BÖLÜM

955 117 15
                                    


Huysuz bir yaşlı kadınla aynı evde sürmesi gereken 3 ayın nasıl olursa bir gün geçeceğini söylerdi. Azra dadısına öfkeli bir bakış atığında, her zamanki gibi Serra Dadı bunu pek tınlamayarak yarım kalan işini yapmaya devam etti.

"Burası bir işkenceden farksız olacak, annemin bu inadına akıl sır ermiyor," diye homurdandı.

"Annen bir şeyi kırk kere düşünmeden asla adım atmaz," dedi son elbiseyi de askıya asarken.

"Belli ki bunu düşünmemiş işte, buradan ya iğne iplik olarak tükenmiş şekilde çıkarım ya da çok sıkılmaktan cesedimi teslim almış olur."

"Ne biçim konuşuyorsun sen, Allah korusun." diye azarladı.

"Görmedin mi babaannemin suratını, terk edilmiş mezarlığa benziyordu."

Bu sözüme kıkırdayarak ayakkabı kutularımı yerleştirmeye giren dadıma sitemli bir bakış attım.

"Ben dışarı çıkacağım," dedim sıkılgan bir tutumla.

"Fazla uzaklaşma babaanneni duydun, akşam herkesi masada istiyor."

"Duydum, benim eksikliğimi pek fark edemez onun kavanoz dipli gözleri merak etme."

Üstelik adamla ne zaman karşılaşsa hep başına bir şeyler gelmekteydi. Sakalığının o yanındayken tutması da ayrı ironiydi. Kederle kabul ettiği kuzen gerçeğiyle merdivenlerde acele etti. Onun odasının hangi katta olduğuna o kadar çok kafa yormuştu ki ayağını iyi basamadığını fark edememişti.

Kendini merdivenleri inmek yerine düşerken bulunca, kısık bir çığlıkla gözlerini kapadı. Budan cidden cesedi çıkacaktı hem de boynu ve kemikleri kırılarak. Tam ölmeye kendini hazırlıyordu ki, bir çift güçlü el ona uzandı.

Bir adamın göğsüne derin derin solurken, korkuyla çırpınan eller çoktan omuzlarına tırnaklarını geçirmişti. Burnu kusursuz bir dokusu olan bir gömleğe gömmüş, daha evvel rastlamadığı ama tanıdık gibi gelen kokunun keyfini sürüyordu. Burnuna dolan temiz ve erkeksi kokunun karışımına bayılmıştı. Daha derin içine solumak isterken, o güçlü eller kızı kollarının üstünden kavrayıp ayaklarının üstüne yeniden kaldırdı.

Ve Arza oyuncak bebek gibi sallanan başını sonunda gövdesinin üzerinde tutmayı başardı.

Hayallerini zorlayan erkeğin güçlü erkeksi göğsü, kusursuz bağlanmış kravatı, sinek kaydı tıraş olmuş çenesi ve tek kaşı kalkmış halde ona kibirle bakan yeşil gözleri...

İşte bu ifadeyle kendini toparlamaya çabaladı. Şansa bak! Yine düşe düşe onun kollarına düşmeyi başarmıştı.

"Özür dilerim," dedi huzursuz bir tonda.

"Ayakların yere basmıyor mu senin," diye homurdandı adam. "Eğer beceremiyorsun topuklu ayakkabı giymeyi bir an evvel bırak,"

ŞANSA BAK! (Talih serisi-3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin