ŞANSA BAK!

1.4K 149 26
                                    


Ne korkuyorsun şitttt aşık olmaktan mı söyle :D 

ŞANSA BAK 2. BÖLÜMBÖLÜMÜç yıl sonra...Bir kadının inadının sınırları ne kadar derin olabilirdi? Kör kuyu kadar mı? Altı delik deniz kadar mı? Annesinin inadının derinliğini tahmin etmek, ölüyü diriltmekten daha güçtü. Her ay olmazsa olmazı bir görücü maktulüyle sohbet etmek durumu ise işkenceydi... Azra Şanslı, şanssız hayatından yavaş yavaş yorulmaya başlamıştı. Annesinin inadına olan sabrı öyle az kalmıştı ki, güçsüz kalmaya başlamıştı. Tıpkı abileri gibi onunla savaşamıyordu neredeyse."Ama anne..." dedi karşısındaki kadına. Baktı olmuyor, vicdan azabı çektirmek için kırgın bir sesle, "Ne olur artık pes et." diye yakardı.Herkesin sandığı gibi öyle yılışık, kendini bilmez, halden anlamaz, gösteriş meraklısı bir kadın değildi Eski Türkiye güzeli Huriye Hanım. Ona herkes Huri derdi, çünkü güzelliği yıllar geçmesine rağmen hurileri kıskandıracak kadar etkiliydi ama ona huri demelerinin asıl sebebi yüzünün yansıması olan yüreğiydi."Onunla görüşmeden eve gelirsen, kararımın müspet olduğunu bildiririm." diye ciddi bir tehdit savurdu."Ben de bir daha eve gelmem." dedi kız rest çekerek."Sen bilirsin. Sen beni yok sayarsan, ben seni hiç olmamış sayarım." dedi o her zamanki soğuk, despot, dediğim dedik haliyle. Kız ne diyeceğini bilemedi, onsuzlukla mı sınayacaktı bir adamla görüşmedi diye. Öfkeyle soludu. Sonra merhametli sözleri döndü gözbebeğine, eğildi yüzü yüzüne, yanağına dokunarak tepesine bir öpücük kondurdu. "Sana güveniyorum yavrum, yüzümü yere eğmezsin. Görüşmeniz bitince ararsın, olur mu?" Annesi yaşına göre hala alabildiğine güzel olan fiziğini görsele sokarak restorandan ayrılışını izletti Azra'ya. Son sözleri bıçak gibi keskindi, ve genç kız öfkeden kudurmak üzereydi. Bakışlarını etrafta gezdirirken, gelecek kişinin kim olduğunu sormadığını anladı. Peşinden ayağa fırladı ama annesi yerine kapıda gördüğü kişiyle birden yer ayaklarının altından çekildi. İki senedir peşinde pervane olan ve kaç kere evlenme teklifini geri çevirdiğini unuttuğu Talat Başpınar girişte arzı endam ediyordu. Talat, pepelek olduğu kadar yakışıklı, bencil olduğu kadar saygın duruşlu, annesinin pek sevgili oğulcuğu, ahbaplarının hatırşinas tanımıydı. Ondaki ısrarın sebebini bilmiyordu. Ne sevdikleri, ne de huyları aynıydı. Kişilikleri birbirine hayli zıttı. Üstelik garip bir tutumla üzerine titremesi, sürekli vıç vıç halleriyle boğması yüzünden, adamdan fellik fellik kaçıyordu. Şimdi de ona görünmeden tüymek zorundaydı ama nereye? Annesinin işini garantiye alıp bu sefer restoranın arka tarafına bir adam diktiğinden ise neredeyse adı kadar emindi. Yine de bir umut içeride bakışlarını gezdirdi. Genç adamın yaklaşan her adımında kalbi hızlanırken, o anda yanından geçmekte olan bir garson gözüne takıldı. Elinde kocaman bir hediye paketi vardı. Kırılmasından korkarak elini havaya kaldırmış, usul ve dikkatle ilerliyordu. Masada ki çantasına atılarak derhal yerini aldı ve garsonun arkasına saklandı. Garsonunun dikkatli adımları eşliğinde kapıya doğru yönelmeye başladı. Fakat planı istediği gibi gitmedi. Garson hediyeyi cam önündeki bir masaya bırakınca, bayrak direği gibi açıkta kalan Arza, o panikle ne yapacağını düşünemeden karşısına çıkan ve yüzünü dahi görmediği adamın kollarına kendini attı. Kollarını uzun boylu adamın boynuna dolayarak yönünü çevirdi. Bakışlarını yılışık görücüsüne odaklarken, genzine dolan erkeksi koyla kısa bir an duraladı. Bir kalkan gibi kullandığı gövde çok yakın değildi ama nedense ısısını teninde hissetmek gerilmesine sebep olmuştu. Kokusu pek tanıdıktı, sanırım abilerinden biri geçmişte bu kokuya benzer bir parfüm kullanmıştı. Yoksa nereden yakın gelsin ki? Topuklu ayakkabılarla bile kollarına boynuna zorla doladığı uzun boylu iri adamın kulağına ulaşarak, "Lütfen kıpırdamayın, lütfen görecek!" diye acı çekiyormuş gibi fısıldadı.Bir an donup kalan adam, kollarında ürkekçe titreyen ve bedenini bedenine yaslamamak için mücadele veren kadına şaşkınca bakakaldı, kollarını etrafına ahtapot gibi dolayarak ne yaptığını anlamaya çalıştı.Daha evvelde kollarına atlayan kızlar olmuştu muhakkak ama iş görüşmesini yapacağı restoranda üzerine atlayan bir kadınla, ulu orta halka romantik tutku filmi izleteceğini hiç düşünmemişti."Tanışıyor muyuz?" diye sordu kollarında ürkekçe duran kadının kulağına. Farkında olmadan derin bir nefes aldı ve genzine yayılan kokuyla bir an soluksuz kaldı. Timur daha evvel hiç rastlamadığı bir kokuya denk gelmiş gibi hissetti. Daha fazla koklamak ve burnunu şu anda gözleri önünde olan al beyaz tene gömmek istedi. Boynu incecikti, kuğu gibi üstelik boyu selvi gibiydi, uzun ve ince."Sanırım hayır." dedi kız kesik sesle ve adamı omuzlarından tutup görüş alanını biraz daha kapamak için yana kaydırarak kıpırdattı. Maşallah gülle gibi ağırdı, beli ağlayacaktı onu kıpırdatırken. "O zaman birisinden kaçıyorsun?""Çok soru soruyorsun?" dedi Azra gözleriyle yılışık görücüsünü takip ederken. Hala sarıldığı adamın yüzüne bakmamıştı, gözleri avındaydı. Kene kılıklı adam, etrafa bakınarak onu arıyordu. Tam ona doğru döndüğünde, derhal başını aşağıya çekerek saklandı."Ya evliysem." dedi kollarının arasında kıpırtısız duran adam. "Ya karım varsa ve bu samimiyetinizi yanlış anlarsa? Boşarsa beni!"Azra kasılıp kaldı. Adamın sözleri iğne gibi battı mantığına. Aman Yarabbi evliyse ve bu durumu yanlış anlayan bir kadın meydana çıkarsa ne yapardı. Ya yok yere bir garibanın yuvasını yıkıyorsa? Ya kadın durumu yanlış anlayıp rezalet çıkarır ona meydan dayağı atarsa? Tüm magazin dergilerini, aile şereflerini, haysiyetlerini süslerdi ama ahlaksız sözlerle. Titrerken, "Umarım değilsinizdir." diye dua etti. "İnanın şu anda kıskanç bir kadın çekecek halde değilim."Adam genişçe gülümsedi. "Peki ben kıskanç bir adamı çekecek durumda gibi mi duruyorum?" O anda kızın telefonu çalınca adamın sorusu yarım kaldı. Telefonunu açan Azra kısık sesle, "Burada..." dedi karşısındaki kişiyi izleyerek. Karşıdan ne cevap geldiyse kızgın kızgın homurdandı. "Ya ya ne demezsin, hem zengin hem yakışıklı, tam benim tipim. Hep hayal ettiğim adam." dedi alaylı sesiyle. Karşı taraftan gelen alaylı kahkaha dışarı sızdı. Bu duruma kaşları çatılan adama kadar ulaştı edepsiz küfrü. Azra dişlerini sıkarak "Kapa çeneni, kapıya gel al beni." diye buyurdu. Karşısındaki kız her ne dediyse Azra küfrederek telefonu kapadığında, ahtapot gibi dolandığı adam gerildi."Ava mı çıktın?" diye sordu kulağının dibine."Ne avı?" dedi Azra adamı çekiştirip yönünü çevirirken. Eyvah bu tarafa doğru geliyordu uyuz kene. Arza,'nın bacakları titremeye başladı. Şimdi gördüğünde kesin bunu hem annesine yetiştirecek hem de üstüne iftira atacaktı. Hızlı hızlı soluyarak "Evli misin?" diye sordu yeniden."Neden, sıradaki kişi ben miyim?" diye cevap verdi huysuzlanan adam."Lanet olsun evli misin?" diye tekrarladı Azra."Hayır.""Sevgilin var mı?" Adamın güldüğünü hissetti. "Gününe göre değişir.""Özür dilerim." dedi Azra, Timur tam ağzını açacakken dudaklarına yapışan büzük dudaklar, boynuna dolanan kollarla olduğu yerde kaldı. Arkasından geçen adam gülümseyerek "Affedersiniz." dediğinde Azra'yı tutmayan kollar olsaydı, kız çoktan yere kapaklanacaktı. Büzerek uzattığı dudaklarına yaslanan ateşli dudaklar oynamaya başladığında, bedeni ikinci şokla kasıldı. Tanımadığı, yüzünü görmediği adamı öpmüştü, işin daha vahim yanı o da Azra'yı öpüyordu! Soluksuz şekilde kalırken yanlarından geçip giden ve dışarı çıkan görücüsünü göz ucuyla süzen Azra dudaklarını adamdan çekmek istedi ama kalın kolları ince beline dolanıp kendine hapsetti belini. Dudakları zorla sahiplik tasladı. Korkudan titreyen Azra adamın ayağına topuğuyla vurup kendini kollarından çekmeye çalıştı fakat adamı milim yerinden kıpırdamadı. Dudakları hala büzüktü, ve korkudan adamın kollarında titriyordu. Bağırmak için ağzını açtığında, dudaklarının arasına giren dille afalladı. Neye uğradığını şaşıran Azra son bir kuvvetle adamı omuzlarından itti ve kendini kurtarırken elini havalandırdı fakat adamın öpüşü kadar reflekslerinde hızlı olduğunu, bileğini havada yakaladığı an kavradı.Güç de olsa geriye çekilen Azra küfretmek için ağzını açtığında, ikisi de bir an kalakaldı. "Siktir." dedi Azra gördüğü kişiyle kalpten gidecek gibi olurken. "Şansa bak!" Eli apansız dudaklarına taşındı. Timur karşısında daha evvel böyle güzel gözlü bir kızın olduğunu anlamadığı için, kendine kızdı. Amacı onu korkutmak ve tanımadığı adamların üstüne atladığında ne olduğunu göstermekti başta ama şimdi anlıyordu ki bu kadın kollarından asla salmayacaklarındandı. Onun şaşkınlığını fırsat bilen Azra adamın bacağına tekme atarak koparırken kendini elinden, "Sapık." diye bağırdı.Kaşlarını çatan adam, "Asıl sapık sensin, hatırladıysan üstüme atlayan sendin." diyen kızı azarladı. Kızın ağzı bir karış açık kaldı. İlk gördüğünde çocuk sayılacak yaştaydı, ikinci karşılaşmaları ise 18. doğum günündeydi ve sonrası sürekli gazetelerde görmüştü. Ve şimdi karşısındaydı ve lanet adam hala bacaklarını titretecek kadar yakışıklıydı. Kalbi hızlandı, teni karıncalandı. O anda etraflarında az olan insanların fısıltıları yükseldi. Ayıplama sesleri tabak çatal bıçak sesini bastırınca, Azra kızaran yüzüyle etrafına baktı ve hayatında iki defa öpüldüğü ve ikisini de aynı adama verdiği için kadere lanet ederek arkasını döndü. Kendine isyan etti. "Adın ne?" diye seslendi adam şaşkınlık içinde. Ömrü hayatında bu kadar güzel ve şaşkınlığa uğradığı bir kadın görmemişti. Merak etti. "Sana diyorum," dedi kızın arkasından bakarken. "Adın ne?""Azrail." dedi Azra o gece aklına gelerek."Bence uygun bir isim..." dedi adam çakınca gülümseyerek. "Güzelliğine yaraşıyor."Ona aldırmadan dışarı çıkan Azra, eli hızla çarpan kalbinin üzerine koydu. O anda ani bir firenle duran arabayı görünce hızla koşarak merdivenleri indi ve kapısını açarak kendini içeri attı."İyi misin Azra?" dedi arkadaşı kızın yüzündeki beyazlamayı görüp endişelenerek."Sür." dedi soluk alamayan Azra şaşkınca elini yüzünde ve dudaklarında dolaştırarak."Azra...?""Sana kahrolası arabayı sür dedim Ekim..."Ekim toprak kokulu gözlerini yola çevirerek aracı kaldırırken, Azra yolun kenarında telefonla konuşan kişiyi görünce çantasıyla yüzünü kapatıp koltukta kayarak saklanmaya çalıştı ama yanlarından geçerken elinde telefonla donup kalan adam onu çoktan görülmüştü. Şokla gözleri açıldı ve telefonu indirerek arkasından avazı çıktığı kadar bağırdı. Tabi umursayan olmadı. ***Üç sene daha sonra...Gecenin içinde beyaz bir kardelen gibi doğan gelin, parıldayan boncukları, değerli takıları ve nal gibi yüzüğüyle belki de bir yıldızdan çok güneşe benziyordu. Fakat bir terslik vardı sanki... Eteklerini hızla toparlayan ve kabarık gelinliğin onu uğratacağı azizliğe aldırmadan beyaz bacaklarını sergileyerek koşamaya başladı. Hem de öyle usul usul değil, hızla ve korkuyla. Büyük otelin lüks kapılarından ayağı yanmış tazı gibi koşarken, arkasından bağıran insanlara aldırmıyordu. Yüzündeki duvağı, üzerine terden yapışmış gelinliğiyle nefes nefese son gücüyle koşuyordu. Kapıya yöneldiğinde içeri gülerek giren annesini görünce, korkuyla çığlık attı ve kadının şaşkın bakışları altında yönünü değiştirdi. Henüz kapısı açılmış asansörün içinde telefonuyla oynayan adama doğru hızla koşmaya başladı. "Tut şu lanet kapıyı..." diye haykırırken, adam başını kaldırdı ve yerin kayganlığıyla ayakları yerden kesildi kadının. Kaçarak geçmeyi umduğu yolu uçarak geçerken inişe geçmesi uzun sürmedi. Telefonuyla oynayan adamı gördüğünde çok geç olmuştu. Düğününe geldiğini anladığı yeşil gözlü devin üzerine inişe geçti. Sert bir itişle şaşkın adamı da yanına alarak asansörün zemine doğru çekildi. Fakat adamın refleksleri kuvvetliydi. Kızı yere düşmeden nasıl becerdiyse belinden yakalamış, ama hızla çarpmasının etkisiyle geriye doğru dengesini kaybedip gerilemişti. Timur kucağına düşen gelinle afallarken, Azra önce gözlerini irice açtı, sonra ağzını yuvarladı. "Siktir."Bu küfür hangisinden çıkmıştı ikisi de bilemedi. Adamın şaşkın yüzü anında öfkeyle kasıldı ve sertleşen hatlarıyla kaşları çatıldı. Yeşil gözleri hiddetle parlarken, "Şansa bak!" diyen kızın kulak zarını patlatırcasına kükredi."Lanet olsun! Yine mi sen!" dedi Azra hırsla. "Ne demek ben?" dedi adam anlamayarak. 3 Yıl sonra yine aynı şaşkınlık ve unutulmayan şok bedenlerini esir almıştı. Üst kata hareket eden asansörle kendine gelen kız adamın kollarından kendini kurtarıp bir adım geriye gitmek için savaş verdi. Timur karşısındaki kızın kızarmış yüzünü duvağın arkasından bile görebiliyordu, tuhaf bir dürtüyle duvağı açmak ve altındaki kişiyi görmek için merak duygusuna yenildi. Tam uzanıyordu ki soluk soluğa olan kız geriledi, ve işte o anda asansörün kapısı açıldı. Azra adamın şaşkın bakışları altında eteklerini toparlayıp koşarken, Timur yine o garip korkuyla kasılıp kaldığını anladı. Kızın arkasından bakarken, ilk işinin gidip bir parfümeriye bu tuhaf kokudan ısmarlamak ve ilk koluna taktığı kıza sıktırıp sabaha kadar canından bezdirmek olduğunu bir kenara not etti. O uzun zamandır hissettiği ama duyumsamadığı bu kokuyla aklını temizlerken, düğünden kaçtığı ve ailesinin yüzünü yere eğdiği için hakiki bir cezaya çarptırılan Azra, bu sefer kaçar yol bulamamıştı. Tüm kartları, arabası, üstelik özgürlüğü elinden alınan kız, dadısıyla birlikte ücra bir yerde, kuş uçmaz kervan geçmez bir çiftlikte üç ay geçirmeye mahkûm edilmişti. Hem de annesi tarafından. Şahane!ARKADAŞLAR MORAL İNDİRİMİ YAPTIK! TÜM KİTAPLARIM BASIM FİYATININDA ALTINDA SATIŞTA OLACAK BENCE KAÇIRMAYIN HEM SINIRLI SAYIDA HEM DE SADECE BİR GÜN OLACAK O DA BUGÜN OLACAK BİLGİNİZE!LİNKE MÜJDE AKLANOĞLU YAZMAYI UNUTMAYIN? ;) https://www.kitapmatik.com.tr/yeni-cikanlar-np62.html

ŞANSA BAK! (Talih serisi-3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin