ÖLÜM SENARYOSU - BÖLÜM 3

390 18 1
                                    

Kasedi bulmamın üzerinden 2 hafta geçti. Geceleri karımın "Sayıklıyorsun" iddiasının üzerine sayıklamadığımı söyledim. Kısa bir tartışma yaşandı. Kadınlar ne derse doğrudur zaten.

2 hafta içinde üzerimdeki yorgunluk tavan yaptı. Birilerinin bizi izlediğini sanıyorum. Her hareketimi takip eden biri var, eminim. Bahçeye her bakışımda birkaç çalı oynuyor. Paranoyak olduğumu düşünüyorum. Fakat bu hayal değil. Bunların kesetle ilgili olduğuna bahse girebilirim. Fakat, bir kaset ne yapabilir ki bana? İçimdeki maceracı ruhum slaytı açıp başka kasetleri de izlememi istiyor. Onu kırmıyorum, çünkü kasetleri izleyip bunların saçmalıktan ibaret olduğuna kendimi ikna etmem gerek. Salonu geçip özel odama varmam saatleri alıyormuş gibi bir hisse kapıldım. Bu aralar çok şeyi hissediyorum nedense. İlerlerken birkaç saksı çiçeğin solduğunu fark ettim. Deniz'in bunları acilen sulaması gerek. Kasetlerin bulunduğu özel odamın kapısını açıyorum. İlk adımımı atarken bir şeye takılıp yere düşüyorum. Yerden kafamı kaldırdığımda tam karşımdaki sırayla fizilmiş kasetleri görünce çığlık atmamak için kendimi zor tutuyorum. Kasetlerin üzerindeki sayılar ve cümlelerse geleceğim üzerinde büyük bir etki yaratacak:
05.09.2015
Kuzu çevirme - Havuz Keyfi - Ölüm Yıldönümü

Tarih bir sonraki doğum günümü gösteriyor. Aklımı kaçırmak üzereyim. Kapıdan çıkarken yanlışlıkla kolum sinevizyonun kaset çalarına çarpıyor ve kırılıyor. Başımı tutup odadan çıkarken yerde bir kasetçalar görüyorum. Altındaki notta: "Bunu kullanabilirsin" yazıyor. Kaset çaları cebime atmak isterken cebimdeki bir şey bana engel oluyor. Bu bir kaset. Cebimden çıkarıyorum.
Ölüm Yıldönümü

Çığlıklarımı tüm orman duymuş olabilir. Belki yandaki şehir de.

Kaset çaları açıp kasedi takıyorum. "Ölüm Yıldönmümü''. Uzun bir karıncalanmadan sonra açılıyor.

Mumların süslediği bir masa. Karı ve koca ellerini birbirlerine kenetlemiş. Ya açamıyorlar, ya da açmak istemiyorlar. Belli ki yapıştırılmış. Kamerayı tutan bir kız. Sağ elinde de bıçak var. Babasının boğazını kesiyor ve fışkıran kanı bardaklara tutuyor. Bardakları tokuşturup birazdan ölecek olan babaya ve anneye içiriyorlar. Elleri titriyor. Belli ki tutkalı çıkarmaya çalışıyorlar. Annesine sıra geliyor. Göğüs uçlarını kesip kadına yediriyor. Ellerine derin çizikler atıp boynunu kesiyor. Sonra da balyozu alıp kafasına geçiriyorlar. Balyozun parçaladığı kemik sesini duymak için orada olmanız gerekmez. Babası da ölmek üzere olduğundan, ona sadece bıçak saplıyor. Uzun bıçak göğüs kafesini geçip dışarı çıkıyor.

Daha fazla dayanamıyorum. Slatyı kapadığıma emin olup odamdan dışarı adım atıyorum.

İzlediğim kaset dışında her şeyin iyi gittiğini sanıyordum, yanılmışım. Deniz kahvaltıyı hazırlamamış. Moralim bozuk bir şekilde dışarı çıkıyorum. Derinden gelen bir ses; "Seni bekliyorum" diyor. Yukarı bakıyorum. Ağacın tekinde kendini asmış bir kız var. Benim kızım galiba. Belki de değildir. Dikkatlice bakıyorum. Daha ölmemiş. Onu yere indiriyorum. Bana saldırmaya çalışıyor. Karşılık vermiyorum. Çok yorgunum. Yatağa yatıyorum. Kimin ne yaptığı umrumda değil. Tek istediğim biraz sessizlik. Yatağımın yanına kusmamak için kendimi zor tuttuğum bir sırada Deniz içeriye giriyor.

-Bitkinsin bugün.

-...

Narin elleriyle saçlarımı okşuyor. Yüzü öyle güzel ki, özellikle yeşil gözleri, gözlerinin sonsuz yeşilinde kaybolmak istiyorum. Her şeyi söylemek, ve bu lanet yerden bir an önce çıkıp gitmek istiyorum. Keşke her şey bu kadar kolay olsaydı. Keşke her şey başlamamış olsaydı. Sonumuz böyle olsun istemiyorum. Böyle bitsin istemiyorum. Hayatımın en önemli kişisiyle bir ömür aynı evde yaşamak istiyorum...

-Deniz?

-Evet hayatım?

-Sana bir şey anlatmam gerekecek. Sadece dinle, ses çıkarma lütfen.

ÖLÜM KASEDİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin