeki huysuz ses.Yirmili yaşların ortasında, yorgun duruşlu, güzel yüzlü bir genç kadın merdivenlerin altından koşarak çıktı ve "Geliyorum hanımım," diyerek girişe koştu. Azra kızla kısa bir an bakıştı ve şaşkınlıkla yüzüne bakan kız ikinci defa efendisinin sözünü işitmeden derhal merdivenlere atıldı. İki dakika sonra emirler veren ses azaldı, yerini merdivenden inen ayak sesleri aldı.Yaşına göre asaletin duruşunu resmeden yaşlı bir kadın merdivenin tırabzanında göründü. Solmuş güzelliği, hala kalite kokan giyimi ile Meryem Hanım kötü niyetli bakışlarını hedefine çevirerek, geniş merdivenleri sabırsızlıkla dolaştı. "Geç kaldınız?" diye selam sabah vermeden direk konuya girdi.Az evvel yukarı çıkan genç kız "Buldum efendim," diye seslenince ona kibirli bir tutumla, "O zaman getir seni üşengeç, çok konuşma," diye söylendi. Azra ağzı açık yaşlı kadına bakarken, o merdivenlerden bastonunu savurarak dikkatle aşağıya indi. Serra Dadı hemen "Tam zamanında indi uçağımız ancak beklenmedik bir..."Yaşı kadın elini kaldırarak onu sustururken bakışlarını genç kıza çevirmişti. "Sen Azra olmalısın," diye belirtti."Sende huysuz..." etini çimdiği yiyince "Babaannem olmalısın, göründüğünden daha yaşl..." diye çimdiği yiyince "Yani huy..." Bu sefer boğazını temizleyince dadısı "Evet geldik." diye iç gerdi. "Zamanın ne önemi var sonunda Allah'ın unuttuğu bu yere gelmeyi başardık."Yaşlı kadın bir zamanlar kendi gibi ukala olan kıza burnunu kibirle kaldırarak baktı. Sonra onlara aldırmadan merdiveni inerek salona ilerlerken "Yemeğe yetiştiniz, yoksa aç kalacaktınız." dedi ve gözden kayboldu."Ben gidiyorum," dedi salon yerine kapıya atılan Azra.Dadısı kolundan tutup durdurunca "Bu küstah ve kendini beğenmiş kadına tahammül edemem." diye buyurdu."Bu küstah ve çenesi babaannesinin diline benzeyen kıza katlanana bana mı söylemiyorsun bunu, Hah!" dedi Serra dadı ve kız irice açtığı gözleriyle "Ben küstah değilim." diye buyurdu.Kolundan çekiştirerek girişe yönlendirdi ve içeri itildi.Azra görkemli salonun eski ve pahada emsalsiz otantik eşyalarla kaplı oturma bölümüne yürürken, yaşlı kadının yere vuran bastonundan başka ortamda ses çıkmıyordu. Yaşlı kadın cam önündeki bir koltuğa otururken, "Beyaz şalımı getir Nisan," diye bağırdı. Azra modaya uygun kadınsı hatları, büyük kahve gözleri, baştan çıkarıcı taze güzelliğini çevreleyen kumral rengi lüleleri ile, annesinin gençliğinin kopyası gibiydi."Sandığımdan daha güzelmişsin, neyse ki iş görürsün." dedi huysuz bir tutumla.Tam ona okkalı iki kelime söyleyip burayı terk edecekti ki, arkasından ittiren dadısı yüzünden öne doğru savrulup ayaklarının dibine isteksizce vardı ve nezaket gereği elini uzatarak eğildi. Yaşlı kadın elini öpüp alnına koyan kıza bakarken, Azra sadece bir an soğuk gözlerinde bir ışığın yanıp söndüğüne yemin ederdi ama soğuk ve mesafeli tutumunu görünce tekrar elini bırakıp bir adım geriledi. Bu kadın şeytanın banka şubesi gibiydi."Valizleriniz odanıza yerleştirilirken oturun biraz sohbet edelim," dedi yaşlı kadın bastonunu koltuğun kenarına koyarken. Etrafa bakınarak koltukların olduğu yere yönelirken dışarıdan gelen sesi duyduğunda, dikkati dağıldı. Evin girişinde gördüğü çakıl döşeli araba yolundan birileri geliyordu. Yaşlı kadın yeniden "Nisa?" diye bağırdı. Nisa denen kız soluk soluğa merdivenlerden ayak sesleri geldi ve daha sonra "Torunumun gittiğini belirtmemiş miydin sen?" diye sordu. "Gitti efendim, acil bir işi varmış," diye söyledi kız. Merakı artan Azra gelene bakmak için bakışlarını pencereye çevirdi. Ona çarpan aracın aynısına benzeyen muhteşem siyah spor camın önünden geçiyordu. Tam heyecanlı düşüncelere dalmışken, babaannesinin yeni kocasından olan torunu arabadan indi, daha rahat görebileceği jakar fonların yanına doğru ilerledi. Az evvel onu kapıda karşılayan hizmetkârın aşırı resmi bir şekilde onu selamlamak için görüş alanına girdiğini görünce suratı hüsranla asıldı ama düşündüğü şeyin heyecanından sebep kalp atışları hızlandı. Onca zaman platonik olarak sevdiği adam az evvel onu yerlerde bırakıp arkasına bakmadan gitmişti. Acıklı bir gülümsemenin dudaklarına yayıldığını fark etti. Onun gibi kibirli ve kadınları oyuncak olarak gören adam hakkındaki konuşmalar son dönemlerdeki gerçekten en ürkütücü düşüncelerinden olduğu için bunca zaman uzak durmuştu ve şimdi yoksa...İçeri giren uzun boylu iri adam kapıda göründüğü an Azra nefesini tuttu. "Seni daha iyi gördüm Meryem Sultan, bu ne güzellik," diyen adamın sesiyle Azra'nın ağzı bir karış açık kaldı. "Arda Mertoğlu," dedi kısık bir sayıklamayla. Uzun boylu, yakışıklı adam ona göz kırptı. Hayır asıl şaşırdığı onunla karşılaşmaları ya da bu adamın babaannesinin torunu olması değildi, asıl şaşırdığı Arda Mertoğlu'nun ona bakarak göz kırpmasıydı. Şaka gibi!Tuhaf bir şaşkınlıkla ve hüsranla başını çevirdiğinde, nefes almakta zorlandı. Kapıdan giren diğer ayakların yüzüne odaklanırken, kafasını kaldırmadan elindeki şemsiyeyi onu bekleyen hizmetkâra verdi.Yok artık, az evvel düşündüğü şey uçarı bir hayaldi. Yok canım olamazdı. Timur kuzeni olamazdı. "Meryem Sultan misafirlerimiz mi var?" dedi aynı Arda Mertoğlu gibi. O konuşuyordu babaannesi denen ihtiyarla ve o sadece onu izliyordu. Azra nefesinin kesildiğini fark etti. Nemli saçlarının altın ışıklar saçan ifadesi göze çarpıyordu. Güçlü geniş omuzları ve atletik vücuduyla, her daim gözünün gördüğü en yakışıklı adamdı. Kuşkusuz haşin yüz hatları, yaşını gösteriyor ve ifadesindeki sertlik bile hoş bir sempati sunuyordu ve Azra kendini ona bakmaktan alıkoyamıyordu."Gittiğini sanmıştım," dedi Meryem Hanım huysuz bir sesle."Gitmedim, Arda gelmişti onu almaya gittim." Bakışlarını genç kıza çevirdi, kim olduğunu bilir halde gözlerini devirerek üzerinde kuruyan çamurlara baktı. Azra da onun gibi çamurlara bakınca, gözleri kısıldı. O anda göz göze geldiler."Nasılsınız küçük hanım?" diye sordu.Meryem Hanım kaşlarını kaldırarak, "Tanışıyor musunuz?" diye sordu. "Küçük hanım biraz sakar sanırım," diye sataştı Timur."Beyefendinin de görme sorunu var sanırım, beni görmeyerek çarptı.""Ona arabayla mı vurdun?" diye şaşkın bir nida koptu Arda Mertoğlu'ndan."Aracım dokunmadı bile,""Yaralanabilirdim, tramvay geçirebilirdim. Zahmet edip doktora götürmeyi bile teklif etmediniz.""Yaralı olduğunuzdan emin olsaydım sizi doktora ben götürürdüm küçük hanım sıhhatinizin de en az diliniz kadar maşallahı olduğu görüldüğü üzere ortada."Azra dişlerini sıktı. Ve o anda anladığı gerçekle ağzı bir karış açık kaldı. Kuzeniydi. Onun kuzeni Timur muydu? "Oturun lütfen," dedi Arda ayakta dikilmekte olan ikiliye sonunda. Azra gözlerini Timur'dan alırsa oturmayı da akıl ederdi.Aklı çınlıyor, bacakları boşanıyordu, ne yani kuzenine mi aşık olmuş, onca zaman hayalini kurmuştu. Midesi kalktı. Ve Timur bunu biliyor gibiydi, kuzeni olduğunu biliyor gibiydi. Geniş alnı zekâsıyla beraber kibrini gösterse de, gözlerinde gizemli bir şeyler vardı. Üstelik gösterişli haline eş, açıkça belli olan küstahlığı ifadesinden süzülüyordu."Hoş geldiniz," dedi ve babaannesine bakarak "Biz çalışma odamızda olacağız," diyerek arkadaşına kaşıyla kalmasını emretti ve kimsenin yüzüne bakmadan nezaketsiz misafirperverliğini de yanına alarak odadan ayrıldı.Arza'nın elleri yanında yumruk oldu, dişleri sıklaştı, ifadesi asıldı. Ona arabasıyla vurmuştu, üstüne üstlük üstün körü bir hoş geldinle nezaketsiz olarak odasına çekilmişti.****"Babaanneme selam söyleyin, lütfen bakımlı tırnaklarını üzerimden çeksin. Evlenmek için hiçbir acelem yok. Hele hele lütfedip de benim için henüz mezun olmuş bir veledi başıma sararak bu işten yırtacağını düşünmesin."Timur Saraçoğlu, orman manzarasına hâkim çalışma masasında oturan yakın arkadaşı Arda Mertoğlu'na derdini anlatırken, öfkeden deliriyordu. Arda yakın arkadaşının hırstan kızarmış yüzünü seyrederken, siyah gözlerindeki isyankâr karanlığı fark etti."Seni de buna alet ettiğine inanamıyorum." diye sitem etti sonunda.Arda küstah dudağını bükerek " Sana böyle bir oyun oynamak haddim değil," diye açıkladı. "Sanırım bu sefer babaannen konusunda yanılıyorsun, onun böyle bir fikriyat içinde olduğunu sanmıyorum. Bence kuruntuların o kadar arttı ki, kadını günah keçisi ilan ediyorsun."Yakın arkadaşının gücenen sesi ve çelik gibi bakışlarının altında huzursuz bir sessizlik oluştu. "O zaman neden getirdi o kızı buraya?""Sana belirmiş aslında, anlamayan sensin sanırım. Kızın annesi ceza için sürmüş onu sizin adaya.""Yani diyorsun ki babaannem sonunda beni evlendirme ısrarından vazgeçti.""Hayır bunu sen diyorsun, ben diyorum ki bu sefer olayda parmağı yok.""Yani hala beni evlendirmekte kararlı mı?""Hiç pes ettiğini gördün mü?"Arda dikkatle arkadaşına bakarken, memnuniyetsizliğinin farkında olmak, kararlılığını azaltmıyordu. "Bence bir şekilde ona gerçeği açıklamasın."Başını iki yana salladı Timur, "Bunu yapamam."Arda iç geçirdi, "O senin annen yerinde, bir büyük anneden fazlası oldu her daim sana karşı, bu topraklardan göçüp giderken senin mutlu bir yuva kurduğunu görmekten başka ne dileği olabilir ki. Onun yaşlandığının farkına var artık."Dalgın bakışları duvardaki tabloya dalan Timur öylece durdu, evlenmek için ne çabası ne de isteği vardı. Üstelik ne zaman ziyaretine gitse, babaannesinin delip geçen bakışlarının altında kararlılığını korumanın zor olduğunu kabul ediyordu.Altın ışıklar saçan koyu yeşil hareli o gözlerdeki soğuk bakışları tüm ada halkını ürkütüyordu, üstelik adada olduğu zaman çıt çıkarmaktan korkan ev ahalisinin varlığından sebep tir tir titremesine neden oluyordu.
Tüm Müjde Aklanoğlu Kitaplarında MORAL İNDİRİMİ VAR. 10 tl'den balayan fiyatlarla. Kitap yerine gelir, para da ama ne sağlık ne de sevgi gelmez. SEVİLİYORSUNUZ.
kitapmatik.com.tr
kitapstari.com
hasremyayinlari.com
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANSA BAK! (Talih serisi-3)
ChickLitTANITIM TÜR: Romantik, Komedi Allah'ım, babamdan ve bir nevi kendini Nazi Subayı sanan ağabeyimin yardımcısı olan Nazi Nalan'dan beni kurtardığın için bana bu Şansı verdiğin için, şükürler olsun! " derken, başıma geleceklerden habersiz olan ben: Azr...